29 Temmuz 2015 Çarşamba

Keşke biz ölseydik

Yusuf Nazım
T24 /29 Temmuz 2015


Keşke hiç yazmasaydım bu yazıyı.
Keşke, bu yazıyı yazmama sebep olan koşullar hiç oluşmasaydı.
Keşke solmasaydı, Suruç’ta, kalbimin aynasına ışık tutan çocuk gülüşlerinden yaralı o yüzler.

*

Pişmanlıklardır bazen bizi hayata küskün kılan.

Ya da, geç fark edilen yanılgılar.
Bazense, kendi istençlerimizdir bizi, çok sevdiğimiz hırçın denizlerin kıyılarına sürükleyen.
Böyle zamanlarda, hep keşkeli sözler dökülür dudaklarımızdan.
Ve keşkeli sözlerle dile gelir pişmanlıklar.
Keşkeyle anlatırız yanılgılarımızı, keşkeyle bitiririz son sözlerimizi.
Ve nihayet, keşkeyle süsleriz en güzel hayallerimizi…

*

Duygularımı, keşkeli sözlere bağlayan o şey!
Elimdeki gazetenin sayfaları arasından duyduğum o ses!
Bir Kürt annesinin yürekleri dağlayan çığlığı…
Ülkenin dört yanından gelip bir mahşer yerinde yanan gençlerin arkasından söylediği o manalı sözler.
Sessiz bir çığlığın kelimelerde can bulmuş hali.
Bütün gülüşleri adına çocukların, bütün gülüşlerini toplayarak gelen kentlerin…
Suruç’a kadar gelip Kobani’ye geçemeyen; çocuk nefeslerini toplayarak Kobani’nin ıssız sokaklarına üfleyemeyen; “Kobani benim evimdir, onu yeniden inşa edeceğiz” diyen gençlere söylenen o söz:

"Keşke o bomba bizim burada patlasaydı. Biz Kürtler alışığız, ama Batı'dan gelen o çocuklar misafirimizdi. Keşke biz ölseydik. Ne diyeceğiz şimdi annelerine."

Ahh, kalbim!
Keşke okumasaydım bu sözleri, ya da hiç görmeseydim.
Keşke almasaydım o gün o gazeteyi.
Alsam bile okumasaydım; okusam da çevirmeseydim o sayfayı.
En azından, o köşeyi atlasaydım.
Ve hiç rastlamasaydım o habere.
Ve orada, o Kürt annesinin, derin acılarla yüklü yüzüne hiç bakmasaydım.
Ve değmeseydi gözleri, gözlerime.
Dokunmasaydı sözleri inceden inceye ruhuma.
Ve ilişivermeseydi bakışlarım, o fotoğrafın altındaki bilgece sözlere…

*

Keşke, acımızı hafifletecek tek şeyin, bir Kürt annesinin feryadında saklı olduğunu bilmeseydim.
Keşke susmasaydı devrim şarkıları çalan o laterna.
Keşke kıymasaydılar gökkuşağının karasına.
Ve bunca genç, bunca çocuk; bu kadar sevgi dolu, böylesine coşkulu, böylesine iyimser olmasaydılar.
Ve dünya böylesine yalan, böylesine ikiyüzlü, böylesine riyakâr olmasaydı keşke.
Ve uygarlık tabii…
Adına demokrasi, çağdaşlık denilen o büyük yalan; körpecik bedenlerin sevgi dolu ruhlarına hileyle zerk edilmiş olmasaydı keşke.

*

Adı Uğur'du, Kasım'dı Ezgi'ydi çocukların; Cemil'diler, Çağdaş'tılar, Nazlı'ydılar.
Kütüphane kurmak için hazırlanıyorken elleri, birden bire soluvermişti ışıl ışıl yüzleri.
Ferdane ve Mücahit'ti isimleri; Murat'tı, İsmet'ti, Okan'dı ve Emrullah'tı.
Sevmede yoktu üstlerine, karşılıksız vermede, çekincesiz gülmede.
Yarışta hilesiz, paylaşmada kavgasız, barışta hep en önde...  
Çoğunun gerçek olmasa da, gerçeğe yakın hayalleri vardı her birinin.
Yarım kalmasaydı düşleri resimler çizeceklerdi yollara, okullara, kreşlere.
Nartanlar, Ferdaneler, Serhatlar; Erdallar, Süleymanlar, Koraylar...
Dersler verecek, hikâyeler anlatacaklardı çocuklara.
Amara’nın dört yanına dağılmış oyuncaklar, ulaşabilseydi eğer Kobani’nin enkazlarına.
Ve Dilek ve Büşra, kendi elleriyle sunabilseydi onları çocuklara.
Pamuk elleriyle Ayda ile Duygu, okşayabilseydiler keşke çocukların o kül rengi yanaklarını. 
Usuldan dokunabilseydi Nazegül ve Alper, Ürkek ve kırılgan bakışlarına çocukların.
Keşke bir zalimin ilkel, vahşi dürtüleri, buna engel olmasaydı.
Keşke sevinçleri yarım kalmasaydı Cebrail ve Alican'ın.
Keşke adları Mert ve Veysel; Yunus ve Mehmet olmasaydı, Suruç’a kadar gidip de bir daha geri dönemeyecek o gençlerin.
Keşke çocuk kalmasaydı gülüşleri Alper ile Osman'ın…

*

Biz duyduk bir Kürt annenin feryadını, Kobani’nin, Suruç’un çocukları duymasaydı 
keşke.
Nice hayalleri olmuştu onların, keşke güzel hayaller kurmasaydılar.
Suruç’un öte yanı harabe, şimdi bir kez daha yıkılmış, bir kez daha yaralı.
Keşke çocukların umutları, böylesine kırılmış, böylesine yalnız kalmasaydı. 
Bir okulunun yıkılmış duvarları arasında gördüm yaralı yüzlerini; çantalarnı, defterlerini, kalemlerini bekliyorlardı Kobanili çocuklar. Bir de henüz kutularından açılmamış oyuncaklarını... 
Anıları kaldı geride o gül yüzlü çocukların, keşke kalmasaydı.
İnsanlık adına adalet ve barış ekmekti düşleri.
Düşlerinin rengine boyamaktı Kobani’nin gri sokaklarını; cesareti kaldı bize çocukların.
Keşke cesaretleri kalmasaydı bize.

*

Keşkeler, acı dolu feryatlarıdır bazen yenilmiş, çaresiz yüreklerin.
Çaresizliğin kıyısında oturur, yapayalnız düşler kurarlar. Hiç farkında bile olmazalar, keşkeli cümlelere açılır acıları; 

"Keşke o bomba bizim burada patlasaydı. Biz Kürtler alışığız, ama Batı'dan gelen o çocuklar misafirimizdi. Keşke biz ölseydik. Ne diyeceğiz şimdi annelerine."

Yalnızca bir Kürt annesinin, yüreğinden kopup gelen acı dolu çığlığı değildi bu!
Nice ateşlerden geçmiş, badireler yaşamış bir halkın, kim olursa olsun, yeter ki el uzatsın ona; pazarlıksız, samimi, gönülden; kardeşten de öte bağlılığın, derinden duyulan istenciydi bu!
Bir Kürt’ün değil, tüm Kürtlerin acılarla sınanmuş, sessiz, sitemsiz feryadıydı duyduğum.
Keşke o annenin, yürekleri dağlayan çığlığını bütün dünya; dağlar-taşlar, börtü-böcek dinleseydi.
Keşke yüreğimde, birdenbire büyüyen o alazlı duyguların ateşi, yalnız benim bedenimi sarmasaydı.
Keşke istisnasız bütün yüreklere işleseydi bu çığlık.

Keşke o gün gazeteye sürmeseydim elimi.
Keşke o gün görmeseydim o haberi.
Keşke duymasaydım o annenin feryadını.
Keşke o gençlerin gülüşleri bu kadar yaralı olmasaydı o gün.
Keşke yüreğimden yaralı olmasaydım ben de.

Keşke bu yazıyı yazmasaydım.

@yusufnazim


2 yorum:

  1. hepimizin anlatmak isteyip de, anlatamadığımız keşkeleri bütün duruluğu ile anlatan yüreğinize dert uğramasın, susmasın kaleminiz, saygılarımla...
    --
    canımdan öte canım, bir çocuğum var, yürürken, küçük bir taş parçası dahi gelse ayağına, canım acır, acep yandı mı canı diye, ona gelebilecek zarar, bana gelsin isterim, hep böyle düşünmez mi analar...nasıl da kıydılar, ahhh! çiçek taşıyan, güneşi kucaklayan, oyuncaklar ellerinde, türküler dillerinde, halaya duran çocuklara...yitirilen her beden, gözümden dahi sakındığım evladım gibi benim için...

    ey zulüm! evladı geri dönmeyen en iyi bir ana bilir, canından parçasını toprağa gömmenin yangınını!

    cana kıyanların, kana doymayanların dünyasında keşke doğurmasaydı anam beni, hiç yaşamasaydım, görmeseydim öldürüldüğünü çocukların, ağladığını anaların...

    cennetleri uğruna, bütün güzellikleri cehenneme çeviren düzenleri batsın!

    YanıtlaSil
  2. Yüreğinden süzülüp gelen o yalın duygularını paylaştığın için teşekkürler Gülten arkadaşım.

    Hayatlarımızda, keşkelerin azaldığı bir dünya dileğiyle...

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com