Tarih 23Ocak 1995.
İstanbul’da Devlet Güvenlik Mahkemesi salonu. Duruşmada birçok aydın, sendikacı, yazar, sanatçı, akademisyenin yanı sıra genç bir delikanlı da vardır.
İstanbul’da Devlet Güvenlik Mahkemesi salonu. Duruşmada birçok aydın, sendikacı, yazar, sanatçı, akademisyenin yanı sıra genç bir delikanlı da vardır.
Kendisi, bir yıl sonra, 8 Ocak 1996’da bir haber takibi
sırasında polisler tarafından dövülerek öldürülen Evrensel Gazetesi muhabiri gazeteci Metin Göktepe’dir.
Duruşma başlamıştır…
Yargılanan kişi, iri gövdesiyle mahkeme salonunu tek başına
doldurur gibidir.
Ayakta, elindeki kâğıtlardan savunmasını okumaktadır.
Metin Göktepe Yaşar Kemal Durşmasında, 1995 |
Yalanlar Seferi
Türkiye’nin zor yıllarıdır. Kürt sorununda bir çözüm
üretilememiş, dönemin muktedirleri “balığı yakalamak için denizi kurutmaya”
karar vermişlerdir. Siyasilerin bile çoğu doğu illerine gidemedikleri, gazetecilerin
sokak ortasında ensesinden vurulduğu, ölümlerin, kayıpların, faili meçhullerin
haddi hesabının olmadığı, devletin rakamlarıyla üç bine yakın köyün
boşaltıldığı kara bir dönemdir.
1994’teki Susurluk
Kazası’yla ortalığa dökülen kirli ilişkiler, toplum üzerindeki baskısı, sonraki yıllarda da hızından hiç kesmeden devam edecek, 1997’deki ünlü 28 Şubat kararlarıyla doruğa
ulaşacaktır.
Korkunun, baskının, yıldırmanın ayyuka çıktığı, ülkenin
gökyüzünü kaplayan o zifiri karanlıkta Avrupa’dan kıvılcım gibi bir ses yükselir.
İri gövdesinde taşıdığı o kocaman yürekten yükselen bu çığlığın
sahibi, ünlü yazar Yaşar Kemal’den
başkası değildir.
Alman Der Spiegel dergisi,
Yaşar Kemal’in "Yalanlar Seferi" başlıklı
makalesini yayınlamıştır. Yazısında, Türkiye'de devletin Kürtlere yönelik
yıllardır süren baskı politikasını, o günlerde tüm şiddetiyle süren savaşın
gerçeklerini anlatmaktadır Yaşar Kemal.
Ünlü yazar, o devrin muktedirlerinin hışmını üzerine çekmekte gecikmez. Terörle Mücadele Yasası’na (TMY) göre “bölücülük propagandası” yapmakla suçlanır.
Ünlü yazar, o devrin muktedirlerinin hışmını üzerine çekmekte gecikmez. Terörle Mücadele Yasası’na (TMY) göre “bölücülük propagandası” yapmakla suçlanır.
Ancak o Yaşar Kemal’dir!
Çukurova’nın onuru, edebiyatın çınarı, bu coğrafyanın vicdanıdır.
Çukurova’nın onuru, edebiyatın çınarı, bu coğrafyanın vicdanıdır.
23Ocak 1995 tarihinde, “Yalanlar
Seferi” nde yazdıklarını mahkeme huzurda da aynen ve çekincesiz olarak savunur.
Yaşar Kemal ile Aşık Veysel aynı masada |
Bu tarihten tam on altı yıl sonra.
Bu sefer tarih 28 Mart 2011’dir.
Ankara Devlet
Tiyatrosu Akün Sahnesi.
Türkiye'de 68 gazeteci tutukludur. 2 binden fazla medya
davası sürmektedir.
Gazeteci Ahmet Şık'ın
henüz basılmamış kitabı için saldırıya uğramıştır.
Çağdaş Gazeteciler
Derneği’nin Özel Onur Ödülü için anons edildiğinde salon ayağa kalkar, bir
alkış tufanı kopar.
Yaşar Kemal’in
adıdır bu alkışa neden olan.
Usta yazar törene katılamamıştır.
Bunun yerine ÇGD'ye
bir mektup yazar.
2011 yılındaki mektubunda bugünleri anlatır gibidir:
“Diyorum ki,
korkulmasın, bugünkü, bu gelip geçici duruma bakıp umutsuzluğa düşmenin bir
gereği yok... Bugün hapisanelerde, mahkeme kapılarında veya mahkeme kapılarına
gitmeyi beklerken mesleğinin ve insanlık onurunun hakkını verenler var. Onlar
ve onların hakları için omuz omuza yürüyen, sesini yükseltenler insanlığımızın
daha bitmediğini, vurdumduymazlığımızın bizi öldürücü hale getirmediğini kanıtlıyorlar.
İnsanoğlu
umutsuzluktan umut yaratandır. Demokrasiyi yaratmak insanlığın büyük gücü
olmuştur. Çok söyledim, tekrar söylüyorum. Ya demokrasi ya hiç...
Ve Türkiye ‘hiç’e
layık değildir.
Selam olsun düşünce özgürlüğü ve insan hakları için direnen meslektaşlarıma.
Selam olsun insanlık
toptan tükenmedikçe umudun da tükenmeyeceğini gösterenlere!”
Tarihe düşülmüş bir not
Aradan üç yıl daha geçer.
Tarih 12 Kasım 2014.
Bilgi Üniversitesi’nin
konferans salonu.
Üniversite insanlığa, “bilim,
felsefe, düşünce, kültür ve sanat alanlarındaki eserler kazandırmış ya da eşine
az rastlanır nitelikte katkıda bulunmuş, ülke ve dünya barışına önemli
katkıları olmuş, çalışmaları ile insan hakları ve demokrasinin yaygınlaşmasına
öncülük etmiş” kişilere fahri doktor unvanları vermektedir.
İşte bu fahri doktora törenlerinden biri yapılmaktadır.
Daha önce Jack Lang,
Nelson Mandela, Martin Schulz’a verilmiştir fahri doktora unvanı.
Bu sefer Yaşar Kemal’in
adı anons edilir salonda.
“Yaşar Kemal Onur
Günü” etkinlikleri kapsamında fahri doktora unvanı verilecektir kendisine.
Oysa hastadır usta. Gelememiştir.
Oysa hastadır usta. Gelememiştir.
Ancak bir mesajla katılabilir törene.
Mesajı, tarihe düşülmüş bir not, okurlarına bırakılmış vasiyet gibidir.
Şöyle der mesajında:
“Bir, benim
kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun.
İki, insanın insanı
sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın.
Kimse kimseyi asimile
edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak
verilmesin.
Benim kitaplarımı
okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri,
insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.
Benim kitaplarımı
okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim
kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
* * *
Gerçeğin bir özelliğidir, rahatsız eder, acıtır, yaralar…
Ve siz kimi zaman ondan ürkersiniz, kaçmaya çalışırsınız.
Ve siz kimi zaman ondan ürkersiniz, kaçmaya çalışırsınız.
Ne kadar ondan kaçmaya çalışsanız da, o bir yolunu bulur,
önünüze çıkar, sizi utandırır.
Biat edenlerin gerçeklerden kaçma ve yadsıma gibi bir
özelliği vardır.
Biat ettiğinizde, sahip olduğunuz bütün değerleri terk eder,
geçmişte onur duyduğunuz şeyleri bugün ya tümden reddeder, ya da utangaç bir
şekilde savunur gibi yaparsınız.
Bugün Bilgi
Üniversitesi’nin Fahri Doktora
Unvanları sayfasına girdiğinizde, Yaşar Kemal’in mesajı olarak yukarıdaki
metni göremezsiniz. Onun yerine, yazarın eşi Ayşe Semiha Baban’ın ağzından mesajın diğer bölümlerinden bir metin
koyulmuştur.
Yaşasaydı eğer, söylediklerini duyar gibi oluyorum yazarın:
“Bana ödül
verecekler, benim katillere karşı olduğumu,
bir savaş düşmanı olduğumu bilerek versinler!
Bana ödül verecek
olanlar, insanın insanı sömürmesine karşı olduğumu bilerek; aşağılamaya, asimilasyona,
insanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere kaşı olduğumu bilerek
versinler!
Bana ödül verenler,
yoksulluğun bütün insanlığın utancı olduğunu bilsinler.
Bilsinler ve bana
ödülü öyle versinler!
Bana ödül verenler,
vitrinlere, onur panolarına koydukları resimlerimin arkasına saklanarak, benim
gerçek fikirlerimi gizlemesinler.”
Ölüm yıldönümünde saygıyla...
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/selam-olsun-korkunun-ustune-yuruyenlere,19226
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/selam-olsun-korkunun-ustune-yuruyenlere,19226
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com