16 Mayıs 2012 Çarşamba

Amida, sana geliyorum!..

Yusuf Nazım
Özgür Gündem/15 Mayıs 2012


Amida! Seni hiç görmedim ama biliyorum. Hikayelerini duydum ama sana hiç gelmedim. Hep kitaplardan okudum tarihini. Adını her duyduğumda kokunu hissettim. Kalbimin diğer yarısı sende atıyor şimdi Amida.

Kulaklarımda sana haykırdığım aşkın çığlıkları var. Kalbinin surlarını aç yüzüme Amida. Dağkapı’nı, Urfakapı’nı, Mardinkapı’nı... Aç Yenikapı’nı gireyim. Kalbin derinlerdedir, biliyorum. Kapılarını aç bana ne olur. Bak sana geliyorum, biliyorum Dicle’nin aşkı sende saklı, bunu bilerek geliyorum.

İstanbul’un viranelerinde tiner çeken çocuklar senin çocukların mı? Slikozis’ten ciğerleri pare pare gençlerin ömrü neye bedel? Senin evlatların mı üç günde bir tersanelere sağ girip ölü çıkanlar. Hangi asrın dolarıyla ölçülebilir çocuk yüzlü bir ölüm. Adını senin koyduğun çocuklar, benim de çocuklarımdır, bilesin. Kardeşlerin kardeşlerimdir; oğulların oğullarım; büyük kentin inşaatlarında, izbe karanlıklarında yaşayan. Benim de çocuklarımdır onlar duy beni ve sen de bunu bil... İşte bunun için geliyorum sana Amida!

Sen hangi ömrün geride kalanısın, hangi düşün kaybolmuş parçasısın? Son kuşların son yuvası Hevsel, aç bahçelerini geliyorum. Kanatları kırmızı, yeşil sürmeli gözlü, gagaları sedeften bir kuşum. Bak benim de neslim tükenmekte, bas bağrına, yuva ol bana. Çok acılar çektin biliyorum ve hâlâ yıkılmadın, sapasağlam ayaktasın Amida! Burçların hâlâ sağlam, başın dik ve gururla bakıyorsun Dicle’den Karacadağ’a. İşte ben bunun için geliyorum sana! Çok şükür, çok şükür, tarih sana boyun eğmeyi yasaklamış Amida!..

Genç yaşta ölülerin dolduruyor mezarlıklarını şimdi neden? Niye böyle kimsesiz gömülüyor ölülerin. Sen hangi kavmin unutulmuş çocuğusun, kimin kimsen yok mu senin Amida?

Sana verilmiş bir sözüm var. Ben ki düşler kervanıyla geliyorum sana, eğer ki yorulursam, bırak Dicle’nin suyundan içeyim, izin ver bir durak Deliller Hanı’nda dinleneyim. Sen ki henüz çıkılmamış yolculuğumsun benim. Bazalt kayalarında senden önce yürüyen 27 kavimin ayak izi var. Kapılarına birer birer el sürmüşler; sen ki Rumlara, Ermenilere, Keldanilere yurt olmuşsun; Kürtlere, Türklere, Yezidilere yar olmuşsun... Sen ki eski taş ustaları, duvar ustalarının gözünde bir güzel diyar olmuşsun. İşte sen böyle bir diyarın eserisin. Sen tarihi tarih yapanların alın teri, göz nuru, emeğisin Amida.

Bak, ben şimdi sana geliyorum. Bu gelişim hasretliğin sonu olacak. Yıllardır içimde taşıdığım özlem bitecek. Surkapı’ya çıkacağım. Dağkapı’nın, Yenikapı’nın, Mardinkapı’nın en yükseğinden haykıracağım. Duy beni Amidaaa! Marmara’nın, Ege’nin meltemini getiriyorum sana. Sen de Hevsel’in serin rüzgarlarını bana sunacaksın. Kavruk alnımdan saçlarım dalga dalga savrulacak, Hançepek’in çocukları çığlıklarımı duyarak koşup gelecekler. Derin derin içime çekeceğim kokunu. Yüzümü süreceğim duvarlarına, toprağını avuçlarıma alacağım. Surlarının en yükseğinden dört bir yana savuracağım. Dicle’nin suları bile şaşıracak sana olan hasretliğime...

Dikranagerd, güllerin kenti, "sırrını sularına fısıldayan şehir." Sen ki gülistan diyarıydın bir zamanlar, gül mevsimi gelince 24 envai açardın, neden açmıyor güllerin şimdi? Anto Dayı sen hâlâ iyileşmedin mi? Bak sana konuk olmaya geliyorum, yak mumlarını yüreğinin. Biliyorum acının belleğinden eser yok artık sende. Ama olsun rahat ol, bil ki senin eserin var artık yaşayacak geride.

Hava serin, Suriçiínin çocukları gibi şimdi yüreğim. Öylesine sessiz ve masum, öylesine kimsesiz. Kimliğini saklama benden, başını dik tut Amida, bak sana geliyorum. Yedi Kardeşlerin en yükseğine çıkacağım. Kırklar Dağı beni bekliyor. Yüzümü Dicle’nin sularına, Hevsel Bahçeleri’ne, Karacadağ’a dönüp ciğerlerim çatlarcasına haykıracağım. Çayönü’nün köylüleri, Meryemana, Surp Grogyan, Selahaddin Eyyübi duyacaklar beni. Ulu Cami ve Keldani Kilisesi birlikte kulak kesilecekler, Dört Ayaklı Minare’den yankılanacak sesim.

Göğsümde alev alev yanan bir özgürlük ateşiyle koşup geleceğim... Kalbimde hiç dinmeyen bir kardeşlik kokusu taşıyarak; yüzümü alnına sürüp tarihi yapar gibi yaşayarak, tek başına ama bir ordu gibi şahlanarak geleceğim. Ciğerlerimdeki son nefes kırıntısını sana bahşetmek üzere yola çıkıp, soluk soluğa kalmış olarak kalbinin o görkemli surlarına dayanacağım.

Ve sen! Ve sen Amida! Kalbimin bahçesinin güzel diyarı! Yıllar yılı ateşli bir sabırla göğsümde taşıdığım kent; İşte geldim ve kapılarına dayandım. Kardeşliğinin kabulü olarak aç kollarını bana Amidaaa!...

Yusuf Nazım

http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=39490&haberBaslik=Amida,%20sana%20geliyorum!..&action=haber_detay&module=nuce

3 yorum:

  1. Gören göze, hisseden duygulara, dokunan yüreğe teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. Sır yırtıldı
    Aileler evler çırılçıplak
    Sur yıkıldı
    Sadece bizim üstümüze
    Bozguncular, yıkıp yakanlar

    YanıtlaSil
  3. Elinize, emeğinize, yüreğinize sağlık. Amida’nın bir evladı olarak sizi en asi duygularımla selamlıyorum.

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com