Yusuf Nazım
1 Ekim 2016
1 Ekim 2016
Yazardı.
Eğitimciydi.
İçinden, güzel günlerle bezeli bir ülke geçiyordu.
Kelimeler düşlerinin aynasıydı.
Kelimeler düşlerinin aynasıydı.
Ayna Çarpması’nı
yazdı.
Bu kitabıyla 2008 Haldun Taner, 2009 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandı.
Şiddetin, bastırmanın, zorbalığın tavan yaptığı zamanlarda, kalabalıkların
üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi oluyordu. İşte böyle zamanlarda birilerinin çıkıp
“hişt!” demesi gerekiyordu.
Murat Özyaşar, Diyarbakır’da çıkardığı “Hişt Hişt” adlı
dergiyle bunu yaptı.
Üstelik sadece “Hişt” değil, “Hişt Hişt” dedi.
Kimi zaman devlet, o soğuk, o ürkünç, o yapışkan soluğuyla zehir
zemberek bir fırtınaya gibi esiyordu.
Kelimler sığmıyordu o zaman şehirlere;
“Şehre karakış gibi
bastırdı devlet, yola devrilmiş ağaçlar gibi indi kar.”
diye geçiyordu Murat’ın cümlelerinde. Ve yazarın, bir kez
daha hikâyelere düşüyordu çocukluğu:
“Nasıl diyeyim sana,
büyüdün sonra, oynadın oyalandın. Toprak yedin, çamura bulandın, çamurdan
adamlar yaptın, telden kamyonlar. O adamları o kamyonlara bindirip uzaklara
gönderdin.”
Derken güç ve servet savaşının hüküm sürdüğü, at izinin it
izine karıştığı günlerin karanlığında çok sevdiği öğretmenliği elinden alındı.
“Gittin.
Annemin beni terk edip gidişi gibi, gittin.
Biliyorum; gelseydin, sana sus’duklarımı gene sus’acaktım.
Hem benim uzun bir cümlem yoktu senden önce :...ahh !
Gitmeli miyim ?
Zaten görmedin. Duymadın. Hep koşarak geçtin beni.
Gelmedin. Almadın.
Ben dışarıda kaldım .”
Annemin beni terk edip gidişi gibi, gittin.
Biliyorum; gelseydin, sana sus’duklarımı gene sus’acaktım.
Hem benim uzun bir cümlem yoktu senden önce :...ahh !
Gitmeli miyim ?
Zaten görmedin. Duymadın. Hep koşarak geçtin beni.
Gelmedin. Almadın.
Ben dışarıda kaldım .”
Yaşamın ölüme daima baskın çıkacağına inanıyordu. Ölülerin,
son yolculukların, yas evlerinin, hüzün odalarının o matem yüklü anlarından okuyordu
hayatı.
Edebiyat dünyasında, ayırmış olduğu “kendine ait bir oda” ya kapanıyor, “Sarı Kahkaha”
yı yazıyordu.
Bir yazısında, yaşadığı kenti,
“İçinde devletin ve
isyanın geçtiği uzun bir cümledir Diyarbakır.”
diye tanımlıyordu.
diye tanımlıyordu.
* * *
Yeni gelen her gün hunhardı, acımasızdı.
Her mevsimi soğuk bir sonbaharı andırıyordu.
Acımasız bir günün şafağında bir kez daha geldiler.
İstanbul’da Sarı
Kahkaha’yı aldılar.
Eline kelepçe, diline devletin mührünü vurdular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com