1 Ağustos 2013 Perşembe

Devlet kendi katilleriyle sevişiyor


Ethem Sarısülük-Abdullah Cömert-Mehmet Ayvalıtaş
İrfan Tuna-Ali İsmail Korkmaz

Yusuf Nazım
Cumhuriyet/1 Ağustos 2013


Sonunda o haber geldi. Hiç istenmediği, hiç beklenmediği kadar acı geldi.

Ali İsmail Korkmaz öldü!


“DirenAli” demişlerdi ona.

“Ali ne olur, diren!” diye yalvarmıştı anası, kardeşleri, sevenleri; “diren Ali, ne olur diren!”

Ama olmadı!

Ali direnemedi!

Ölümün soğuk yüzlü suretine ancak yirmi gün dayanabildi Ali.

Onu, karanlık bir sokakta yapayalnız kıstıran soysuz ölüm, yaşamının gencecik baharından koparıp aldı. Çocuk gülüşünü, bir çırpıda soğutuverdi Ali’nin…

Gezi Baharı’nın beşinci ölümüydü Ali. Beşinci fidanıydı toprağından sökülen; beşinci gülüydü Gezi’nin dallarından kopartılan.

En önce Abdullah Cömert gitti. Antakyalı çocuk. Arkadaşlarının “Abdocan” diye çağırdığı 22 yaşında genç. 3 Haziran günü, Antakya’nın Armutlu Mahallesi’nde Gezi olaylarını protesto ederken gaz bombası fişeğiyle öldürüldü. Elinde, “Her Yer Taksim” yazılı bir dövizle çekilmiş fotoğraftaki gülümsemesi baki kaldı. Faili hâlâ bulunamadı.

Sonra Ethem Sarısülük. 26 yaşında bir işçi. 1 Haziran'daki Ankara Gezi protestoları sırasında polis tarafından başından vurularak öldürüldü. Ölümüne kadar 14 gün komada kaldı. Katil polis serbest bırakıldı. Olaya tanıklık eden iki kişi tutuklandı. Olay anında, Ethem’in vurulduğu sokağa bakan MOBESE kamerasının açısının değiştirildiği görüldü. Sarısülük’ün Güneydoğu sınırında çalıştığı bir karakol inşaatında çektirdiği fotoğraflar “bir teröristin fotoğrafları” diye basına servis edildiyse de gerçek kısa sürede anlaşıldı.

Derken Mehmet Ayvalıtaş aldı sırayı. 19 yaşında işçi. 2 Haziran günü Gezi protestoları sırasında Ümraniye'deki 1 Mayıs Mahallesi’nde, otobanı trafiğe kapatan kalabalıkla beraberdi. Gösteri yapan grubun üzerine sürerek dehşet saçan bir cip tarafından ezilerek öldürüldü.

İrfan Tuna ise 47 yaşında Ankaralı bir temizlik işçisi. Yoğun gaz bombasına maruz kaldı, kendini çalıştığı dershaneden dışarı attı. Gaz bombaları sokakta da peşini bırakmadı. Gaz ve zehir bulutu içerisinde kalp krizi geçirerek öldü.

Ve nihayet Ali İsmail Korkmaz. Antakyalı. 19 yaşında üniversite öğrencisi. 3 Haziran günü Eskişehir’deki Gezi protestoları sırasında gaz bombalarından kaçtığı bir sokakta, kimliği belirlenemeyen siviller tarafından sopa ve coplarla dövülerek öldürüldü. 35 gün komada kaldı. Ali’nin dövüldüğü sokağa bakan üç kameranın ikisinde kayıt olmadığını söylediler. Diğerinin ise hasarlı olduğu anlaşıldı. Eskişehir Valisi olayı “münferit” olarak niteledi.

Evet, öldürülenlerin kısa hikâyeleri bunlar…

Şimdi, beş ölü yatıyor toprakta; nefes almadan, kıpırdamadan. Beş oğul eksilmiş yemek sofralarından. Beş ölünün resimleri asılı duruyor evlerin duvarlarından. Sabahları, öğlenleri ve akşamları beş ananın kursağından lokma geçmiyor. Beş ölünün anası, oğul oğul diye sevemiyor, ay yüzlü çocuklarının saçlarını okşayamıyor. Beş ölünün kirpikleri kapalı, gözlerinde ışık yok; beş fidani delikanlı, yanakları gülüş yığınaklı beş çocuk artık yaşamıyor… Beş evin kapıları aralık, gözü yaşlı beş ana, pencereden bakıyor; şu karşıki yolun köşesinden, işte bu kavşaktan, o yokuşun başından her an görünür diye! Beş çocuktan biri yürüyüp gelir diye…

Ama olmuyor… Biliyoruz, artık hiç olmayacak… O beş gençten biri, o yolun köşesinden bir daha hiç görünmeyecek. Şu karşıki kavşaktan bir fidani delikanlı dönüp bir daha gelmeyecek. O yokuşun başından türküler söyleyerek biri yürümeyecek. Beş aralık kapıdan Abdocan gibi beş oğul bir daha hiç girmeyecek…

Katiller ise aramızda, elini kolunu sallayarak dolaşıyorlar. Beş soğuk yüzlü ölümün çürümüş kokusu siniyor sokaklara. Tiksinerek içiyoruz ciğerlerimize. Beş katilin, kanlı ayak izleri var yollarda. Ayaklarımız, üstüne basaraktan yürüyor izlerin; İstanbul’un, Antakya’nın, Eskişehir’in mahallelerinde. Beş ölünün masum ruhu, yana yakıla katillerini arıyor şimdi aramızda! Karanlık ve ıslak kaldırımlarda katillerin ayak sesleri yankılanıyor; parmakları tetikte, soğuk nefesleri ensemizde. Her an yeni bir fidanı sökmek için hazırlar. Her an yeni bir gülü daha koparmaya muktedirler. Her an yeni bir gülüşü daha soldurmak için emir bekliyorlar.

Beş katilin sinsi, karanlık bakışları kesiyor kameraları. Nereye gitseler, nefesleri ölüm soğukluğunda. Yürüdükleri her yol, geçtikleri her cadde, bekledikleri her durak ölümü hatırlatıyor bize. Uğradıkları her mekân yağlı bir karanlık içinde, yapış yapış. Geçtikleri her yerde gaz ve barut artıkları. Akşamları, kanlı elleriyle okşuyorlar çocuklarının siyah, kumral, sarı saçlarını. Masum ve sıradan insanlar gibi çöküyorlar iftar sofralarına. Okudukları her dua ölümü çağrıştırıyor. Dokundukları her yiyeceğe kan bulaşıyor ellerinden. Dilleri, haram cümlelerle kirlenmiş, yalan besmelelerle açıyorlar oruçlarını. Geceleri vıcık vıcık ter, kan kokan etleriyle giriyorlar kadınlarının koyunlarına. Ucube bir yaratık gibi doyuruyorlar, ölümden arta kalmış iştahlarını. Nereye gitsek onlardan bir iz var. Hangi durakta beklesek beş katil sokuluyor yanımıza. Hangi sokağa girsek, sivri, ürkünç gölgeleri bekleşiyor onların. Parklarda ve bahçelerde eli satırlı suretleriyle dolaşıyorlar.

Namluları her daim ölüm püskürtmeye hazır. Üniformalarında katilleri saklıyor polisler. Saçları jöleli, gömleği kolalı, eli palalı katil adayları bekleşiyor izbe sokaklarda. Sabırsız bir celladı andırıyor yüzleri, sinsi bakışlarıyla kesiyorlar karanlığı. Pervasız bir iştahla, yeni kurbanları için bekleşiyorlar.

Mahkemeler sessiz. Kaçma şüphesi yok hiçbir failin. Hâkimler katil adaylarını salıvermek için hazır beklemede. Nedense kameralar yön değiştiriyor birden. Kayıtları kendiliğinden siliniyor belleklerin. Bileği ansızın dönüveriyor kolluk kuvvetlerinin; silahlar kendi kendine patlıyor, kayboluveriyor birden bütün caniler, sırra kadem basıyor cümle izler.

Şehrin eteklerinde ağır bir koku. Adım adım çürüyor mahalleler. Bir ülke kendini yağmalıyor durmadan. Bir devlet kendi katilleriyle sevişiyor hâlâ…

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=432220&kn=29&ka=4&kb=29

4 yorum:

  1. Ahh benim sevgili yazarım, her yazınız duygu dolu her yazınız insan sevgisiyle dolu; bu insan yüreğiniz nasıl dayanıyor bunca acıya. Benim!ki dayanamıyor yenik düşüyor göz yaşlarıma. Çok teşekkürler bu güzel yazı için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Diren,

      Yüreğimiz acılara teslim olmak için değil, onları yenmek için güçlü olmak zorunda. Bazen içimize akar o gözyaşları, lakin yeri geldiğinde taşar ve adımız gibi direnmeye devam eder kalbimiz.

      Umudumuz ve sevgimiz daim olsun.

      Sil
  2. "Bir Gülü Anmadınız" ;medeni yıldırım..Neden?

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Mazlum,

    Yazıyı, tümüyle "Gezi" konseptiyle yazdığımdan o "Gül" ü burada anmadım. Daha nice "gül" lerin solduğu bu talihsiz coğrafyaya ilişkin başka yazılarımı bulabilirsin blogumdan.

    Sevgiyle anıyorum Medeni'yi..

    Sevgiler

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com