Yusuf Nazım
Özgür Gündem
Özgür Gündem
5 Eylül 2014
Sizin, hiç anneniz oldu mu?
Acı
yüklü suretleri geçiyordu resimlerin önümden. Birdenbire durdum! Tanıdık
gelmişti görüntüsü. Sarı toprağın üzerinde, yüz üstü yere kapaklanmıştı. Sanki eğilmiş
de, kulak vermiş bir ninniyi dinliyordu... Elleri yumuktu. Dudaklarındaki
emziği yere düşmüştü. Belli ki, toprağı avuçlayan minik parmaklarının gücü,
onu ayağa kaldırmaya yetmemişti. Tekini öne katlamış olduğu ince bilekli
bacakları da öyle… Belki yaşıyordu, belki son nefesini vermek üzereydi, belki de
ölmüştü…
Sizin,
hiç anneniz oldu mu?
Bir
zamanlar, onun vardı! Oysa şimdi kayıp, yok! Belki başka bir dağın başında
yaralı ve yalnızdır… Belki dermanı tükenmiş bir yokuşta, öylece yere yığılmış
kalmıştır... Belki de çırpınıp kurtulamamış, cayır cayır bir yangının
ortasında, donup kalmıştır korkusundan. Belki silahlı, sakallı, cüppeli bir
vahşinin iri kıllı elleri koparmıştır onu yavrusundan…
Biliyorum…
Onun bir annesi vardı! Acıkınca göğüslerine bastırır, üşüyünce yumuşacık
kollarıyla sarardı. İpeksi teniyle dokunurdu süt kokan ellerine. Yanından asla
ayırmazdı; kokusuyla sever, bakışlarıyla okşardı.
Sizin
hiç anneniz oldu mu?
Onun
bir annesi vardı! Onu, adına Şengal denen bir dağın eteklerinde gördüm!
Körpecik bedeniyle toprağa uzanmış yüz üstü yatıyordu. Sanki yuvasından ayrı
düşmüş gibiydi. Kanatları kırık, körpe, küçük bir kuş gibiydi. Sanki yorulmuş,
gözlerini sonsuz, huzurlu bir uykuya yummuş gibiydi…
Ajanslara
yeni düşmüş bir resimdi o. Bir taşın dibinde soluksuz kalmış, adına
medeniyet denilen çağın görüntüsüydü! Vaatlerle, sözlerle, kelimelerle
kandırılmış bir dünyadan gelen korkak, sefil, aciz bir ölümdü şimdi o…
Sizin
hiç anneniz oldu mu?
Onun
bir annesi vardı! Adı Havin’di, belki Emine, ya da Ayşe… Rojin’de olabilirdi pekala, Sakine’de.. Ama adı Havin’di! Biliyorum, adı Havin… En çok da Havin’di
adı…
Kızgın
toprağın üzerinde uzanmış, şimdi sessizce yatıyor Havin. Ajanslara yeni düşmüş gibi,
körpecik suretiyle bize sorular soruyor Havin… Hangi Tanrı tutuşturmuş olabilir onu bu dağın başında yakan ateşi? Hangi Tanrının ona biçtiği kaçınılmaz kader,
onu böylesine kurda kuşa yem eden? Üstelik hangi dostun ihaneti vardı bu
kaderde?
O
çocuğun bir annesi olmalıydı! Koşup kucaklamalıydı; başını göğsüne gömüp
koklamalıydı.
Beş çocuk annesi kadın
Sizin hiç anneniz oldu mu?
Sizin hiç anneniz oldu mu?
Şengal Dağı’na kaçan beş çocuğun
bir annesi oldu! Beş çocuk annesi kadının erkeği daha kaçamadan öldürüldü! Şimdi günlerdir yollardalar. Yol dediysem, yol değil, kuşun kurdun uğrak yeri, ıssız,
kurak bir garip diyardalar. Medeni dünyanın yarattığı bir canavarın insanlık
dışı zulmünden kaçıyorlar onlar! Dağları, vadileri, tepeleri aşıyorlar; taşlara dost,
kayalara yoldaş oluyorlar… İki kırık ekmek, bir yudum suya hasret yürüyorlar.
Kızgın güneşin altında, taşların arasında, terk edilmiş bir bebek! Durur mu kadın, onu da yanlarına alıyor. Adını Lorin koyuyor… Dağ, taş, insan dolu! Mahşeri bir kalabalık; oraya buraya kaçışanlar, geride kalmış yaşlılar, sakatlar; yürüyemeyenler, kucaklarda, sırtlarda taşınanlar... Çocuklar aç, sefil, dermansız. Açılan bir insanlık koridoru, uzun bir yol, kadın ve altı çocuk… Günler sonra Rojava’dalar…
Kızgın güneşin altında, taşların arasında, terk edilmiş bir bebek! Durur mu kadın, onu da yanlarına alıyor. Adını Lorin koyuyor… Dağ, taş, insan dolu! Mahşeri bir kalabalık; oraya buraya kaçışanlar, geride kalmış yaşlılar, sakatlar; yürüyemeyenler, kucaklarda, sırtlarda taşınanlar... Çocuklar aç, sefil, dermansız. Açılan bir insanlık koridoru, uzun bir yol, kadın ve altı çocuk… Günler sonra Rojava’dalar…
Şimdi, ağlıyor beş çocuk annesi
kadın. Geriden kalan erkeğine ağlıyor; toprağına, taşına, sofrasına, sedirine…
Lorin bebeyi evlatlık almak isteyenlere, “vermem!”
diyor! “Dünyada vermem!”Sarıyor
şefkatli kanatlarıyla çocuğu, açıyor sedef
göğüslerini, gömüyor dudakları arasına yavrunun…
Sahi, sizin hiç anneniz oldu mu?
Ölümden kaçarken çocukları için,
ölümlerden ölüm beğenmek zorunda kalan bir kadın gördünüz mü siz hiç? O kadın sizin
anneniz oldu mu? Öldürmek nedir, bilmeyen bir halkı, Ezîdîleri hiç duydunuz mu?
72 kıyımdan sağ kurtularak bir dağın eteklerini yurt bellemişler, hiç tarih
kitaplarından okudunuz mu?
O topraklar ki nice kavimlere
yurt oldu, nice kavimlere mezar… Kimi duyuldu, kimi duyulmadı. Kimini yazmaya
bile tenezzül etmedi tarih kitapları.
Şimdi, bir insanlık trajedisi
yaşanıyor Şengal Dağı’nın kuytuluklarında. Sık sık haberler düşüyor ajanslara,
hiç dinlediniz mi? İnsanlığın böylesine sağır, böylesine dilsiz, böylesine kör
olduğuna daha önce hiç tanık oldunuz mu?
Lorin bebek mi? Lorin bebek
kurtuldu. Onun bir annesi oldu.
Peki, sizin hiç anneniz oldu mu?
http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=118023&haberBaslik=Sizin,%20hi%C3%A7%20anneniz%20oldu%20mu?&action=haber_detay&module=nuce
http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=118023&haberBaslik=Sizin,%20hi%C3%A7%20anneniz%20oldu%20mu?&action=haber_detay&module=nuce
Dağlarında gerillası olmayan bir halk öksüzdür...
YanıtlaSilmükemmel bir yazi her zamanki gibi, yusuf abi bana öyle geliyor ki sen anadan dogma yazarsin...
YanıtlaSilDEVLETSİZ BİR DÜNYA..!
YanıtlaSil