18 Ocak 2016 Pazartesi

Yolu yok, bu kuşatma yarılacak!

Yusuf Nazım
T24-17 Ocak 2016

Bakın!
Bakın bakın, geliyorlar!
Yola çıkmışlar, geliyorlar.
Nihayet bozmuşlar suskunluklarını, çıkmışlar yola!

Barış için geliyorlar!
Aydınlar, bilim insanları, akademisyenler ve hocalar!
Kırmışlar kabuklarını; üniversitelerden, amfilerden, kürsülerden, derslerden çıkmış da geliyorlar…
Dersliklerden, toplantı salonlarından, laboratuvarlardan geliyorlar!
Söyleyecek sözleri var; ellerinde kalemleri, dillerinde sözcükler, barış bildirileriyle geliyorlar!

Barışa söz söylemek için geliyorlar.

Bakın bakın!
Edebiyatçılar da göründüler; yazarlar, şairler, romancılar, öykücüler, karikatüristler…
Ne kadar da cesurlar, inançlılar, şenler!
Heybelerinde henüz yazılmamış hikâyeler; kim bilir ne öyküler anlatacaklar, ne şiirler yazacaklar, ne romanlar!
Göründüler işte, geliyorlar!
Okul okul, fakülte fakülte, üniversite üniversite geliyorlar.

Barışa yürüyorlar!
Barış için yürüyorlar!

İşte, sinemacılar da gözüktü ufukta!
Tiyatrocular, hukukçular, avukatlar, yayıncılar ve kitapçılar!
Korkuyu tiye alacaklar, adaleti arayacaklar, kitaplar basacaklar inadına, haberler yapacaklar sansüre ve yasaklara karşı!
Sıra sıra, dizi dizi, kol kol geliyorlar.

Barış istiyorlar hep beraber!

Mühendisler çoktan yola koyulmuş bile; bakın öğretmenler de geliyorlar, öğrenciler de; psikologlar, çevreciler, kent ve doğa savunucuları…
Barış onlar için de beklenen şey, inanılmaz güzel; barış onlar için de büyük umut; çocukları bir savaş çarkının içinde heder olmasın istiyorlar.
Akın akın, boy boy, dalga dalga geliyorlar!

Barış diyorlar hep bir ağızdan!

Bakın gördünüz mü, yoldalar; gazeteciler de geliyor!
Yazacak metinleri var, verecek haberleri, iletecek mesajları.
Gerçekler gizli kalmasın istiyorlar; devlet değil, insan diyorlar; sansür değil habercilik diyorlar.
Savaş olmasın, bombalar patlamasın, canlar ölmesin diyorlar.

Onlar da barış istiyorlar!

Hani, nerede kaldı tarihçiler? Hekimler, hemşireler, eczacılar? Nerede kaldı fotoğrafçılar?
Ya müzisyenler? Şarkı söyleyenler, ut çalanlar, kemancılar, bağlamacılar, davulcular nerede kaldınız!
Çalgılarınızı çalarak, halaylarınızı çekerek, türkülerinizi söyleyerek gelin!
Yetmedi mi verdikleriniz; gözünüzün nurundan, sazınızın telinden, alın terinizden, emeğinizden?
Bir adım da siz atın!
Bir imza da siz katın barış için, yaşamak için, yaşatmak için!

Bu ses sizin sesinizdir, bu çağrı size dairdir!
Bakın, bekliyorlar; bize uzak şehirlerin sahipleri; surların, duvarların ötesindekiler, berisindekiler; evleri başlarına yıkılanlar, hükmedilenler!

Sanatçılar, besteciler, güfteciler ve söz yazarları!
Haydin, çıkın kulübelerinizden!
Kurtulun zincirlerinizden!
Hacet yok yılgınlığa!
Korkmayın, kelimeler daima daha güçlüdür mermilerden!
Koyulun yola, bırakın sessizliğinizi; barış için ses olun, nefes olun.
Kalemlerinizi alarak, bildirilerinizi çoğaltarak, barışı düşleyerek gelin.

Haydi, tutun ucundan barışın.
Hele bir el verin kıyısından.
Savın korkunuzu başınızdan, atın ürkekliğinizi üzerinizden.
Korkulan bir kelimenin adı olmasın barış; yılmanın, dönmenin, sinmenin adı olmasın!
Aklınızla, zekanızla, vicdanınızla birlikte; yazdıklarınızla, yayınladıklarınızla; güle güle, seve seve, sevine sevine gelin; şiirlerinizi yazarak, mizahınızı yaparak, öykülerinizi okuyarak gelin; kitaplarınızla, tezlerinizle, bildirilerinizle gelin!

Bakın, üzerimize üzerimize yürüyor karanlık!
Cerahat içinde, elleri kirli, çarkları paslı, yüreği kin ve nefret dolu; parayla, rüşvetle, ihaleyle giriyor kanımıza.
Kinle, öfkeyle, nefretle kıyıyor insanlığımıza!
Şehirlerimize, ilçelerimize, köylerimize göz koymuş; dağlarımıza, derelerimize, parklarımıza ve bahçelerimize el uzatmış.
Rantla, talanla, yağmayla büyüyor karşımızda; sansürle, yasakla, hileyle…

Kürsümüze dokunmak, kalemlerimizi kırmak, kelimelerimizi çalmak istiyorlar.
Aklımıza, zekâmıza, kalemimize söz söylemek, alay etmek istiyorlar.
Yasaklar getirmişler düşünmemize, düşüncemizi yaymamıza.
Kadınlığımıza bile söz söylemeye cüret etmişler; dilimize, dinimize, tercihimize, kimliğimize göz koymuşlar!
Kapılarımıza işaretler bırakmışlar!

Haydin gelin!
Karanlığa karşı mum yakmak zamanıdır şimdi; ışık olmak, yanmak, barışı tutuşturmak zamanıdır şimdi.
Birer birer, üçer üçer, beşer beşer; onlarla, binlerle, yüzbinlerle!
Zamanı gelmiştir yola koyulmanın.
Geç olmadan, yarın olmadan, hemen şimdi!

Savaşa karşı durmanın tam zamanıdır şimdi; ölüme, ölümlere, öldürümlere; yok etmeye, kıyımlara ve yıkımlara; ateşe ve baruta karşı çıkmak zamanıdır.

Beklemek yok!
Dur, demek için hala vakit var!
Haydin! Kulak verin bizden uzak şehirlerin çığlıklarına!
Bakmayın karanlığın zifiriye çalan rengine!
Aldanmayın rakamlara, sayılara ve sonuçlara!
Unutmayın tarih, daima ihtiyaç duyar yeni başlangıçlara!
Boş verin, aldırmayın saraylara!
Korkmayın muktedirin gürlemesinden!
Barışın sesidir bu.
Yaşamı savunmak için onurlu bir cesaret gösterisidir bu!

En sonunda vicdanlara hükmedecek olan budur.
Budur bizi insanlığa çıkaracak yol.
Budur önümüze önümüzü aydınlatacak ışık.
Haydin!
Vakit var daha!
Geç olmadan koyulalım yola!

Bakın bizi bekliyorlar teni esmer olanlar, bize ırak olanlar, dili kırıklar; şehirleri harap, sokakları viran olanlar; yıkık duvarların ardında korkuyla bekleşenler!

Öylesine yalnızlar ki, öylesine çaresizler ki…
Bizi bekliyorlar cümle ötekiler, dilsizler, kimliksizler!
Sesi duyulmayanlar, soluğu tükenenler, ocakları sönenler…

Haydin, hep beraber!
Aydınlar, öğrenciler, akademisyenler, bilim insanları!
Yüreği aydınlıktan, dili barıştan, kalemi insanlıktan yana olanlar!
Düşelim yola; kürsülerimiz dağılmadan, mürekkebimiz kurumadan, kalemlerimiz kırılmadan!

Davranın!
Yolu yok, bu kuşatma yarılacak!
Barışa, özgürlüğe, aydınlığa kavuşacak bu topraklar!

Bilimle, sanatla, felsefeyle!
Umutla, adaletle, hukukla!
Gerçek bir hukukla ama!
Gerçek bir adaletle!
İnsanlık hukukuyla, adaletiyle!
Ama yürekle!
Cesaretle!

Haydin!
Hızlanın dostlar!
Muhtacız barışa!
Daha çok barışa!
Barışa!

http://t24.com.tr/arama/yolu%20yok,%20yar%C4%B1lacak%20bu%20ku%C5%9Fatma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com