Yusuf Nazım
Evrensel | 2 Ekim 2016
Evrensel | 2 Ekim 2016
Hayatın sesini kıstılar.
Biat etmenin, diz çökmenin, kulluğun ve köleliğin dünyasında
gerçeğe açılan bir kapıyı daha kapattılar.
Başların ayaklara tahammülü yoktu.
Ayakları can evinden vurdular.
* * *
Kurulduğunda milyonları yoktu… Milyonerleri de…
Zaten, milyonerlerin değil, milyonların sesi olmaktı amacı.
Öyle de yaptı.
Mikrofonlarını sokağa uzattı.
Yok sayılanın, dışlanmışın, ötekinin, en alttakinin sesi
oldu.
Kameralarını Soma’ya, Tuzla’ya, Artivin’e çevirdi, buraların
resmi oldu.
Zalimlik sınır tanımıyordu bir türlü; kentleri, ormanları,
vadileri kemiriyor, yine de doymuyordu. Kaz
Dağları, Solaklı Vadisi, Semistal Yaylası… Durmuyor; İspir, Munzur, Gerze, Cerattepe
diye devam ediyordu…
Kuruyan ormanlara, susuz kalan ağaçlara, akmayan derelere
ses, soluksuz kalanlara nefes oldu.
Çünkü hayatın sesiydi o.
On bin dolar, yirmi bin dolar, otuz bin dolar maaşlı
çalışanı yoktu.
Saniyeleri milyonlar eden anlı şanlı reklamları da.
İşi zordu!
Zor olan bu yolu bilerek, isteyerek seçmişlerdi.
Çalışanlarının çoğu emekçi çocuğuydu. Yoksuldu ama pırıl
pırıl, onurluydu.
Çoğu zaman karın tokluğuna çalıştılar, televizyon
koridorlarında sabahladılar.
Haber takibi yaparken zaman zaman mucizeler yarattılar.
Varlıklarıyla yoksunun, düşkünün, en alttakinin içine daima su
serptiler.
Doğru haberden, gerçeklerden, bağımsız yayın yapmaktan asla
vaz geçmediler.
Hayatın rengârenk sesiydi o.
Her zaman, her yerde, her koşulda gerçeğin habercisiydi.
Sahibinin sesine değil, daima halkın sesine kulak verdi.
Açık oturumlarında şeriatçısına, cemaatçisine, tarikatçısına
övgüler düzen pek muteber konukları yoktu.
Özel araçlarla toplanan, para karşılığı salonlara doldurulan
izleyicileri de.
Emirle hizaya gelmek, talimatla haber sunmak değildi
adetleri.
Hep taşeron işçilerle doluydu stüdyoları; kâğıt
toplayıcıları, hurdacılar, seyyar satıcılar, mevsimlik işçiler; ışığa rengini
verenler yani… Hayatı ilmek ilmek dokuyanlar…
Lüks ve gösterişli stüdyolardan, ışıklar içinde medya
kulelerinden yayın yapmıyorlardı.
Yağmur altında grev çadırları, balçığa ve çamura batmış
sokaklar, mazot ve yağ kokulu atölyelerdi stüdyoları.
Yakılmış evlerden, yıkılmış kentlerden, yağmalanmış ormanlardan
yayın yapıyorlardı; varoşlardan ve kenar semtlerden…
Gerçeğin yılmayan takipçisiydiler.
Sesi olmayanın sesi, gücü olmayanın gücü, kalemi olmayanın
mürekkebiydiler.
* * *
Gerçeğin, o tek ve biricik olan sesini bir yalan
değirmeninde acımasızca öğüttüler.
Hayatın sesini kıstılar!
Eskimiş bir dünyaya aittiler.
Yıpranmış, korkmuş, anlaşılmaz bir gürültü halindeydiler.
İmtiyazlarıyla geldiler; darbeleri, yasa dışı emirleri, OHAL
kararları, talimatlarıyla…
Nefesleri kirliydi; kanunları sahte, talimatları yalan!
Kökleri derin, duaları hileli, kokuşmuş bir karanlık
içindeydiler.
Kirli ve yapışkan nefesleriyle hayatın bütün renklerini
körelttiler!
Tuzla’da, Esenyurt’da, Dilovası’da işçiden yana esen yeli
döndürdüler!
Yoksunun, ötekinin, dışlanmışın gözlerindeki ateşi
söndürdüler!
Oysaki daha nice sözleri vardı onların, henüz söylenmemiş.
Oysaki daha nice hikâyeleri vardı, anlatılmayı bekleyen.
Hilesiz bir kamerayı, temiz bir mikrofonu onlardan esirgediler!
Kot taşlama işçilerinin slikozist dolu ciğerlerine iki soluk
nefesi bile çok gördüler!
Alevinin güçlükle duyulan sesini, bu kadim toprakların
tükenmekte olan Zaza’ca türkülerini, Kürtçe ezgilerini, başka bir dilden çocuklara
anlatılan masallarını…
Hayatın bütün seslerini, bütün renklerini, bütün ötekilerini
yok gördüler.
* * *
Oysaki hayattı bu, çoğalacaktı.
Somalı madenciden, Tuzlalı işçiden, ciğerleri slikozist dolu
emekçiden yana tutacaktı safını.
Yeni doğan güneşten, taptaze sürgünlerden, yemyeşil filizlerden;
börtüden, böcekten, renk renk çiçekten alacaktı heyecanını.
Kuşku yok, gün gelecek, yine işçiden yana dönecek, emekçiden
yana esecekti yel.
Esecek ve büyüyecek; büyüyecek, güçlenecek, er geç ayaklar
baş olmaya dönecekti.
Hiç görünmeyenin, yok sayılanın, aslında çok olanın cesaretinden
alacaktı gücünü. Karşı cinsin ezilmişliğinden, renklerin zenginliğinden,
kimliklerin kardeşliğinden, hayatın hiç dinmeyecek sesinden…
https://www.evrensel.net/haber/291825/hayatin-sesi
https://www.evrensel.net/haber/291825/hayatin-sesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com