T24 | 29.06,2017
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/acligin-koynundaki-gulumseme,17571
1966, Vietnamlı çocukların ABD’nin köylerine attığı Napalm bombasından kaçışı.(Fotoğraf, Nick Ut) |
Şili devlet başkanı Salvador Allende’nin darbeye karşı direnirken son fotoğrafı. |
Vietnam Savaşı sırasında, bir Viet Cong’lu savaşçısı, Avustralya zırhlısınca sürüklenirken. |
1968, Meksika Olimpiyatları, Peter Norman, Tommie Simith ve John Carlos olimpiyat ödül kürsüsünde. |
2017, Ankara, Yüksel Caddesi. Veli Saçılık işini geri isterken. |
2009 yılıydı.
Nazım’ın
Turnacıkları’nın peşine
düşmüştüm.
Evet, yanlış duymadınız; Nazım’ın Turnacıkları.
Neydi bu turnacıklar, nasıl bir hikâyesi
vardı ve niye peşine düşüştüm?
Şiddetli bir yağış o sene, İstanbul
Çatalca’daki Aziz Nesin Vakfı’nın sular altında bırakmıştı.
Kurulduğu 1973 yılından beri
"varından değil yoğundan vermeyi"
hedeflemiş vakıf, “eğitim olanaklarından
yoksun çocukların, tükettiğinden çok üreten, toplumsal sorumluluğu olan,
özgüvenli ve özverili, kendini sürekli geliştiren, kendine ve dünyaya eleştirel
gözle bakan, topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerini” sağlamaya
çalışırken büyük bir badireyle karşılaşmıştı. Sel suları vakfa büyük zarar
vermişti.
Dostluk ve dayanışma günüydü.
Vakıf dostları yardıma koşmuş, kurumun varlıkları kurtarmaya çalışmıştı.
Vakfın kurucusu Aziz Nesin, Nazım Hikmet’in ölümünden iki yıl sonra Moskova’da Vera’yı
ziyarete gitmiştir. Bu onun, şairin karısı Vera’yı ilk ziyaretidir.
Aziz Nesin evi gezerken, bir
duvara asılmış, renk renk kâğıtlardan oluşmuş bir öbek dikkatini çeker. Ona okunur,
inceler ama ne olduğunu anlayamaz. Sonradan anlatırken, bu renkli öbeği, yabani
arıların, salkım şeklinde verdiği oğula benzetecektir...
* * *
Ekber Babayev, Vera Tulyakova Hikmet, Meral Celen, Aziz Nesin |
2011 yılında felaket, başka
ülkede, başka şehrin kapısını çalar.
Japonya’nın Honşu Adası açıklarında 11 Mart günü meydana gelen 9.0
büyüklüğündeki depremin yol açtığı tsunamidir bu. İnsanlık, Çernobil’den sonraki en büyük nükleer felaketle karşı
karşıyadır. Fukishima Nükleer Santrali’nin üç ünitesi tamamen zarar görecek, sızan
radyasyon Tokyo Şehir suyunun yanı sıra denizaşırı ülkelere, Avrupa’ya, hatta
İzlanda’ya bile ulaşacaktır.
Felaket sonrasında, tüm dünyada
olduğu üzere nükleer enerjinin sakıncaları üzerine büyük duyarlılık oluşmuş,
ben de aynı sebeple radyoaktivite üzerine edebi metinler üzerinde araştırmalar
yapmıştım.
Japon halkının nükleer felaketle
karşılaşması ilk değildi. Onlar, insanoğlunun aşırı gelişmiş hırsının, büyük
güç odakları ve devletler eliyle giriştiği İkinci Paylaşım Savaşı’nda
tanışmıştı radyasyonla. 1945 yılı Ağustos ayında, ABD savaş uçaklarının Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombaları yüz binlerce
insanın ölümüne yol açmıştı.
Sadece ölümler mi? Ortalığa
saçılan radyasyonun onlarca yıl süren etkisi, yıllar içinde ortaya çıkan
hastalıklar, sakat doğumlar, acı çeken, ölen insanlar.
Sadako
Sasaki’nin hikâyesi
1955 yılı, Hiroşima.
12 yaşında bir çocuk, Kızılhaç
Hastanesi’nde elindeki kâğıtları katlamakla meşguldür. Kâğıttan kuşlar
yapmaktadır o.
Bir yandan da yaptığı kuşları
saymaktadır: 121, 122, 123…
Japonları ünlü Origami denilen kâğıt
katlama sanatıdır bu. Değişik şekillerde katlayarak çok çeşitli kuşlar, hayvan figürleri
yapılmaktadır.
Hasta yatağındaki çocuğun adı Sadako’dur.
Ve Sadako her gün kâğıt katlamaya
devam etmektedir: 274, 275, 276…
On sene Hiroşima’ya atılan atom
bombası, evlerinin bir mil uzağına düşmüştür. Radyasyon serpintileri henüz iki
yaşındayken sızmıştır hücrelerine. Ve ölüm, kan kanseri olarak kuşatmıştır onun
çocukluğunu.
Sadako, her gün yeni turna
kuşları yapmaya devam eder: 481, 482, 483…
Japonların “Kâğıttan Bin Turna Kuşu Efsanesi” ne göre, hasta bir kişi kâğıttan bin tane turna
kuşu katlarsa, tuttuğu dilek tanrılar tarafından işitilecek ve yerine
getirilecektir.
Sadako buna inanır ve günlerini, yaptığı
turna kuşlarını bine tamamlamak için umutla geçirir: 516, 517,518…
Ne var ki, çekik gözlü kızın
yaptığı turnaların sayısı artarken, yüzü giderek solmaktadır.
Hastanenin maskotu haline gelen Sadako iyileşeceğine olan inançla turna kuşlarını yapmaya
devam eder: 642, 643, 644!
645. turna kuşu asla
yapılamayacaktır! Sadako Sasaki’nin yüzü 25 Ekim 1955 günü ölüm sarılığındadır.
Geri kalan 356 turna kuşunu arkadaşları tamamlayacaktır. Sadako, adını Kokeshi koyduğu bebeği ve bin turna kuşuyla birlikte
gömülür.
Sadako Sasaki ve bebeği Kokeshi |
Hikâye tüm Japonya’da
duyulmuştur. Posta, ülkenin her yanından haftalar boyunca milyonlarca turna
kuşunu hastaneye taşır.
Kendisi de bir barış aktivisti
olan Kanadalı yazar Eleanor Coerr’un Japonya gezilerinin birinde Hiroşima’daki Barış Parkı’na düşer yolu. Orada, üzerinde kabartma turnalar
olan bir kız çocuğu heykeli dikkatini çeker. Sadako Sasaki’nin heykelidir bu. Yazar, hikâyenin izini sürer.
Sadako’nun birlikte gömüldüğü bebeğinin adı Kokeshi’dir. Onun, hastanede tuttuğu günlüklere de bu
bebeğin adını vermişlerdir. Eleanor, uzun çabalardan sonra Kokeshi adlı günlüğe ulaşır. Sadako’nun hikâyesini 1977
yılında “Sadako ve Kağıttan Bin
Turna Kuşu” adıyla
kitaplaştırır. Türkçeye ise Beyaz Balina Yayınları tarafından 2002 yılında Sadako adıyla kazandırılır.
Kapıları
çalan benim
Japonya’dan çok uzaklarda biri
elindeki gazeteden okur bu haberi. Sadako’nun hikâyesinden çok etkilenir. Elinin
dalgalı, sarı saçlarına götürür, siyah örtülerini kaldırır mavi gözlerinden. Bir
şiirin dizleri geçer içinden. Aylar sonra tamamlanır şiir:
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Dünya şairi Nazım Hikmet’tir dizelerin sahibi ve “Kız Çocuğu” adını verdiği şiirini Sadako Sasaki’nin anısına yazmıştır.
Barış Parkı'ndaki kız çocuğu heykeli |
O yıllarda, eşinin ailesi
Hiroşima felaketini yaşayan Japon kadın ressam Toshi Maruki’nin resimlerini de görmüştür Nazım Hikmet. Yanmış,
derileri kavrulmuş, ağlayan, inleyen insanların resimleriyle savaşın
acımasızlığını, vahşetini, kötülüğünü anlatmaktadır ressam. İçlerinden bir
tanesi yedi yaşında yanarak can vermiş bir kız çocuğuna aittir. Toshi,
Hiroşimayı yakıp kül eden ABD’nin Litle Boy (Küçük Oğlan) adlı atom bombasına ironi olarak bu
resme Miy
Chan (Küçük kız çocuğu) ismini
vermiştir.
İşte Nazım’ın, Sadako Sasaki
anısına yazdığı şiirdeki büyümeyen ölü çocuk, yedi yaşındaki bu Miy Chan’dır.
Şiir, sonraki yıllarda başta Japon halkı olmak üzere, tüm dünyada tanınacak, beğenilecek; bestelere, şarkılara dönüşecektir.
Barış Parkındaki Sadako Anıtı |
Nazım’ım barışa olan tutkusu azalmadan
devam edecek, savaş ve nükleer karşıtlığı üzerine olan eserler üretmeye devam
edecektir.
Sonraki yıllarda, Hiroşima’daki Barış Parkı’nda, Nazım’ın Kız Çocuğu şiirinden esinlenerek Sasaki Anıtı yapılacaktır.
Stronsium
90
Yıl 1956, Polonya.
Radyoaktif elementlerin etkileri
üzerine Varşova’da bir konferans yapılmaktadır. Konferansa dünya çapında bilim
insanları, yazarlar, barış destekçileri katılmaktadır. Henüz bir yıl önce
içlerinde Albert Einstein’in da bulunduğu dünya çapında ünlü on iki bilim
insanının imzacısı olduğu Russell-Einstein Manifestosu yayınlanmış ve dünya liderleri ve insanlık, uluslararası
çatışmalara bunun neden olacağı nükleer felaketler için uyarılmıştır. Bu
konferansta da radyoaktif maddelerin doğada serbest halde bulunmalarının
onlarca, yüzlerce yıl sürecek etkileri görüşülmektedir. Radyoaktif bulutların
yağmurla yere düşüşü, toprağa, ota, ineklere; oradan süte ve insana geçişi anlatılmaktadır.
İzleyici sıralarından biri,
kirpiklerini mavi gözlerinin üzerinden kaldırır. Perdedeki yazıyı okur.
Stronsium 90 yazısı vardır
perdede.
Önündeki deftere şu satırları
yazar:
acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
atom bombası denemelerinden diyorlar.
stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.
Dizelerin sahibi, kendi yurdundan
sürgün, şiirleri onlarca dile çevrilmiş, ana dilinde yasaklı, dünya şairi Nazım Hikmet’ten başkası değildir. Şiirin adını Stronsium 90 koyacaktır.
Japon halkının ve çocuklarının
trajedisi üzerine başka şiirler de yazar şair. Bulutlar Adam Öldürmesin, Radyoaktiviteli
Yağmurlar Üstüne,
Bir Kız Vardı
Japonya’da adlı
şiirleri Japon çocukları tarafından çok sevilir.
Pasifik Okyanusu’ndaki bir
hidrojen bombası denemesi sırasında, yakınlarda bulunan bir Japon balıkçı
gemisinin hikâyesini anlattığı Japon
Balıkçısı şiirinde
şöyle der;
Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
Ve ekler;
Boynuma sarılma,
gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Sene 1963, 2 Haziran, Moskova.
Vera, o gün saat on ikide, Moskova’daki
Merkez
Çocuk Tiyatrosu’na
yetiştirmek üzere bir tiyatro oyununu yazmaktadır. Aslında, metinleri Nazım
yazacaktır ancak tembelliği tutar ve işi Vera’ya yıkar. Tiyatronun adı Turnalar’dır ve Hiroşima’nın trajedisini anlatmaktadır.
Oyunda, senaryo gereği bin tane turnayı yaptıklarında, Hiroşima’da ölen çocuklardan
birisi dirilecektir.
Ne yazık ki hayat Nazım’a, daha
uzun ömür için cömert davranmayacak ve şair bir gün sonra yakalandığı kalp
spazmına yenik düşecektir. Tarih 3 Haziran 1963’tür. Bu, aynı zamanda Nazım’ın Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne şiirini yazmasından 39 gün sonrasına denk
gelecektir.
Vera’nın kalp ağrısı yıllarca dinmez.
Nazım’ın ölümünden kısa süre
sonra postacı, elinde büyük bir paketle kapıyı çalar. Vera paketi açtığında,
renk renk kâğıtlardan oluşan bir öbek ve bir mektup çıkacaktır içinden. Japon çocukları,
kendileri için yüreği daima sızlamış, hep barıştan yana atmış, bu amaçla
dünyaya mal olan çok sayıda şiir yazmış Mavi Gözlü Dev’e bir vefa olarak kâğıttan yapılmış bin
adet turna kuşu
göndermiştir.
Şairin ölümünden sadece yirmi gün
sonrasına ait, 23 Haziran 1963 tarihli mektup şöyle bitmektedir:
Nazim Hikmet ve Vera Tulyakova Hikmet |
Değerli Nâzım Hikmet’e, ailesine ve yakın
dostlarına, barış için savaşmayı sürdüren Hiroşimalı okul çocuklarından;
Hiroşima Kâğıt Turnaları Derneği’nden. “
* * *
Aziz Nesin 1966 yılında bir kez
daha Vera’yı ziyarete gider. Vera, Nazım’dan anılar paylaşır yazarla. Aziz Nesin, duvardaki arı oğuluna benzettiği renkli kâğıt
öbeğini yeniden inceler, dokunur, anlamaya çalışır.
Zamanla, Aziz Nesin’le Vera ile
arasında dostluk gelişir. Yazar, Moskova’ya her gidişinde Vera’ya uğrar,
Nazım’ın Moskova Mezarlığında, üzerinde çiçeklerin eksik olmayan mezarına yenilerini
bırakır.
Son gidişlerinden birinde,
Vera’nın evinin duvarındaki, o garip öbeği yerinde göremez. Evden ayrılırken
Vera, Aziz Nesin’e Nazım’dan bir hediye vereceğini söyler.
İşte bu hediye, yazarın her
seferinde duvarda gördüğü, anlam veremediği, ancak yıllar sonra hikâyesini
öğrendiği Japon çocuklarının Nazım’a minnettarlık hediyesi olarak gönderdiği, Sadako
Sasaki anısına yapılmış, kâğıttan bin turna kuşu’ndan başka bir şey değildir.
Nazım’ın
Turnacıkları
Nazım ve Vera |
Aradan uzun yıllar geçmiş,
Türkiye’yi saran karanlık giderek büyümüştür. Sivas’ta, dünyanın belki en büyük
aydın katliamı yaşanmış, sevgili Aziz Nesin 1993’teki Madımak Cehennemi’nden tesadüf eseri kurtulmuştur. Çok geçmemişti ki değerli
yazarı iki yıl sonra kaybetmiştik.
2009’da, Çatalca’daki Nesin
Vakfı’nı sular altında bırakan felaket
sırasında okumuştum. Aziz Nesin’in bin turna kuşu hakkında söyledikleriydi bunlar.
Şöyle yazmıştı koca Nesin:
“Moskova'dan ayrılacağım gün Vera, onları
bana verdi. İstanbul'a getirdim, şimdi evimdedir.”
Bu satırları okuduğumda sarsılmıştım.
Aziz Nesin’in hemen hemen bütün varlığının Nesin Vakfı’nda toplandığını biliyordum. Acaba bin turna kuşu
sel felaketinden kurtulmuş muydu?
Hemen Vakfı aradım, sordum,
soruşturdum, sonuç alamadım. Sonra oğlu Ali Nesin‘e ulaştım. Bir Turna Kuşu dedim, anlamadı. Hikâyeyi uzun uzun anlatınca
anımsadı. Bir zamanlar Ortaköy’deki evlerinde buna benzer bir öbeğin var
olduğunu, ancak bu evin taşındığını, turnaların Vakıf’ta olabileceğini söyledi
ve bizzat ilgilenmesi için vakıf yöneticilerine yönlendirdi beni.
Tüm vakıf, sel felaketinin
sonuçlarıyla baş etmeye çalışıyordu. Vakıf yöneticisiyle yaptığım görüşmeler, onların
çabaları bir türlü sonuç vermedi. Vakıf’tan, Ali Nesin dışında, anımsayan da
çıkmadı.
Böylece, Hiroşima’daki atom
bombası trajedisiyle başlayan, on iki yaşındaki Sadako Sasaki’nin acılı ölümüyle hikâyeye dönüşen; Nazım’ın
şiiriyle ünlenen, konusu kitaplara geçen, filmlere konu olan, anıtları yapılan;
23 Haziran 1963 tarihli bir mektupla Vera’ya, ondan da Aziz Nesin’e geçen,
Japon kız çocuklarının minnet armağanı Nazım’ın Turnacıkları’nın izi bu noktada kayboldu.
Mavi Gözlü Dev’e saygıyla.