3 Haziran 2017 Cumartesi

Nazım’ın Turnacıkları

Yusuf Nazım
T24 |3 Haziran 2017

2009 yılıydı.

Nazım’ın Turnacıkları’nın peşine düşmüştüm.

Evet, yanlış duymadınız; Nazım’ın Turnacıkları.

Neydi bu turnacıklar, nasıl bir hikâyesi vardı ve niye peşine düşüştüm?

Şiddetli bir yağış o sene, İstanbul Çatalca’daki Aziz Nesin Vakfı’nın sular altında bırakmıştı.

Kurulduğu 1973 yılından beri "varından değil yoğundan vermeyi"  hedeflemiş vakıf, “eğitim olanaklarından yoksun çocukların, tükettiğinden çok üreten, toplumsal sorumluluğu olan, özgüvenli ve özverili, kendini sürekli geliştiren, kendine ve dünyaya eleştirel gözle bakan, topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerini” sağlamaya çalışırken büyük bir badireyle karşılaşmıştı. Sel suları vakfa büyük zarar vermişti.

Dostluk ve dayanışma günüydü. Vakıf dostları yardıma koşmuş, kurumun varlıkları kurtarmaya çalışmıştı.

Vakfın kurucusu Aziz Nesin, Nazım Hikmet’in ölümünden iki yıl sonra Moskova’da Vera’yı ziyarete gitmiştir. Bu onun, şairin karısı Vera’yı ilk ziyaretidir.

Aziz Nesin evi gezerken, bir duvara asılmış, renk renk kâğıtlardan oluşmuş bir öbek dikkatini çeker. Ona okunur, inceler ama ne olduğunu anlayamaz. Sonradan anlatırken, bu renkli öbeği, yabani arıların, salkım şeklinde verdiği oğula benzetecektir...

*  *  *

Ekber Babayev, Vera Tulyakova Hikmet, Meral Celen, Aziz Nesin

2011 yılında felaket, başka ülkede, başka şehrin kapısını çalar.

Japonya’nın Honşu Adası açıklarında 11 Mart günü meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki depremin yol açtığı tsunamidir bu. İnsanlık, Çernobil’den sonraki en büyük nükleer felaketle karşı karşıyadır. Fukishima Nükleer Santrali’nin üç ünitesi tamamen zarar görecek, sızan radyasyon Tokyo Şehir suyunun yanı sıra denizaşırı ülkelere, Avrupa’ya, hatta İzlanda’ya bile ulaşacaktır.

Felaket sonrasında, tüm dünyada olduğu üzere nükleer enerjinin sakıncaları üzerine büyük duyarlılık oluşmuş, ben de aynı sebeple radyoaktivite üzerine edebi metinler üzerinde araştırmalar yapmıştım.

Japon halkının nükleer felaketle karşılaşması ilk değildi. Onlar, insanoğlunun aşırı gelişmiş hırsının, büyük güç odakları ve devletler eliyle giriştiği İkinci Paylaşım Savaşı’nda tanışmıştı radyasyonla. 1945 yılı Ağustos ayında, ABD savaş uçaklarının Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombaları yüz binlerce insanın ölümüne yol açmıştı.

Sadece ölümler mi? Ortalığa saçılan radyasyonun onlarca yıl süren etkisi, yıllar içinde ortaya çıkan hastalıklar, sakat doğumlar, acı çeken, ölen insanlar.

Sadako Sasaki’nin hikâyesi

1955 yılı, Hiroşima.

12 yaşında bir çocuk, Kızılhaç Hastanesi’nde elindeki kâğıtları katlamakla meşguldür. Kâğıttan kuşlar yapmaktadır o.

Bir yandan da yaptığı kuşları saymaktadır: 121, 122, 123…

Japonları ünlü Origami denilen kâğıt katlama sanatıdır bu. Değişik şekillerde katlayarak çok çeşitli kuşlar, hayvan figürleri yapılmaktadır.

Hasta yatağındaki çocuğun adı Sadako’dur.

Ve Sadako her gün kâğıt katlamaya devam etmektedir: 274, 275, 276…

On sene Hiroşima’ya atılan atom bombası, evlerinin bir mil uzağına düşmüştür. Radyasyon serpintileri henüz iki yaşındayken sızmıştır hücrelerine. Ve ölüm, kan kanseri olarak kuşatmıştır onun çocukluğunu.

Sadako, her gün yeni turna kuşları yapmaya devam eder: 481, 482, 483…

Japonların “Kâğıttan Bin Turna Kuşu Efsanesi” ne göre, hasta bir kişi kâğıttan bin tane turna kuşu katlarsa, tuttuğu dilek tanrılar tarafından işitilecek ve yerine getirilecektir.

Sadako buna inanır ve günlerini, yaptığı turna kuşlarını bine tamamlamak için umutla geçirir: 516, 517,518…

Ne var ki, çekik gözlü kızın yaptığı turnaların sayısı artarken, yüzü giderek solmaktadır.

Hastanenin maskotu haline gelen Sadako iyileşeceğine olan inançla turna kuşlarını yapmaya devam eder: 642, 643, 644!

645. turna kuşu asla yapılamayacaktır! Sadako Sasaki’nin yüzü 25 Ekim 1955 günü ölüm sarılığındadır. Geri kalan 356 turna kuşunu arkadaşları tamamlayacaktır. Sadako, adını Kokeshi koyduğu bebeği ve bin turna kuşuyla birlikte gömülür.


Sadako Sasaki ve bebeği Kokeshi 

Hikâye tüm Japonya’da duyulmuştur. Posta, ülkenin her yanından haftalar boyunca milyonlarca turna kuşunu hastaneye taşır.

Kendisi de bir barış aktivisti olan Kanadalı yazar Eleanor Coerr’un Japonya gezilerinin birinde Hiroşima’daki Barış Parkı’na düşer yolu. Orada, üzerinde kabartma turnalar olan bir kız çocuğu heykeli dikkatini çeker. Sadako Sasaki’nin heykelidir bu. Yazar, hikâyenin izini sürer. Sadako’nun birlikte gömüldüğü bebeğinin adı Kokeshi’dir. Onun, hastanede tuttuğu günlüklere de bu bebeğin adını vermişlerdir. Eleanor, uzun çabalardan sonra Kokeshi adlı günlüğe ulaşır. Sadako’nun hikâyesini 1977 yılında “Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu” adıyla kitaplaştırır. Türkçeye ise Beyaz Balina Yayınları tarafından 2002 yılında Sadako adıyla kazandırılır.

Kapıları çalan benim

Japonya’dan çok uzaklarda biri elindeki gazeteden okur bu haberi. Sadako’nun hikâyesinden çok etkilenir. Elinin dalgalı, sarı saçlarına götürür, siyah örtülerini kaldırır mavi gözlerinden. Bir şiirin dizleri geçer içinden. Aylar sonra tamamlanır şiir:

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Dünya şairi Nazım Hikmet’tir dizelerin sahibi ve “Kız Çocuğu” adını verdiği şiirini Sadako Sasaki’nin anısına yazmıştır. 


Barış Parkı'ndaki kız çocuğu heykeli

O yıllarda, eşinin ailesi Hiroşima felaketini yaşayan Japon kadın ressam Toshi Maruki’nin resimlerini de görmüştür Nazım Hikmet. Yanmış, derileri kavrulmuş, ağlayan, inleyen insanların resimleriyle savaşın acımasızlığını, vahşetini, kötülüğünü anlatmaktadır ressam. İçlerinden bir tanesi yedi yaşında yanarak can vermiş bir kız çocuğuna aittir. Toshi, Hiroşimayı yakıp kül eden ABD’nin Litle Boy (Küçük Oğlan) adlı atom bombasına ironi olarak bu resme Miy Chan (Küçük kız çocuğu) ismini vermiştir.

İşte Nazım’ın, Sadako Sasaki anısına yazdığı şiirdeki büyümeyen ölü çocuk, yedi yaşındaki bu Miy Chan’dır.

Şiir, sonraki yıllarda başta Japon halkı olmak üzere, tüm dünyada tanınacak, beğenilecek; bestelere, şarkılara dönüşecektir. 

Barış Parkındaki Sadako Anıtı

Nazım’ım barışa olan tutkusu azalmadan devam edecek, savaş ve nükleer karşıtlığı üzerine olan eserler üretmeye devam edecektir.

Sonraki yıllarda, Hiroşima’daki Barış Parkı’nda, Nazım’ın Kız Çocuğu şiirinden esinlenerek Sasaki Anıtı yapılacaktır. 

Stronsium 90

Yıl 1956, Polonya.

Radyoaktif elementlerin etkileri üzerine Varşova’da bir konferans yapılmaktadır. Konferansa dünya çapında bilim insanları, yazarlar, barış destekçileri katılmaktadır. Henüz bir yıl önce içlerinde Albert Einstein’in da bulunduğu dünya çapında ünlü on iki bilim insanının imzacısı olduğu Russell-Einstein Manifestosu yayınlanmış ve dünya liderleri ve insanlık, uluslararası çatışmalara bunun neden olacağı nükleer felaketler için uyarılmıştır. Bu konferansta da radyoaktif maddelerin doğada serbest halde bulunmalarının onlarca, yüzlerce yıl sürecek etkileri görüşülmektedir. Radyoaktif bulutların yağmurla yere düşüşü, toprağa, ota, ineklere; oradan süte ve insana geçişi anlatılmaktadır.

İzleyici sıralarından biri, kirpiklerini mavi gözlerinin üzerinden kaldırır. Perdedeki yazıyı okur.

Stronsium 90 yazısı vardır perdede.

Önündeki deftere şu satırları yazar:

acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
atom bombası denemelerinden diyorlar.

stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.

kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.

Dizelerin sahibi, kendi yurdundan sürgün, şiirleri onlarca dile çevrilmiş, ana dilinde yasaklı, dünya şairi Nazım Hikmet’ten başkası değildir. Şiirin adını Stronsium 90 koyacaktır.

Japon halkının ve çocuklarının trajedisi üzerine başka şiirler de yazar şair. Bulutlar Adam Öldürmesin, Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne, Bir Kız Vardı Japonya’da adlı şiirleri Japon çocukları tarafından çok sevilir.

Pasifik Okyanusu’ndaki bir hidrojen bombası denemesi sırasında, yakınlarda bulunan bir Japon balıkçı gemisinin hikâyesini anlattığı Japon Balıkçısı şiirinde şöyle der;

Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Ve ekler;

Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.

Sene 1963, 2 Haziran, Moskova.

Vera, o gün saat on ikide, Moskova’daki Merkez Çocuk Tiyatrosu’na yetiştirmek üzere bir tiyatro oyununu yazmaktadır. Aslında, metinleri Nazım yazacaktır ancak tembelliği tutar ve işi Vera’ya yıkar. Tiyatronun adı Turnalar’dır ve Hiroşima’nın trajedisini anlatmaktadır. Oyunda, senaryo gereği bin tane turnayı yaptıklarında, Hiroşima’da ölen çocuklardan birisi dirilecektir.

Ne yazık ki hayat Nazım’a, daha uzun ömür için cömert davranmayacak ve şair bir gün sonra yakalandığı kalp spazmına yenik düşecektir. Tarih 3 Haziran 1963’tür. Bu, aynı zamanda Nazım’ın Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne şiirini yazmasından 39 gün sonrasına denk gelecektir.

Vera’nın kalp ağrısı yıllarca dinmez.

Nazım’ın ölümünden kısa süre sonra postacı, elinde büyük bir paketle kapıyı çalar. Vera paketi açtığında, renk renk kâğıtlardan oluşan bir öbek ve bir mektup çıkacaktır içinden. Japon çocukları, kendileri için yüreği daima sızlamış, hep barıştan yana atmış, bu amaçla dünyaya mal olan çok sayıda şiir yazmış Mavi Gözlü Dev’e bir vefa olarak kâğıttan yapılmış bin adet turna kuşu göndermiştir.

Şairin ölümünden sadece yirmi gün sonrasına ait, 23 Haziran 1963 tarihli mektup şöyle bitmektedir:

“Hiroşimalı küçük kızların armağanını kabul edin lütfen. Hatıranızın önünde başlarımızı minnettarlık ve saygıyla eğiyor, cenazenizin önüne yaptığımız binlerce turnayı, dünyaya özgürlük ve sonsuz barış taşıyan binlerce kuşu bırakıyoruz.
Nazim Hikmet ve Vera Tulyakova Hikmet

Değerli Nâzım Hikmet’e, ailesine ve yakın dostlarına, barış için savaşmayı sürdüren Hiroşimalı okul çocuklarından; Hiroşima Kâğıt Turnaları Derneği’nden. “

*  *  *

Aziz Nesin 1966 yılında bir kez daha Vera’yı ziyarete gider. Vera, Nazım’dan anılar paylaşır yazarla. Aziz Nesin, duvardaki arı oğuluna benzettiği renkli kâğıt öbeğini yeniden inceler, dokunur, anlamaya çalışır.

Zamanla, Aziz Nesin’le Vera ile arasında dostluk gelişir. Yazar, Moskova’ya her gidişinde Vera’ya uğrar, Nazım’ın Moskova Mezarlığında, üzerinde çiçeklerin eksik olmayan mezarına yenilerini bırakır.

Son gidişlerinden birinde, Vera’nın evinin duvarındaki, o garip öbeği yerinde göremez. Evden ayrılırken Vera, Aziz Nesin’e Nazım’dan bir hediye vereceğini söyler.

İşte bu hediye, yazarın her seferinde duvarda gördüğü, anlam veremediği, ancak yıllar sonra hikâyesini öğrendiği Japon çocuklarının Nazım’a minnettarlık hediyesi olarak gönderdiği, Sadako Sasaki anısına yapılmış, kâğıttan bin turna kuşu’ndan başka bir şey değildir.

Nazım’ın Turnacıkları


Nazım ve Vera

Aradan uzun yıllar geçmiş, Türkiye’yi saran karanlık giderek büyümüştür. Sivas’ta, dünyanın belki en büyük aydın katliamı yaşanmış, sevgili Aziz Nesin 1993’teki Madımak Cehennemi’nden tesadüf eseri kurtulmuştur. Çok geçmemişti ki değerli yazarı iki yıl sonra kaybetmiştik.

2009’da, Çatalca’daki Nesin Vakfı’nı sular altında bırakan felaket sırasında okumuştum. Aziz Nesin’in bin turna kuşu hakkında söyledikleriydi bunlar. Şöyle yazmıştı koca Nesin:

“Moskova'dan ayrılacağım gün Vera, onları bana verdi. İstanbul'a getirdim, şimdi evimdedir.”

Bu satırları okuduğumda sarsılmıştım. Aziz Nesin’in hemen hemen bütün varlığının Nesin Vakfı’nda toplandığını biliyordum. Acaba bin turna kuşu sel felaketinden kurtulmuş muydu?

Hemen Vakfı aradım, sordum, soruşturdum, sonuç alamadım. Sonra oğlu Ali Nesin‘e ulaştım. Bir Turna Kuşu dedim, anlamadı. Hikâyeyi uzun uzun anlatınca anımsadı. Bir zamanlar Ortaköy’deki evlerinde buna benzer bir öbeğin var olduğunu, ancak bu evin taşındığını, turnaların Vakıf’ta olabileceğini söyledi ve bizzat ilgilenmesi için vakıf yöneticilerine yönlendirdi beni.

Tüm vakıf, sel felaketinin sonuçlarıyla baş etmeye çalışıyordu. Vakıf yöneticisiyle yaptığım görüşmeler, onların çabaları bir türlü sonuç vermedi. Vakıf’tan, Ali Nesin dışında, anımsayan da çıkmadı.

Böylece, Hiroşima’daki atom bombası trajedisiyle başlayan, on iki yaşındaki Sadako Sasaki’nin acılı ölümüyle hikâyeye dönüşen; Nazım’ın şiiriyle ünlenen, konusu kitaplara geçen, filmlere konu olan, anıtları yapılan; 23 Haziran 1963 tarihli bir mektupla Vera’ya, ondan da Aziz Nesin’e geçen, Japon kız çocuklarının minnet armağanı Nazım’ın Turnacıkları’nın izi bu noktada kayboldu.

Mavi Gözlü Dev’e saygıyla.


http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/nazimin-turnaciklari,17399



3 yorum:

yusuf.nazim1@gmail.com