15 Ocak 2016 Cuma

Bir çığlık, bir kamera, bir çocuk

Yusuf Nazım
T24 - 15 Ocak 2015

Siirt.
Soğuk bir gün.
Kalabalık bir grup.
Bir arbede, koşturmaca; bağrışma ve çağrışma sesleri.
İlk bakışta ne olduğu anlaşılamıyor.
Boğuk bir feryat yükseliyor kalabalığın arasından. Sesler öyle uğultulu, öyle karışık, öyle anlaşılmaz ki...
Sanırsın göğüs göğse çarpışan iki ordunun son boğazlaşma anıdır bu.

Halbuki değil!
Çoğunluğu kolluk kuvvetlerinden oluşan bir kalabalık bu.
Resmi ya da sivil; silahlı ya da silahsız, maskeli ya da maskesiz.
Ama hepsi donanımlılar; başlarından kaskları, bereleri; gaz maskeleri, copları, biber gazları, uzun namlulu silahları...
En çok da yüzlerinde soğuk, karanlık bir bulut gibi asılı duran öfkeleri...
Etrafta, ellerinde kameralarla çekim yapmaya çalışanlar da var; medya mensupları olmalı bunlar, hop inip hop kalkıyorlar.
Kalabalık -polisler yani- aynı ve tek bir noktaya doğru heyecanla koşmaktalar; birbirlerini geçmeye çalışıyor, hamle yapıyor, hep aynı yere doğru hücum ediyorlar...

Aradan tiz bir çığlık duyuluyor

O da nesi!
Ne için orada oldukları, ne yaptıkları anlaşılamayan bu insan güruhunun arasında, yerde, hemen ayakları dibinde çırpınan birileri var!
Üstelik aynı ve tek bir noktaya temerküz etmiş kalabalığın - polislerin yani- tam ortasında!

Kalabalık biraz daha yekiniyor; koşturan koşturana; bağıran çağırana, vuran vurana...
Aradan tiz bir çığlık duyuluyor ama tam anlaşılamıyor.
Birkaç kamera birden yükseliyor, en doğru görüş açısını yakalamaya çalışıyorlar.
Sağ tarafta bir kadın giriyor kadraja. Çaresiz, ellerini ovuşturuyor.
Omuzlarında kaskları, otomatik silahlarıyla sırtlarında "polis" yazılı bir gurup daha hışımla yetişiyor!

Anlaşılmaz bir uğultu, küfürler boğuk boğuk; kollar kalkıyor, yumruklar
iniyor, tekmeler savruluyor; öfkeli kalabalığın ortasında feryat figan bir çığlık yeniden yükseliyor!
Derken, iri bedenleri, anlaşılmaz öfkeleriyle bir nefret topuna dönüşmüş kalabalığın ortasında, yerde çırpınan yalnızca, ama yalnızca tek bir kişi gözüküyor!
Bunca hiddetin, bunca panik ve telaşın; bunca bağrış ve çağrışın sebebi bu olmalı!
Oraya, bütün hıncını toplayarak akın etmiş kalabalığın -polislerin yani- üzerine hiddetini boşaltmaya çalıştıkları sakıncalı bir hedef o…

Acıtan, yakan, dağlayan bir nefret

Yine tiz bir çığlık!
Kalabalığın sesi onu boğuyor, yine anlaşılamıyor.
Öfkelerini dişlerinde sıkarak diğerleri -polisler yani- arkalarını kalabalığa dönüp silahlarının namlularını olası dış düşmana doğrultarak önlem alıyorlar.

İşte!
Her seferinde, kulakları delercesine kalabalığın arasında dalgalanan o çığlık!
Birden evriliyor, sadeleşiyor, sözcüklere dönüşüyor:

-      "Bırakın beniiiiii! Bırakın beniii! Bırakın beniii"

Feryatlar anlamlı sözcüklere dönüşürken; acıtan, yakan, dağlayan bir nefret yumağını andıran kalabalığın –polislerin yani - arasından bir insan yüzü seçiliyor!

Bir çocuk!
Evet evet, bir çocuk bu!
Bunca nefreti, kini, öfkeyi üzerine boşaltmak üzere birbiriyle amansız bir yarışa girmiş kalabalığın -yani polislerin- arasında çaresizce çırpınan bir çocuğun dehşete kapılmış yüzü bu!
Canı yanmış, örselenmiş, korkmuş, hırpalanmış bir yüz!
Ve iki yanından onu, tıpkı bir kuşun kanatlarını kıracakmış gibi kavramış iki kişi -iki polis yani-
Birinin, bir elinde uzun namlulu silahı, öbür elinde can havliyle çırpınan bir kuşun kanadı...
Diğerinin iki eli birden, canın alır gibi hırsla sıkıyor boğazını...
Öbür yanından biri - o da bir polis yani- ve diğer yanında başka biri, öbür yanında başka ve biri daha -tamamı polis yani-
Ve tutan, bağıran, iteleyen, çekiştiren, sürüklemeye çalışan diğerleri...
Kimi kaldırıyor vuruyor, kimi indiriyor tekmeliyor; kimi deklanşörüne basıyor, kimi kamerasını uzatmış çekiyor...

Elinde uzun namlulu kamerasıyla…


Derken, beri yanında, elinde uzun namlulu kamerasıyla, mavi giysili biri daha peydahlanıyor.
Bir ayağını usturuplu bir biçimde kaldırıyor, bir yandan kamerasının namlusunu uzatıyor, tetiğine usulca dokunurken, dehşet içinde kalmış çocuğa son tekmeyi de o vuruyor!

Canı acıyor çocuğun, çığlıklar atıyor, feryadı basıyor, bağırıyor, bağırıyor:

-      "Bırakın beniiiii! Bırakın beniiii! Bırakın beniiii!"

Orta yerde, vicdanları dağlayan bir nefretin uğultusu sürüyor; kalabalık höykürmeye, küfretmeye, böğürmeye devam ediyor.
Aradan bir düdük sesi duyuluyor; bir düdük sesi, bir düdük sesi daha.
Çocuk, onu kolundan, kanadından yakalamış iri gövdeli üç dört kişinin -polislerin yani- arasında sürükleniyor, tümüyle derdest ediliyor!

Kamera dönüyor; uzun bir yol, birkaç sivil, polis araçları...

Hava soğuk. Toprak dona kesmiş, karlı.
Siirt’te, üzerinde sıra sıra polis araçlarının dizildiği caddedeki o heyecanlı kalabalık şimdi durgun.

Asayiş sağlanmış gözüküyor…

Kimi maskeli, maskesiz; kimi bereli, beresiz; kimi sivil, kimi üniformalı...
Birbirlerine, "hadi geçmiş olsun" diyen gözlerle bakıyorlar.
Hepsi de "çok şükür, çok şükür, memleketi belalı bir teröristten daha arındırdık", der gibiler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com