2 Eylül 2014 Salı

Barış üstünüze olsun

Yusuf Nazım
Evrensel /2 Eylül 2014

İkinci Dünya Savaşı, Almanya’da Nazilerin %48 oyla iktidara gelmesinden sonra 1 Eylül 1939 günü Polonya'yı işgaliyle başlamıştır. Dünyanın yaşadığı bu ikinci büyük savaş, ardında 53 milyonu ölü 100 milyonlarca yaralı ve sakat bırakarak 1945 yılında Sovyet Orduları’nın Berlin’e girmesiyle sona ermiştir.

Polonya işgaliyle birlikte Almanya, 1939 yılından 1941'in başına kadar Avrupa topraklarının çoğunu ele geçirir. 1941 Haziran'ında Nazi Almanya’sının liderliğindeki Avrupalı Mihver Devletler, esas hedeflerindeki Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye başlarlar.

Sovyet topraklarında, tarihteki en büyük kara savaşı cephesi böylece açılmış olur.  Almanya ve diğer faşist müttefikleri askeri gücünün önemli bir bölümü bu savaş için ayırır. Ekim Devrimi’nden sonra bütün kaynaklarını sosyalizmin inşasına ayıran Sovyetler Birliğinin, Moskova önlerine kadar gelen Nazi orduların yol açtığı işgal sebebiyle sanayi alt yapısının önemli kısmı yıkıma uğrar. Leningrad savaşında, dünya tarihinin en büyük kuşatması yaşanır. 872 gün süren bu kuşatmada şehir cesetlerle dolar, taşar. Tam 1.5 milyon Sovyet insanı sadece Leningrad savunması sırasında ölür, bundan daha fazlası yaralanır, sakat kalır. Dünyanın büyük güçlerinin yarattığı bu yeniden paylaşım savaşında, tüm dünyada kaybedilen 53 milyon insanın 20 milyonu Sovyetler Birliği topraklarında ölür.

Alman ordularının Stalingrad cephesinde yenilmesiyle savaşın kaderi değişir. Bundan sonra Kızıl Ordunun karşı taarruzu başlar. Sovyetler Birliği ve Polonya orduları Berlin’i ele geçirir. Almanya'nın 8 Mayıs 1945'te koşulsuz teslimiyetiyle birlikte Avrupa’da savaş sona erer.

Pasifikte, Çin ile Japonya arasında başlamış olan savaş ise, ağırlıklı olarak Japon orduları ile Amerika Birleşik Devletleri arasında devam etmektedir. ABD’nin Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı ve 154.000 sivil insanın topluca ölümüne yol açan atom bombaları sonucunda bu savaşın da sonu gözükür. 15 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın teslim olmasıyla Pasifikteki savaş da böylece sona erer.

İşte, 2. Dünya Savaşının büyük yıkımlarından sonra "bir daha asla" diyerek güçlü bir barış vurgusu yapılmak istenir. Bunun için sosyalist ülkeler öncülüğünde “Dünya Barış Konseyi” kurulur. Bu konsey, savaşın insanlık üzerinde yarattığı  acıların bir daha yaşanmaması amacıyla 2. Dünya Savaşının başlangıç günü olan 1 Eylül’ün Dünya Barış Günün olarak kutlanmasına karar verir.

Uzun yıllar 1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olarak kutlanmasına karşılık Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü” “Uluslararası Barış Günü” ilan eder. Yıllar sonra da Genel Kurul'un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül'ün Barış Günü olarak kabul edilir. Kabul edilmeye edilir ama BM nin barış günü hiçbir zaman cılız, seremonik törenlerin dışına çıkmaz. Dünya Barış Konseyi öncülüğünde yapılan çok güçlü barış günü kutlamalarına karşın, savaşların acımasızca yaşandığı koşullarda Birleşmiş Milletler törenleri, barışı küçük ve sosyetik salonlara hapsetmekten öte gitmez.

Buna karşılık, barışa ihtiyacı olan ülkeler Dünya Barış Gününü, güçlü bir şekilde alanlarda kutlamaya devam ederler. Uzun yıllardan beri Türkiye’de ve Kıbrıs’ta da her yıl 1 Eylül, Dünya Barış Günü kitlesel olarak kutlanmaktadır.

/*
Öyle görünüyor ki dünyada, baskı, sömürü, adaletsizlik, eşitsizlik olduğu sürece savaşlar da sür git devam edecektir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan bölgesel savaşlarda milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, yaralanmış veya sakat kalmıştır.

Diğerleri bi yana, hemen yanı başımızda, ABD’nin Irak’a müdahalesi ile yaşanan savaş, bu ülkeyi baştan aşağı büyük bir yıkıma uğratmıştır. Bu saldırı ve sonrasında ortaya çıkan iç savaşlarda, Opinion Research Business’in Ağustos 2007 tarihli rakamlarına göre 1.033.000 insan ölmüştür.

ABD ve bağlaşıklı saldırgan güçlerin sonraki müdahaleleriyle Afganistan, Libya ve Suriye’ye de sıçrayan savaşlar aynı şekilde büyük yıkımlara yol açmaya devam etmektedir.

Bugün, kendilerini uygar olarak niteleyen ABD ve kimi Avrupa devletlerinin Ortadoğu ve Afrika’da yol açmış olduğu savaşlar, bu savaşların yarattığı kaotik ortam bölgeyi tam bir cehenneme çevirmiş, burada yaşayan halkları ise bu ateşle baş başa bırakmıştır.

Halen, sıcağı sıcağına yaşamakta olduğumuz Şengal’deki büyük Ezîdî katliamı, yaşanan büyük göç ve tüm dünyanın gözü önünde Filistin halkına karşı Gazze’de yürütülen savaş, tam da bu sürecin devamıdır.

Yaşanılanlar bir kez daha göstermektedir ki, dünyadaki halklar barışa ve özgürlüğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır.

Savaşsız, baskısız, sömürüsüz bir dünya dileğimle…

Barış üstünüze olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com