22 Nisan 2016 Cuma

Hitler’e doğum günü armağanı-II

Yusuf Nazım
T24 | 22 Nisan 2016
20 Nisan 1943.
Hitler’in elli beşinci doğum günü.
19 Nisan günü, Himmler’in denetimindeki SS birlikleri Varşova Gettosu’na büyük bir saldırı başlatmıştır.
Himmler’in en büyük arzusu, Almanların işgal etmiş olduğu topraklardaki bu ilk ayaklanmayı ezerek doğum gününde Hitler’e Yahudisiz bir Varşova armağan etmektir.

Himmler’in en büyük arzusu, Almanların işgal etmiş olduğu topraklardaki bu ilk ayaklanmayı ezerek doğum gününde Hitler’e Yahudisiz bir Varşova armağan etmektir.

Himmler’in en büyük arzusu, Almanların işgal etmiş olduğu topraklardaki bu ilk ayaklanmayı ezerek doğum gününde Hitler’e Yahudisiz bir Varşova armağan etmektir.

Tarihe, faşizme karşı bir direniş öyküsü olarak kalan Varşova Getto Ayaklanması’nı anlatan birçok kültür sanat ürünü yapılmıştır. Ayaklanma (Uprising, 2001, Jon Avnet) filmi ve ayaklanmanın sağ kurtulan tek lideri Marek Edelman’ın yazdığı Varşova Getto’su Savaşıyor (Z Yayınları, 1994) adlı kitabı bunlardan ikisidir. “Uprising” filmi, ikinci dünya savaşı filmleri içinde adeta bir sinema başyapıtı gibidir.
1940'larda örülmeye başlayan getto duvarları
Eylül 1939’da, bir aylık savaşla Polonya’nın Almanlara teslim oluşunun görüntüleriyle başlar film. Naziler, 450 bin Yahudi’yi zor kullanarak Varşova Gettosu’na toplamaya karar verirler. Bu, Varşova nüfusunun üçte birini, şehrin alanının yüzde 2,4 üne hapsetmek anlamına gelmektedir. İnsanlar evlerini, barklarını ellerinde torbalarla, bavullarla, el arabalarına doldurdukları birkaç parça eşyalarıyla terk etmek zorunda kalırlar. Üç-dört metre yükseklik ve on beş kilometre uzunluğundaki duvarların arasında, geldikleri bu gettoda onları onur kırıcı bir yaşam beklemektedir. Ekmek fişlerle verilir, açlık alır başını gider, insanlar ekmek bulabilmek umuduyla çöplükleri karıştırır, tifüs salgını baş gösterir.

Ahlak sahibi bir insan ahlaksız bir dünyada nasıl yaşar?

Mordechai Anielewicz Polonyalı bir Yahudi’dir. Onun “ahlak sahibi bir insan olarak ahlaksız bir dünyada nasıl yaşanacağı” üzerine ciddi soruları vardır. Bu sorular onu bir grup arkadaşıyla birlikte bir yeraltı direniş örgütü kurmaya iter. ZOB (Yahudi İşçi Birliği) adıl verilen ve sosyalist bir programa sahip olan örgüte kısa sürede katılımlar artar. Yitzhak, Marek, Julian, Mira, Tosia, Clara, direnişin diğer önemli figürlerindendir. Örgüt kısa sürede yer altı mutfakları, hastaneleri ve okulları oluşturur. Direniş için bir araya gelen bu insanlar gettodaki Yahudi Komitesi ile işbirlikçi polisleri direnişe katılmaya çağırırlar. Onlarsa, masum halkın Almanların hışmına uğrayacağını düşünür, bunun bir çılgınlık olduğunu ileri sürerler. Bir kaç eğitimsiz Yahudi’yle yapılacak direnişe inanmazlar, direniş fikrinin, tüm Yahudilerin ölümüne sebep olacak romantik bir hayal olduğunu söylerler.

Yahudilerin Varşova gettosundan sürülmeleri.
Varşova, Polonya, 1943.
Zamanla getto Yahudilerle dolar taşar. Trenler gettodakileri, sonu belirsiz yolculuklara taşımaya başlar. Halk çaresizdir. Tam donanımlı, silahlı bir ordu karşısında eli kolu bağlıdır. Korkar, sesini çıkaramaz, karşı koyamaz. Bir süre sonra her şey, herkesin gözü önünde cereyan etmeye başlar.

Tüm Varşovalı Yahudilere kolluk takma zorunluğu getirilir. Hijyenik olmadığı gerekçesiyle SS birliklerince yakılan Sinagoglar, birçok işgal gideri ile örülen getto duvarının tüm masraflarının Yahudi Komitesi’ne ödetilmesi, 450 bin nüfusa ulaşan gettoda her ay açlık ve tifodan dört bin kişinin ölmesi, el arabalarında üst üste çırılçıplak yığılmış insan ölülerinin taşındığı sokaklar; sakalları kesilen din insanları, kadınların dövülerek yerlerde sürüklendiği, çırılçıplak soyularak arandığı sahneler ustalıkla işlenir filmde…

Yahudiler gettodan sevk edilirken
Önce12-60 yaş arasındaki erkekler çalışma kamplarına götürülmek için zorla bindirilirler trenlere. Sonra cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmaksızın tüm Yahudiler için çıkar karar. 22 Temmuz 1942’de günlük sevkiyat beş bin kişiye ulaşır. Naziler, kendilerine yardımcı olmaları için bir de işbirlikçi Yahudi Polis Teşkilatını kurmuşlardır. Sokaklarda yapılan açık infazlar, alenen bir soykırıma dönüşür.

Bir yandan da Goebbels’in emriyle getto hayatını belgelemek için bir film ekibi durmadan çekimler yapmaktadır. Amaçları, Yahudi karşıtı bir film için malzeme toplamaktır.  Filmde, sık sık buna da yer verilir. Farkında olmadan tarihe önemli bir malzeme olacaktır bu çekilen filmler…

Tam teçhizatlı SS birlikleri ve yerli polis teşkilatı karışında sivil halkın elinden hiç bir şey gelmemektedir.

Yahudisiz bir Varşova

Bir Nazi askerinin eğlenmek amacıyla keman çalmaya zorladığı bir Yahudi müzisyeni sokak ortasında öldürmesiyle sıkılır ilk kurşun. Olaya tanık olan Mordechai ve arkadaşı Nazi grubuna oracıkta suikast yapar. Derken direniş örgütü ZOB, Treblinka Kampı’nın, oraya götürülen herkesin duşlarda ve gaz odalarında topluca zehirlendiği bir ölüm kampı olduğunu öğrenirler.

Böylece yeraltı örgütü, Varşova Getto Ayaklanması’nı başlatacak silahlı direniş kararını alır. Örgütü idare eden bir avuç insan, onurları için ölüme karşı ölümüne direnmeyi göze almıştır. İlk silahlı direniş, Almanların yeni bir kafileyi almak üzere girdikleri gettoda 18 Ocak 1943 günü başlar. Direnişin başlamasıyla ilk defa gettodan toplu sevkiyatlar durur. Almanlar gettodan dışarıya püskürtülür.

19 Nisan’a kadar nakillerin yapılamadığı kampa Himmler 19 Nisan’da kapsamlı bir harekât düzenlemeye karar verir. Amacı, büyük bir askeri güçle kuşattığı kampı, 20 Nisan’da ele geçirmek ve Hitler’e Yahudisiz bir Varşova’yı doğum günü armağanı olarak vermektir.

Onur için savaşmak ve ölmek

Filmin final bölümünün adı budur: Onur için savaşmak ve ölmek

Direnişin Varşova Gettosu’nda gizli bir yer altı sığınağı vardır. Atış talimleri, eğitimler, baskı faaliyetleri, tümü buradan yürütülür. Nazilerin gettoya girişini önlemek için yollara patlayıcılar yerleştirilir, direnişçiler çatılarda konumlanır, sokaklara barikatlar kurulur.

Gettoda ayaklanma sırasında sığınaktan çıkarılanlar
Himmler 20 Nisan’da Füfrer’ine beklediği doğum günü armağanını veremez. Direnişçiler ilk saldırıları başarıyla püskürtüler. Moralleri yüksektir. Almanlar 18 gün boyunca örgütün yer altı karargâhına ulaşmayı başaramazlar. Ancak, getto tümüyle kuşatılmıştır. Direnişçilerin sınırlı miktarda silah ve cephaneleri vardır. Sonunda cephaneleri yavaş yavaş tükenir. Bir süre sonra siviller sığınaklardan çıkarak teslim olmaya başlarlar.

Buna rağmen direnişçiler yine de baş eğmezler. Getto’nun harabelerinde inanılmaz bir direniş sergilerler. Direniş sokak sokak, ev ev, oda oda devam eder, yer yer şehrin kanalizasyonlarında, lağımlarında sürer gider… 

Karşılarında dünyanın en güçlü ordusu vardır. Naziler gettonun sokaklarına tanklarla girer, binaları havaya uçurur, alev bombalarıyla evleri yakarlar. Sığınaklara su basar, kanalizasyonlara zehirli gaz püskürtürler…

Film bir belgesel gibi akar gider. Balkonlarda kucağında bebeğiyle vurulan kadınlar, alevler içinde cayır cayır yanan insanlar, son nefeslerine kadar onurlarıyla ayakta kalanlar…

En cesur hayalleri bile aşan bir direniş

Sonunda direniş yenilir…

Hitler’e beklediği doğum günü armağanını Himmler, ancak 16 Mayıs 1943’te verecektir. Gettodaki 56 bin Yahudi, sosyalist, direnişçi öldürülür. Yerle bir edilmiş mahalledeki direnişten geriye sadece bir enkaz yığını kalmıştır. 

Bastırma operasyonunu yöneten Waffen-
SS Tümgeneral Jürgen Stroop (ortada)
Buna karşılık her gün beş bin kişinin ölüm yolculuğuna çıktığı koşullarda, direniş nedeniyle sevkiyatın durması sonucu on binlerce kişi fırınlarda ve gaz odalarında onları bekleyen ölümden kurtulmuştur. Bu ise, bir avuç Varşovalı gözü pek direnişçinin insanlık tarihine bırakmış olduğu onurlu armağandır.

Savaştan sonra yargılanıp gettonun yanında idam edilen Himmler’in komutanı Stroop, "Varşova gettosu artık yok" başlıklı 75 sayfalık raporunda;

Alman askerleri, Varşova gettosu ayaklanması sırasında
bir sığınakta saklanan Yahudileri yakalıyor.
Varşova, Polonya, Nisan–Mayıs 1943
Çok güçlü direnişle karşılaştık. Direnişçileri sağ olarak ele geçirmek mümkün olmadı. Yahudiler, bodrumdan bodruma geçerek direndiler.

diye yazacaktır.

Direnişi lideri Mordechai ise notlarında, “Yaşadıklarımızı kelimelere dökmek imkânsız. Burada olanlar, en cesur hayallerimizi bile aştı.” diyecektir. 

Tarihin çöplüğünde yerini alan diktatörler

Himmler, Faşist Almanya’nın tüm güvenlik servislerinden ve toplama kamplarından sorumluydu. “Yahudi avlamak" amacıyla kurulan özel birlikleri o yönetiyordu. Alman Polis Şefi ve Vatan Ordusu Komutanı olarak Hitler’in en sadık adamıydı. Sınırsız bir güce sahipti.

SS birlikleri seri bir biçimde Yahudileri öldürmekten kaynaklı psikolojik travmalar yaşamaya başladığında, önlem olarak yeni bir öldürme biçimi geliştirmek onun fikriydi; tüm gaz odalarında Zyklon-B adlı zehirli bir gaz kullanmak suretiyle altı milyon Yahudi öldürülmüştü.

Onun, 55. Yaş gününde 56 bin Yahudi’nin ölüsünü armağan ettiği Hitler ise sadece Sovyet Birliği’nde 20 Milyon olmak üzere toplam tüm dünyada 70 Milyon insanın ölmesine sebep olmuştu.

Ne var ki, bütün diktatörler gibi her ikisi de, tarihin kokuşmuş çöplüğündeki yerini almakta gecikmediler.

Fiziksel ve zihinsel rahatsızlıkları olan hastaların
gaz verilerek ya da ölümcül iğne ile öldürüldüğü
ötenazi merkezi Hartheim kalesi
2 Mayıs 1945’te Reichstag’ta dalgalanan kızıl bayrak sonun başlangıcıydı. Hırstan, ihtirastan gözü dönmüş; silah tekellerinin desteği dışında hileyle, şerle, kurnazlıkla sağladığı %44 ve %90’lık destekle büyülenerek dünyayı felakete sürükleyen eşi görülmemiş bir zalimlik rejiminin sonuydu bu. Irkçılıkla, antisemitizmle, komünizm düşmanlığıyla beyni yıkanmış; ele geçirilmiş medya gücü ve müthiş propaganda aygıtıyla zehirlenmiş halk, bu yenilgiyle adeta duvara toslamış gibi oldu. Alman toplumu, dünyayı cehenneme çeviren böyle bir çılgınlığın sorumlusu olarak uzun yıllar kendine gelemedi.

Hayatlarını halklarının geleceği için onurlu bir şekilde feda etmekten çekinmeyen direnişçilere gelince…

Onlar faşizme karşı mücadelenin ancak direnerek mümkün olabileceğini gösteren kahramanlar olarak anıldılar. Irkçılığa, haksızlığa, zulme karşı savaşan tüm yeryüzü halkların gönlüne taht kurarak tarihin altın sayfalarında yerlerini aldılar.

Lliderlerine körü körüne biat eden bir toplumun yol açtığı serüven, toplumun yarısından aldığı güçle sarhoş olmuş, kibirle başı dönmüş, kendisi gibi düşünmeyeni düşman bellemiş bir iktidar erkinin dünyayı tek tipleştirme serüveninin yol açtığı bir savaştı bu.

Bu savaşta zalim subaylar, sadık generaller, diktatörler kadar, liderlerine körü körüne biat etmek suretiyle onlara bu cesareti veren Alman toplumunun da günahı büyüktü.

Yeryüzünün görmüş, geçirmiş en büyük savaşının; milyonlarca ölünün, katliamların, soykırımın sorumluluğuyla Alman toplumu uzun yıllar büyük acılar yaşadı.

W.Brandtın Anıt önünde özür dilemesi
Toplum bu acılarını, 7 Aralık 1970 tarihinde, Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt'ın, Varşova Gettosu direnişçileri önünde diz çöküp tüm Alman toplumu adına özür dilemesiyle bir parça olsun dindirebildi.

Bu, kendi tarihine inanılmaz acılar zerk etmiş bir toplumun geçmişiyle yüzleşmesiydi…

Varşova Gettosu Anıtı
Hitler’in ve ona Varşova Gettosu direnişçilerinin ölülerini armağan eden Himmler’in bugün yaşadığımız yeryüzünde bir mezarı dahi bulunmamakta. Getto’nun onurlu direnişçileri ise Varşova Meydanı’ndaki bir anıtta, dünyanın bütün zalimlerine ve onların kıyımlarına inat, tarihin zulme karşı boyun eğmeyen bütün kahramanlarını selamlamaktalar.

http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/hitlere-dogum-gunu-armagani--ii,14387




1 yorum:

yusuf.nazim1@gmail.com