Roboski : Kuralına uygun bir ölüm!
|
Resim : Metin Atalay |
Yusuf Nazım
Radikal /5 Temmuz 2012
Bilmezdim, kuralına uygun ölümler
de varmış meğer, öğrendim.
Yaşadıklarından öğreniyor insan.
Şiddetin dozu azalmak bilmiyor bir türlü. Egemen olan erkin eliyle, savaşın
dili barışın diline hükmediyor. Hemen yanı başımızda; çeyrek
yüzyıldan fazladır içimizde süren bir savaş, kuralına uygun şekilde sürüyor,
sürdürülüyor. İnsanlar ölüyor, öldürülüyorlar! Yeni nesiller, konuşmayı unutup savaşıyorlar; silaha, ateşe, kana alışıyorlar; zaferlerini ötekinin
üzerinden, sayıca çok ölümlerle hesaplayarak sokak sokak kutluyorlar.
Her şey kuralına uygun görünüyor.
Ölüme bahşedilen değer, en az yaşamın kendisi
kadar kutsal hale geliyor. Nedenleri, niçinleri, nasılları unutulan kutsama
törenlerinde ortak bir yaşamın zenginliğinden giderek uzaklaşıyoruz. Gerçeğin
acı dilini göğsümüze batırmayı her geçen gün biraz daha unutuyoruz.
Kurallar silsilesi
içerisinde gelişiyor olaylar, ilerliyor, dönüşüyor.
Israr ve inkar atbaşı gidiyor.
Tarihe, sanki yalnızca bize aitmiş gibi notlar düşüyoruz. Sıfatı Kürt olana,
Ermeni olana, Rum olana yönelen inkarı doğal bir hak sanıyoruz.
Yeri geliyor, kuralına uygun sözcük sözcük yasaklanıyor bir dil.
Bebelerin kendi analarının dilinden öğrendiği kelimeler sakıncalı bulunuyor. İsimler yasağa boğuluyor; kanunlar yapılıyor bunun için, ceza yasaları çıkarılıyor, sürgünler
veriliyor.
Ne de olsa her şey kuralına uygun görünüyor; usulüne göre işliyor
mahkemeler ve rahata eriyor devletin savcıları.
Gün geliyor, kuralına uygun boşaltılıyor köyler, yakılıp yıkılarak. Üstelik bir
değil, beş değil; onlarca ve yüzlerce de değil.. Binlercesiyle boşaltılıyorlar. Geceleri,
kurşun sesleri eşliğinde veriliyor talimatlar. Genç yaşlı, kız kızan, yeni doğmuş, çoluk
çocuk; yollara düşüyor köylerin Kürt yoksulları… Bir gece apansız sönüyor hayatlar.
Sürgün hayatlar öznesi oluyor varoşların.
Soruların ağlamaklı dili tutuluyor;
hangi yalan yüzyılın eseri bu kural? Hangi tiranın kırılası eli yapmıştır bu yasayı? Yazsan, her biri bir
tarih, bir roman her biri. Her biri insanlık adına bir utanç abidesi…
Ozanlarımız, aydınlarımız, sanatçılarımız... Bir
şehrin orta yerinde güpegündüz yakılıyorlar. Elini kolunu sallayarak geziyor
mezalim aramızda. Kuralına uygun şekilde aranırken failleri, ikametgâhlarında kendi
eceliyle ölüyor katiller…
İşkence dersen, usulüne göre yapılıyor artık.
Hapishanelerde, köylerde ve kasabalarda tecavüze uğruyor çocuklar, genç kızlar, kadınlar... Kirli emelleriyle sıraya giriyorlar; sivili, askeri, memuru, bürokratı... İtinayla hazırlanıyor adli tıp raporları. Kuralına uygun açılıyor davalar; celseler bir birini izliyor, bitmek bilmiyor mahkemeler.
Failler usulüne uygun şekilde aklanıyorlar!
Hep kuralına uygun geliyor ölümler!
Doklarda, slikoziste batmış atölyelerde,
gökdelenlerin naylon çadırlardan ibaret şantiyelerinde.
Haber değeri olmuyor artık
tek tek ölümlerin. Kuralına uygun çalışıyor ajanslar; yüzümüzde ölümün
soğuk suretini taşıyarak topluca düşebiliyoruz ancak manşetlere.
Parasız eğitim istiyor gençler...
Birden teröre bulaşıyor sözcükler; anında bölünüveriyor ülkesi ve milletiyle devlet! Emniyet kuvvetleri tetikte, ışık
hızıyla dolaşıyor gizli talimatlar. Süratle işliyor yasalarımız. Savcılar durur mu, kuralına
uygun açılıyor davalar; hâkimler anlaşmalı, savcılara göz kırpıyor. Karakolda
gözaltı, emniyette sorgu, hücre, hapis… Geleceği bir anda kararıyor gencecik çocukların...
Koltuk altlarında ihale-emlak
dosyaları, yüzlerinde maskeleri; kuralına uygun hazırlanmış demeçler veriliyor kürsülerde. Cilveli suretleri sırıtıyor bürokratların televizyon ekranlarında. Ajans
ajans dolaşıyor kınama haberleri; insan hakları aşkıyla hazırlanmış bildiriler bir birini izliyor. Ve artık yaşamayan canlar üzerinden yapılıyor
cümle hesaplar…
Görüyorum; hep hararetli
tartışmaların konusu oluyor ölümler. Heyecanlı konuşmaları duyuluyor vekillerin kulislerden.
Araştırma önergeleri nasıl da süratle veriliyor. Kuralına uygun komisyonlar
kuruluyor hemen; üst komisyonlar, alt komisyonlar, orta komisyonlar… Bunlara dahil olmak üzere hummalı bir yarış halinde milletin vekilleri; sıraya girmiş, izdiham halindeler!
Roboski’de, ürkek bir dolunayda asılı
kalmış ölü bir çocuğun bakışları. Malum, “devlet sırrı” bunlar, elbette kuralına
uygun çalışacak bütün komisyonlar.
Bir ülkenin gökyüzü, bu kadar
karanlık olabilir mi? Bu kadar göz gözü görmez, bu kadar zifiri…
Oluyormuş meğer!
Bu
cennet toprakları kuşatan yapışkan karanlık... Sinsi, ağır, menfur... Bir melanet gibi
yavaş yavaş vicdanlara hükmediyor.
Yeni doğmuş ay, ışıltılı ve ürkek.
Korkuyla bulutlara sokuluyor. Havada kuralına uygun yaklaşan bir ölümün soğuk, uğultulu sesi. Manyetik alanlar şifreli ölümler kusuyor gökyüzüne.
Telsiz sesleri, şerareler, jet motorlarının gürültüleri… Birbiriyle yarışmadalar. Talimatlar akıyor bir yerlerden bir yerlere… Ölüm emirlerini
doğruluyor antenler. Gümbür gümbür yarılıyor gökyüzü, alev akıyor
göklerden; zehir akıyor, duman akıyor, ölüm akıyor…
“Kuralına uygun bombaladık” demiş paşa!..
“Kuralına uygun!..”
Arsız bir ölümün kirli sureti
dolaşıyor havada. Her yan ateş, barut, yanık et kokusu; kemik ve kan; parça
parça sıyrılmış teninden bir sürü insan!..
Belli ki adı konulmamış daha böyle
bir fiilin. Belli ki faili yok bu ölümün.
Yine de, çekincesiz beyan
eyliyor paşa! Anında onaylıyor koro halinde devletlû büyüklerimiz; “kuralına uygun bombaladık”
diyorlar…
Bir yanım tutulmuş, ağrıyor; bir
yanım lime lime.
Duydum ki kuralına uygun ölümler de varmış bu ülkede!
Henüz bıyıkları terlememiş gençleri, adı kaçakçıya çıkmış köylüleri; kuralına uygun öldürmüşler meğer çocukları.
Hep kuralsız atsın o sol yanınızdaki cevahir...
YanıtlaSilYüreğinize sağlık.
Hep kuralsız atsın, sol yanımızdaki o cevahir.
YanıtlaSilSizin de yüreğinize sağlık.
Sevgii okurlarım;
YanıtlaSilİkinci kezdir, Rusya'daki okuyucularımın sayısının Türkiye'deki okuyucu sayısını geçtiği bir durumla karşı karşıyayım. İlginç bir şekilde bloguma koyduğum yazılar nasıl oluyorsa Rusya'da bir okuyucu kitlesine ulaşıyor ve muhtemelen bir şekilde yaygınlaşarak, Türkiye'deki okuyucu sayısını bile geçiyor. Son yazımda da yine aynı şekilde oldu..
Bu vesileyle Rusya'daki, adını, sanını, kimliğini bilmediğim ve belki de hayat boyu hiç karşılaşamayacağımız; aynı duyguları, aynı tatları, aynı duyarlılıkları yaşadığımız değerli dostlara sevgi ve selamlarımı iletiyor, onları bloguma ve twitter hesabıma üye olmaya davet ediyorum..
Gönül dostluğumuzun baki olması dileklerimle.
Ben Türkiyedeki köşe yazarlarına İYİMSER İKİ YÜZLÜLER derim. Hiçbir yazı olması gerektiği gibi olmaz. Hangi yazarın iyi niyetine dokunsam kokmuş bir ceset çıkar. Liberalliğin demokratlığı olmaz. Yusuf Nazım, Türkiyede bu iki yüzlülüğü alt üst eden sol yanında cevahir taşıyan bir yazar.
YanıtlaSil