10 Temmuz 2018 Salı

Söylemesi yasak ölümler


Yusuf NazımT24 | 10 Temmuz 2018 

Söylemesi yasak ölümler taşıyorum bir süredir, kalbimin zulasında. Hayat kadar gerçek, bir o kadar acı, üstelik karanlık... Kabul etsek de, etmesek de… Bir süredir, söylemesi yasak ölümlerin yurdu ülkem.

Hayat kadar gerçek. Çünkü içindeyiz, her gün yaşıyor, görüyor, duyuyoruz.

Bir o kadar acı. Çünkü farkındayız, anlıyor, hissediyoruz.

Aynı zamanda karanlık. Çünkü hep bir nihayete evriliyor, mutlak bir sessizliği çağrıştırıyor, hep ölümle bitiyor sonu.

Bir sözcük kaç ölü ediyor bu ülkede

Tekirdağ’da bir tren faciası. Tren raylardan çıkmış, ölü ve yaralılar var. Telaş içinde yolcuların yakınları. Kaza nasıl olmuş, ölenler kim, yaralılar kaç kişi, neredeler?

Malum, kötü haber tez yayılıyor. Çoktandır yasağa batmış bir ülkeyiz ya; anında yayın yasağı başlıyor.

“Başbakanlık tarafından tren kazasıyla ilgili yayın yasağı getirildi!”

Yalnızca sekiz sözcük! Yanlış duymadınız sekiz sözcük! Ama en önemlisi “Yasak!”
Nedensiz, gerekçesiz, açıklamasız bir yasak…

Tarıyorum medyayı; hepsi tek bir yerden alıyor haber kaynağını. Bütün izler devletin ajansına çıkıyor. Anadolu Ajansı, başbakanlık tarafından iletilen tek cümleyi vermekle yetiniyor. Belli ki ambulanstan önce yayın yasağı ulaşıyor geride kalanlara.

Peki, birden bire rahatlıyor muyuz? Acısı azalıyor mu geride kalanların? Yaraları sarılıyor mu?

17 şirket, 28 gemi, 2 süper yat sahibi son başbakanın makamından veriliyor talimat.

Sekiz sözcük, 24 ölü, 318 yaralı. Hesapladı mı acaba sayın başbakan, sözcük başına üç ölü düşüyor, kırk da yaralı! Düşünüyorum da, bir sözcük kaç ölü ediyor bu ülkede? Sekiz sözcüğe ne de çabuk sığıyor 24 ölü?

Haber yasağı kalkınca öğreniyoruz. Demiryolu üzerinde, şişmeye nasıl da tam teşebbüs etmiş menfez. Yağmursa görünmez bir ihanet içinde; metrekareye 32 kg düşmüş meğer, malum görünmez kaza öncesinde. Bilseniz, nasıl da aydınlandık, nasıl bilgilendik…

Soma Katliamı, 13 Mayıs 2014
Bir kıvılcım çakar, ateş nefes basar bacaları

Alıştık mı ne? Çoğu fıtratından diyorlar ölümlerin. Nedense hiç vakit geçirmeden, yine fıtratından geliyor yayın yasakları. Oysaki sebebi olmalı bu ölümlerin. Ya da sorumlusu! Ve bir karşılığı bulunmalı yok yere ölüme sebebiyet vermelerin…

Ama olmuyor, olmuyor işte!

Örneğin, Soma’da madencisindir. Toprağından kopmuş, yok yoksul, çaresizsindir.  Çoluğunun, çocuğunun rızkının peşinde, ekmek parası peşindesindir. Gözünü karartarak emniyetsiz, güvencesiz yedi kat yerin altına inebilirsin. Bir gün bir kıvılcım çakar, ateş nefes(*) basar bacaları, soluksuz kalıp yüzlerce birden ölebilirsin. RTÜK bir duyuru yayınlar hemen. “Medya kuruluşlarına” diye başlar o duyuru, “bölgeden haber aktarırken insanların üzüntüleri konusunda gereken hassasiyetin gösterilmesi,” şeklinde devam eder, “ayrıca yayın akışlarında gerekli düzenlemeleri yapmaları konusunda” diye bitebilir… Günlerce sayamazsın sayısını ölenlerin; aylarca ulaşamazsın cansız bedenlerine. Yıllar sürer mahkemesi de, gerçeği bir türlü öğrenemezsin.

Ankara Katliamı, 10 Aralık 2015
Mesela Ankara’dasınız. Ülkenin dört yanından gelmişsiniz. Barış mitingi yapıyorsunuz. Önceden haber verilmiş, izinler alınmış, güven içindesiniz. Ya da siz öyle sanıyorsunuz. Öyle ya, barış için yürüyorsunuz, şen, şakrak, neşelisiniz. Davullarla, zurnalarla halaylar çekiyorsunuz. Apansız birkaç bomba patlar ortanızda, parçalarınız dört bir yana savrulur da, yüzünüz birden ölebilirsiniz! Merak etmeyin, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine yayın ve eleştiri yasağı getirilir hemen. Mümkünü olmaz gerçeğin peşine düşmenin, olsa olsa can derdine düşersiniz siz.

Dedim ya, ölmek dâhil, bazı şeyler öyle kolaydır ki bu ülkede…

Örneğin Suruç gibi küçük bir kasabadasınız. Komşunun savaş mağduru çocuklarına oyuncak götüren gençlerin arasında olabilirsiniz. Bir anda bir bomba patlar aranızda, onlarca gencecik çocukla birlikte ölüp gidebilirsiniz. Lakin katliamın haberini istediğiniz gibi yapamazsınız.

Suruç Katliamı, 20 Temmuz 2015
Anlayacağınız, bugünlerde her türlü kötülük musallat olabilir insana. Dilediğiniz gibi mağdur olup özgürce ölüp gidebilirsiniz. Yaşlıysanız, yolda yürürken bir panzerin altında kalıp rahatça can verebilirsiniz. Ya da çocuksanız, yoksul evinizin küçücük odasında uyuyorsanız; ansızın bir polis aracı girebilir odanın duvarından içeri, taksirle bile olsa ölebilirsiniz.

Kısacası, nicedir ölmek serbest bu coğrafyada. İster üçer üçer, ister beşer beşer, ister onar onar olsun; ancak nasıl öldüğünü söylemek yasaktır ülkemde!

Mesela sakıncası yok; bin odalı bir sarayda, ballandıra ballandıra, diyelim yüz garsonla masalara nasıl servis yapıldığını haber yapabilirsiniz. Ya da, program sunucularını televizyonlardan bas bas bağırtarak, bir takım insanları binalardan baş aşağı sallandırmakla gözdağı verebilirsiniz. Barış isteyeni uluorta hedef gösterip içeri tıktırabilir, üniversite hocalarının kanlarında banyo yapmak isteyen mafya bozuntusuna alkış tutabilirsiniz… Bütün bunların haberlerini özgürce yapabilirsiniz.

Ancak toplu ölüm haberleri yapamazsın! Şehirlerde bombalar patlar, binalar uçar havaya; insanlar ölür; askerler, polisler, çocuklar; anında yayın yasakları gelir, sekiz sözcüğe 24 ölüyü gönül rahatlığıyla sığdırabilirsiniz. Çünkü ölmek/öldürmek serbest, dillendirmek ise yasaktır artık benim ülkemde.

Yasak ölümler taşıyorum bir süredir

Yasak ölümler taşıyorum bir süredir, kalbimin zulasında.
Hep kanun hükmünde veriliyor emirler, üst perdeden işitiliyor bir ses.

Git öl, diyor o ses, git öl!
Nasıl bir cinayete kurban gidersen git!
Hangi cehennemin ateşinde, hangi kör menfezin kuytuluğunda, hangi derinlikte olursa olsun, git öl!
Ama kimseler duymadan, çocuklarının canhıraş feryatları kulakları tırmalamadan, olur olmaz ortalığı ayağa kaldırmadan öl…
Kim bilir ölenlerin, nasıl bir rüşvet pazarlığına kurban edildiğini öğrenmeden…
Belki bir ihaleye fesat karıştırıldığını, belki liyakatsiz bir atamanın nelere kadir olduğunu bilmeden…
Sanki her şey kendiliğinden, usul usul oluyormuşçasına; fıtratı belli bir kazada istersen birer birer, onar onar, yüzer yüzer öl...
Yeter ki söylemesi yasak olsun ölümler, ölürsen sessizce öl…

 (*) Eski metinlerde kömür ocaklarında giruzuya verilen isim.

http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/soylemesi-yasak-olumler,20073

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com