9 Mart 2013 Cumartesi

Düşümdeki Uçurtma



Akdamar Adası'nda bir düş

Yusuf Nazım
Cumhuriyet /8 Mart 2013


Bir hastalık düşünün; ortaya çıkmak için sadece erkek çocukları seçsin! Bir hastalık düşünün; çocuklarında ortaya çıkan ölümcül hastalığın sebebi sadece kadınlar olsun! Bir hastalık düşünün; çocukları hasta olacak korkusuyla genç kızlar âşık olmaktan ve sevmekten korksun! Ve bir hastalık düşünün ki, hücrelerinde taşıdığı kötülüğü nesilden nesile aktardığı gerekçesiyle kadınlar suçlansın ve günahkâr sayılsınlar.

Duchenne Muscular Distrofi. Kısa adıyla Duchenne, ya da DMD… Bu hastalığın uğradığı yaşamlara dair dünyada yapılan ilk belgesel : Düşümdeki Uçurtma

Sadece erkek çocuklarda ortaya çıkan genetik bir kas hastalık. İkiyüzden fazla çeşidi bulunan nöromüsküler hastalıktan bir tanesi; Hastalığın bir-iki yaşlarında kaslarda zafiyet şeklinde kendini göstermesi, 8-10 yaşlarında tekerlekli sandalyeli bir yaşam, iyi bakım koşulları sağlanamazsa; omurga eğriliği, solunum ve beslenme sorunları… Derken erken yaştan gelen  ölümler… Erkeğin güç olarak görüldüğü bir toplum, daha çok erkek çocuğa sahip olma dürtüsü, bilgisizlik, cehalet ve kaderle avunulan hayatlar.
Hayal içinde koşuyorlar İba Köyü'nün çocukları

Ve kadınlar. Ve ekinde, tütünde, pazardaki kadınlar... Erkeğine sağlam bir erkek çocuk veremeyen kadının bahtsızlığı; töre tarafından kuşatılmışlık, yalnızlık, tükenmişlik… Sağlıklı bir erkek çocuk hayali peşinde koşarken ikinci, üçüncü, dördüncü hasta çocuklar… Bakımsızlık, yetersiz sağlık hizmetleri, çaresizlik içerisinde kıvranan kadınlar, peş peşe gelen ölümler…

İşte, bedenlerinde böyle bir kötülüğü taşıyan erkek çocuklarla, onların ailelerinin gizli kalmış hayatlarına yolculuktu bizimkisi. Hayallerimizi serbest bırakarak özgürleştirdiğimiz ve bir uçurtmanın kuyruğuna takarak devam ettiğimiz yolculuk... Diyarbakır’dan başlayan, Batman’dan devam eden ve Van’da noktalanan bir hikâye...

Çokça hayalleri vardı bu yolculuğun. Kentlerin ve kasabaların ücra köşelerinde unutulmuş, bir köşeye kıstırılmış, hayat tarafından yok sayılmış çocuklarla kurulmuş düşler. Ve bu düşleri gerçeğe dönüştürmek üzere çıkılan yolculuklar.
Bir anıt kalacak belki Hasankeyf'te...

Yolcuğun ilk durağı Diyarbakır. Tarihi adıyla Amida. Veysi ile Keçiburcu’na tırmanıp Hevsel Bahçelerini izleyebilir miydik? Gidenleri vardı bu kentin; Mardin Kapı’dan, Dağ Kapı’dan, Urfa Kapı’dan, Yeni Kapı’dan. On Gözlü Köprü’süden geçip Deliller Hanı’nda bir tas su içebilir miydik? Dört Ayaklı Minaresi’nde mola verip, Surp Giragos Kilisesi’nde dilekte bulunabilir miydik?

Batman’da sular altında kalacaktı Hasankeyf. Beşiri ilçesinde, Distrofin üretemeyen kaslarıyla odalarına hapsolmuş Ata ve Hamza kardeşler. Dicle’nin sularına bırakıp kayıklarımızı, Hasankeyf’in zirvesine bir saygı tırmanışı yapabilir miydik? Göğsümüzde üç dilde yazılmış dövizlerimiz, Hasankeyf sular altında kalmasın, çocuklar ölmesin diye, dünyaya bir selam gönderebilir miydik?

Depremin yıktığı Van’dı son durağımız. Ve yaralı kentin düşleri gibiydi hayallerimiz. Lakin her şeye karşın umudumuz çoktu. Sevgili Kadir’imizle düşlerimizdeki uçurtmayı Akdamar Adası’nın zirvesinden uçurabilir miydik?

Bütün soruların yanıtları, yönetmenliğini Gülsün Sarıoğlu’nun yaptığı ve galasını 25 Şubat 2013 günü Cemal Reşit Rey Salonu’nda gerçekleştiren Düşümdeki Uçurtma belgesel filminde saklı. Film, görkemli bir galadan sonra, umudu uçurtmanın kuyruğunda asılı olarak yeni yolculuklara hazırlanıyor. İyi yolculuklar sana Düşümdeki Uçurtma.

Yusuf Nazım