22 Ağustos 2025 Cuma

ich liebe dich babaanne!

Yusuf Nazım
T24 | 22 Ağustos 2025


Çocuk daha dört yaşında ya var ya yok. Saçları altın sarısı, gözleri kahverengi. Camın önünde şaşkın, dikilmiş, karşı tarafa bakıyor. Bir an eğiliyor, yanağını çocuk masumluğuyla yapıştırıyor cama. İncecik nefesiyle buğulanan camı, küçük elleriyle avuçluyor.

Karşı tarafta yaşlı kadın… Yüreğinin derinlerinden kopup gelen kırık bir tebessümle uzanıyor, dudaklarını cama değdiriyor. Küçücük yanak yerine, soğuk camda sıcacık bir öpücüğün izi kalıyor.

Çocuk, bir kuş yüreği gibi çırpınarak yeniden doğruluyor. Bu kez camın ardındaki kadın yanağını cama dayıyor. Hasretle uzanıyor çocuk, dudaklarını cama bastırıyor.

“ich liebe dich babaanne” diyor.

“Ben de seni seviyorum” diye karşılık veriyor kadın. “Uzat bakayım yanağını”

Kim bilir, belki bir oyun sanıyor bunu çocuk, yanağını yeniden onları ayıran cama dayıyor; kadın özlemle uzanıyor, torununun yumuşacık yanağı yerine soğuk camı öpüyor. Ardından, kadın aynı hareketi yineliyor; yanağını hafifçe şişiriyor, camda bir yanak, bir çocuğun cama uzanan dudakları; sıcak, hasretli bir dokunuş:

“ich liebe dich babaanne”


*  *  *

Cam bölmenin bir tarafında, 67. doğum gününü hapishanede kutlayan kent savunucusu bir mimar.

Diğer tarafında, Avusturya’dan kalkıp onu görmeye gelen dört yaşındaki torunu…

Ancak, açık görüş yasağı var. Kapalı görüşteler. Dokunmak yasak, kucaklamak da, ses duymak da öyle... Onları ayıran kalın bir cam bölmenin soğukluğunda sürüyor hasret gidermeleri.

Küçük çocuk babaannesine sarılamıyor, onun sıcak sevecen öpücüklerini yanaklarına neden konduramadığını anlayamıyor, küçücük parmaklarını büyükannesinin avuçlarının içine neden bırakamadığına anlam veremiyor. Belki bir oyun sanıyor bunu a da hayal dünyasının ürünü bir şaka...

Küçük torun dört yaşında. Türkçe anlıyor ancak cevapları hep Almanca veriyor.

“ich liebe dich babaanne”

“ich liebe dich babaanne”

Avusturya’da yaşayan oğlunun eşi Avrupa birliği vatandaşı. İki küçük çocuğuyla birlikte hapishanedeki Güzin Alpaslan’ı görmeye geliyorlar. Ülkeye kendi kimlikleriyle sorunsuz giriyorlar. Ancak hapishaneye girmesine izin yok! Üstelik evli oldukları nüfus kayıt örneklerinde görüldüğü halde.

Torunlar ise Türk vatandaşı oldukları için ancak kapalı görüş hakkından yararlanabiliyorlar. Büyükanne ile torunları özlem gidermenin eşiğindeler. Kalın, ses geçirmez cam bir bölme ayırıyor onları.

*  *  *

Güzin Alpaslan. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu, Kent savunucusu bir mimar. Hayatını kent ve doğa hakları için mücadeleye adamış bir meslek insanı. Mimarlar Odası ile birlikte yürüttüğü çalışmalar, kentsel dönüşüm projelerine karşı aldığı halkçı tutum, afetlere dayanıklı kentler üretme hayali…

Özetle: Rant için değil halk için, özgür ve eşit bir ülke için mücadele etmiş bir mimar.

Ama bir sabah... Bir sabah, evine uzun namlulu silahlarla baskın yapılıyor. Cezaevinden gönderdiği notta şöyle yazıyor:

"Sabahın saat 5'inde, elinde uzun namlulu silahlı timlerle evim basılıyor. Kapıyı açan eşim yere yatırılıyor. Üzerimize silahlar çekiliyor. Ellerim kelepçeli, 30 kadar silahlı erkek kolluğun arasında dışarı çıkarıldığımda görüyorum ki, bir sürü binek araba, minibüs ve garip araçlar.”

11 Şubat günü kapısına dayanan zalimliği bu sözlerle anlatıyor Güzin Alpaslan. Fatih halkının tercihiyle, Fatih Belediyesi İBB Meclis Üyesi seçilmesi bütün suçu. “Kent uzlaşısı” na teşebbüs etmek diye geçiyor savcılığın kayıtlarında; “kent uzlaşısı” na tam teşebbüsten basılıyor evi Güzin Alpaslan’ın ve bundan dolayıdır ki 189 gündür tutuklu...

Bakırköy Kadın Cezaevi’nin kapalı görüş odalarının birinde bir çocuğun yürek fısıltısı çarpıyor cama:

“ich liebe dich babaanne.”

Aynı anda, başka bir kentin kapalı odalarında “barış görüşmeleri” sürüyor.

Oysa kirlenmemiş kelimeler kalmalı düşlerimizden bize.

Sahi, bir çocuğun masumiyetini kalın bir camın soğukluğuna mahkûm eden zalimlikten barış çıkar mı?

Hukuku, kör kuyulara atanların eliyle gelen “adalet” hangi ömrün yarasına merhem olabilir?

Bir kez daha yalan kelimeler düşüyor saflığımıza.

Bakırköy zindanlarında küçük yanaklar bir kez daha cama dokunuyor, diğer tarafta bir kadının usuldan öpüşleri. Bir hayal geçiyor ömrümüzden, bir düş daha eksiliyor. Bir kadının cama değerken yanakları, küçük bir çocuğun masumluğu dokunuyor kalbimize:

“ich liebe dich babaanne”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com