7 Mayıs 2016 Cumartesi

Türk sokağında ırkçılığın ayak izleri ve Amedspor

Yusuf Nazım
T24 | 7 Mayıs 2016


Amedspor.

Aslında bu takma adıdır kulübün.

Asıl adı Amed Sportif Faaliyetler Kulübü.

Türkiye’nin öteki bir şehrinden, Diyarbakır’dan; yoksunluklara, maddi olanaksızlıklara, baskılara rağmen adını ülkenin en saygın kupasına yazdıran bir ikinci lig takımı.

Amedspor, haddi olmadan çıktığı Ziraat Kupası yolculuğunda, yine haddi olmayarak boy ölçüştüğü güçlü takımları eleyerek çeyrek finale kadar çıkar.

Ne var ki bu takım Amedspor’dur, sancısı büyük şehrin, Diyarbakır’ın takımıdır.


Futbolcuları ise çoğu Amedli, yani Diyarbakırlıdır!

Sorsan hikâyeleri uzundur hepsinin, buruktur, hüzünlüdür.

Soluk yüzlü sokaklarında oyunlar oynamışlardır bu şehrin.

Suriçi’nde büyümüş, Hevsel Bahçelerinde sevgilileriyle buluşmuş, Bağlar’da top koşturmuşlardır.

Lakabı kırıktır bazısının, hepsi aynı değil, kimi başka şehirli, kimi başka semtlidir.

Toprağına benzemiştir ama özü çoğunun, kimi Melik Ahmetli, kimi Hançepeklidir.

Çocuklar ölmesin, maça gelsin

Ve Diyarbakır o günlerde kanamalıdır.

Kimi semtlerinde sokağa çıkmak yasaktır.

Surlarından top sesleri yükselmektedir.

Sokaklarında hendekler açılmış, barikatlar kurulmuş; hanları zapt edilmiş, kiliseleri yıkılmış, camileri yaralanmış, kapılarına zırhlı araçlar dayanmıştır.

Ve Amedspor, Türkiye futbol liglerinin en büyük takımlarının da yer aldığı heyecan verici bir yarıştadır.

Bu yarışta, zaman zaman Türk sokağına düşecektir Amedspor’un yolu.

Ancak Türk sokağı “ötekine” biraz tahammülsüzdür.

Hele ki rakibin adı Amedspor olunca bu tahammülsüzlük zirvededir.

Çünkü o sokağın yolları kimi yerde mermer gibi serttir, sesi gürdür o sokağın, rengi tektir. 

O sokakta, bilinmeyen bir dilde konuşmazsın!

Kolunda, ana dilinle özgürlük yazan dövmelerle dolaşamazsın!

Hele maçı kazandığında, sevinç içinde, hoplaya zıplaya zafer işaretleri yapamazsın!

Biraz da Çarşı’ya benzeyen, Barikat, Mor Barikat gibi taraftar grupların varsa, diline barışı pelesenk ederek deplasmanlarda rahatça slogan atamazsın!

Çünkü Türk sokağında, her adımda ırkçılığın ayak izleri görülür.

Amedspor takımı gol attığında, protokol tribününde korkarsın sevinmeye, ağız dolusu gülemezsin.

Oralarda, savaşa gider gibi çıkılır Amedspor maçlarına. Bayrak satışları rekor yapar. Hep kabarık olur milli duyguları, cepheye çağrılır gibidir seyirciler.

Amedspor’a atılan her golden sonra, tribünlerde milli marşlar okunur, rakip futbolcular asker selamına durur sahalarda.

Asker selamına dururken oyuncular, 20 bin kişiyle dolu statlardan “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları yükselir.

Türk sokağının spikerleri bile bir başka olur. Amedspor’un maçıysa eğer anlatılan, takımın adı kolayca dile gelmez, sıkça telaffuz edilmez. Amedspor’un adı ağır bir yüktür, sakıncalıdır, tehlikeli bir sözcüğe dönüşür spikerin dilinde. Amedspor’un ataklarında ağlar gibi olur spikerler, gol attığındaysa sesi boğuktur, kısılır, duyulmaz olur.

Bir süredir, yangınlar büyümüştür şehrinde Amedspor’ un ve çocuklar ölür o kentin sokaklarında.

Tek bir istekleri vardır maça çıkarken;

Çocuklar ölmesin isterler, maça da gelebilsinler.

Oysaki ellerinde, “Çocuklar ölmesin, maça gelsin” yazılı pankartlar taşıyan çocuklara tahammülü yoktur o sokağın. Sahaya çıkarsalar eğer, disiplin maddeleri işletilir hemen, peş peşe cezalar kesilir.

O sokakta, rakipler büyük olur bazen. Büyük olur da Amedspor’a yenilirse, üstelik bir büyük şehrin bir büyük takımıyla eşleşirse Amedspor, saatler geçmez kulüp binaları basılır güpegündüz, bilgisayarlarına el konulur ve sorguya çekilir yöneticiler.

Rekor para cezalarının gerekçesi yapılır ideolojik sloganlar, maçlar sık sık seyircisiz oynatılır, taraftar nedir görmez olursun deplasmanlarda.

Oysaki toleransı büyüktür “berikine” o sokağın.

İstersen serbestçe Mursi atkıları dağıtabilirsin statlarda; Rabia selamları yaptırarak canlı yayınlarda, Filistin Direnişini alkışlatabilirsin!

“Ayağa kalkmayanı Ermeni, Rum” diye yaftalatabilirsin!

Sevinmek bile cezaya tabiiyken Amedsporlulara, bozkurt işareti yaptırıp rakip oyunculara sahada gösteri bile yaptırabilirsin.  

Bazen, ölülere bile saygıda kusur edilmekten çekinilmez o sokakta.

Örneğin milli bir maçta, IŞİD katliamında ölenlerin anısına yapılan saygı duruşunun ıslıklanmasını görmezden gelebilirsin.

Ya da tekbir sesleri arasında yükselen nefret yüklü sloganlara hoşgörüyle yol verebilirsin.

Rakip Amedspor olunca, sloganları bile değişir o sokaktaki statların.

Cinsiyetçi küfürler, “Ne mutlu Türküm” diyen haykırışlara bırakabilir yerini.

Deplasmanlarda, takım bayrakları yerine Türkiye bayraklarıyla donatılabilir tribünler.

Sahasındaki maçlarda, tesadüfen bile olsa F-16’lar uçar, polis helikopterleri dolaşabilir Amedspor stadının semalarında.

Türk sokağı, konaklama için kabul etmez bazen Amedsporluları; oteller oda, köfteciler yemek vermez.

Stat görevlileri eliyle, üstelik kolluk gözetiminde takım bayrakları indirilebilir statlardan, lime lime edip parçalanır.

Irkçılığın ayak izleri Cizre’ye götürür bizleri

Seyircisiz oynadığı sahasında, Tomalar sürülür taraftarlar üzerine, zehirli gazlar püskürtülür stat kapılarında bekleşenlere. 

Ve maç sırasında, biteviye patlamalar duyulur ilerideki surlardan. Oyunlar oynadıkları, top koşturdukları, çocukluklarını büyüttükleri daracık sokaklardan yankılanır sesleri.

Belki Keçi Burcu’ndan, belki Melik Ahmet’ten, belki Gazi Caddesi’nden.

Attıkları her deparda, vurdukları her şutta yürekleri daralır Amedsporlu futbolcuların; top sesleri yükselmeye devam eder perde perde.

Her sesle, belki bir sokak daha yıkılır biraz ileride, apansız enkaza dönüşür bir ev daha...

Amedspor’un çıktığı deplasmanların aşkı da başka olur tabii.

Türk sokağında büyüyen ırkçılığın ayak izleri Cizre’ye götürür bizleri, Cizre’nin ceset kokulu bodrumlarına...

Bir kentin yıkılmış, virane duvarlarını, “aşk bodrumda yaşanıyor güzelim” sloganları süsler. O kentin harap sokaklarından taşar sloganlar. Taşar ve Tarsus’un, Eskişehir’in tıklım tıklım dolu statlarına dolar. Amedsporluların gözleri önünde, tribünlerde bir kez daha gururla, yeniden tezahür eder:

“Aşk bodrumda yaşanıyor güzelim!”

Ve bu tezahür, Türk sokağının sosyal medyasında bir rekora doğru koşar.

Çünkü o sokakta, bir bakıma sporun oyun olmaktan çıkması, ırkçılığın trend topic olması hali vardır.  

Amedspor maçlarında, o sokağın holiganlar bile bir başka fiyakalıdır.

Kullanılan türlü türlü sloganlar, kimi zaman şehitler üzerinden kampanyalıdır.

Afişlerine, gururları okşayan sloganlar basılır. Yollarına “Bayrağını al de gel” diye dövizler asılır. O sokağın skorboardlarına takım arması yerine Türk bayrakları yansıtılır.

O sokakta, rakip takımın konuklarını havalimanında özel araçlarıyla karşılayan Amedsporlu yöneticilerin, aynı rakibin protokol tribününde linçe dönüşen sureti vardır.  

O sokakta kudretini, damarlarındaki kana bağlayan hastalıklı güruhların sahalarda nefrete dönüşen insanlıktan çıkmış hali vardır.

Amedspor ve Deniz Naki


1968 Meksika Olimpiyatlarının 200 metre şampiyonları.

Onurlu bir yaşamı her şeyin üstünde gören bu üç insan, olimpiyat kürsüsünde benzersiz bir eyleme imza atarak güce, otoriteye ve ırkçılığa meydan okumak suretiyle tarihe derin bir iz bıraktılar.

Amedspor ve Deniz Naki'ye gelince...

Biri, surlarında anlamsız bir savaşın hüküm sürdüğü, sokaklarına kinin, öfkenin, nefretin bulaştığı bir şehrin spor takımı. Sahası kapatılan, seyircileri alıkonulan, bayrakları yakılan, otobüsleri taşlanan; başka bir ırka mensup olmayı övünç meselesi yapanlarca konuk olduğu statlarda yöneticileri dövülen, linç edilen...

Diğeriyse, dile getirdiği “barış ve özgürlük” söylemleri yüzünde aforoz edilen; kolunda başka bir dilde yazılı dövmesi, sevindiğinde parmaklarıyla zafer işareti yapması nedeniyle ülke federasyonu tarafından futbol tarihinin en uzun cezasına çarptırılan sporcu…

Gelecekte bir gün, İstanbul’un gösterişli salonlarından birinde, Amedspor’a karşı yapılan bu ayrımcılığı anmak üzere Deniz Naki’yi, tıpkı Los Angales Nokia Tiyatrosu’ndaki Simith ve Carlos gibi, örneğin elinde barışı temsilen bir kupayla görür müyüz bilmem.

Kendi tarihine nice acılar zerk etmiş bu toplum, onurlu bir yaşama, anlamlı bir barışa ve gerçek huzura kavuşabilmek için böylesi bir tarihsel yüzleşmeye cesaret edebilecek midir?

Tarihe baktığımızda iyimser olmamak mümkün değil.

Bir zamanlar, beyaz adamın sokağında boy veren ırk ayrımcılığını, nasıl ki tarihin çöplüğüne gömdüyse zaman, ırkçılığın Türk sokağındaki utanç izlerini de yeri geldiğinde silmekten asla tereddüt etmeyecektir.

Yolun açık olsun Amedspor!

Yolunuz açık olsun çocuklar!

Yolun açık olsun barış!


Çocuklar ölmesin, maça da gidebilsinler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com