4 Nisan 2012 Çarşamba

Darbecileri yakalayın!

Yusuf Nazım
Radikal / 4 Nisan 2012

Yaşlı kadın, kaldırımdan aksayarak yürümektedir. Yüzünü bir yerlerden anımsadığı adamı ısrarla takip etmeye devam eder. Sonunda, onu yakalar. Kolundan tutar ve kirli suratındaki korku çukurları gibi duran gözlerine bakarak “Katil!” diye bağır. “Sen Mengele’sin, katil Mengele!” der. Adam, tedirgin bir şekilde çevresine bakınır, yaşlı kadının elini iter ve kaçmaya çalışır. Kadın, Dr.Mengele’nin ardından koşarak onu takip eder;

 “Yakalayın! Katil kaçıyor!” diye bağırır…

Yaşlı kadının, Arjantin sokaklarında yürürken tanıdığı, Nazi toplama kampı Auschwitz`de insanlar üzerinde yaptığı ölümcül deneylerle bilinen Alman Nazi doktoru Josef Mengele’ den başkası değildir.
Toplama kamplarında mahkumlar üzerinde tüyler ürpertici insan deneyleri gerçekleştirdiği için kendisine "Ölüm Meleği" adı verilmiştir. Mahkumların hangisinin öldürüleceği, zorla çalıştırılacağı ve üstünde hangi deneylerin yapılacağını belirleyen SS doktorlarından en ünlüsüdür.
Dr.Mengele, SS subaylarının kötü şartlara ne kadar dayanabileceğini ölçmek için, nazi kamplarında toplanan Yahudiler, komünistler veya engelli insanlar üzerinde akıl almaz deneyler yapar. Bir SS subayının paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabileceğini ölçmek için, insanlar basınç odasına sokulur; burada, iç organları patlayıncaya kadar basınç uygulanır. Kuzey Kutbu'na gidecek bir SS subayının deniz soğuğuna ne kadar dayanabileceğini ölçmek için tutukluları buz dolu bir küvete sokarak soğuktan ölene kadar orada bekletilir. Saf Cermen ırkları üzerinde uygulanacak testlerin kobaylığı, toplama kamplarındaki esirler üzerinde uygulanır. Cermen soyundaki ari ırktan doğan çocukların göz renkleri mavi renkten farklı bir renk olursa; bu rengi mavi renk ile değiştirmek üzerine deneyler yapılır, deney sonucu elde ettikleri sıvılar esirlerin göz bebeklerine şırınga aracılığı ile enjekte edilir.

Savaş suçlusu ilan edilen Dr.Mengele’yi, toplama kamplarından hatırlayan yaşlı kadın Arjantin sokaklarında onu gördüğünde unutamadığı bir katilin suretini hemen tanımış ve “Katil kaçıyor, yakalayın!” diye bağırmıştı.

Dünyaya büyük acılar yaşatmış Nazi zulmünün yaşandığı yıllardan 35 yıl sonra, faşizm “12 Eylül Darbecileri” eliyle başka bir ülkenin kapısını çaldı. Darbeciler, silahlı bir suç örgütü olarak meclisin kapısına dayandılar. Seçimle işbaşına gelmiş hükümeti, ortaklarını ve diğer tüm partileri kapattılar, liderlerini hapse attılar.

Esas hedefleri sokaktı; geleceğini ve kaderini eline almaya çalışan bir halkı susturmak, sindirmek istiyorlardı. Tanklarıyla, toplarıyla, helikopterleri ve uçaklarıyla geldiler. Karşı koyanı, itiraz edeni, sesini çıkaranı tutukladılar, hapse attılar, işkence ettiler, öldürdüler… Yazarını, sanatçısını, müzisyenini; öğretim üyesini, memurunu, sendikacısını sorgusuz sualsiz topladılar. Toplama kampı gibi yerlere doldurdular. İbret olsun diye çocuk yaşta gençlerin yaşını büyüterek idam ettiler. İtirazlar yükseldiğinde “asmayıp besleyecek miyiz?” dediler..

Hiçbir yasa, hukuk, insan ve yaşam hakkı dinlemeksizin her türlü işkenceyi yaptılar. Yüzlerce insan bu işkencelerde öldürüldü, binlercesi sakat kaldı.

12 Eylül darbecileri işkenceyi, çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek siyasi bakış ayırt etmeksizin herkese uyguladılar. İşkencenin her türünü denediler. Kum torbalarıyla yapılan işkencelerde, tarifsiz acılar içinde kan işedi insanlar. İstiklal marşını ezbere okuyamayanlara ölümüne dayaklar atıldı, hücrelerde aç bırakıldı, makatlarına coplar sokuldu. Bir çok insanın bu işkencelerde bağırsakları dışarı döküldü, sakat kaldı. Karanlık hücrelerde bileklerinden bağladıkları insanları, bağırsaklarını poşetlere doldurarak önlerine koydular. Babalarının önünde kız çocuklarına, çocuklarının önünde annelerine  tecavüz ettiler. Tüm bu işkenceleri yaparken, her gün televizyonlara çıkıp, güç ve kudret gösterisinde bulundular.

Sorguda kafasına çivi çakılarak öldürülenler oldu. Meşhur 'bambulu oda' larda insanlara çırılçıplak vaziyette işkence yaptılar. Askeri doktorlar bile bizzat işkencelere katıldı.

Pervasızdılar. Falakalarda, insanların ayak tabanlarını, el ayalarını patlattılar, kaba yerlerini ezdiler, tırnaklarını söktüler. Çırılçıplak soyarak üzerlerine kurt köpeklerini saldılar. İnsanları ayaklarından zincirle bağlayıp bayılıncaya kadar askıda bıraktılar. Testis ve erkeklik organlarından kaldırarak tarttılar; erkeklik organına ip bağlayarak koşturdular. Darbeciler, büyük bir zevkle seyrettiler bütün bu işkenceleri.

İnsanların makatlarına, zeytinyağına batırılmış coplar soktular. Bu copları kendisine ya da bir başka tutukluya yalattılar. Havalandırmanın ortasında bulunan lağım çukurlarına attılar, buradaki pisliği yedirdiler. Tüm koğuşun önünde yere yatırarak, insanları bir birinin yüzüne işettiler. Bunu her yaptıklarında kahkahalarla güldüler, eğlendiler.

Acımasızdılar. Cezaevlerinde, genç tutuklulara merdiven altlarında tecavüz ettiler, onları, birbirlerine tecavüze zorladılar. Bir çok tutuklu insanlık dışı koşullarda verem oldu. Veremlilerin balgamlarını toplayıp, karavanadaki yemeklere karıştırdılar, bu yemekleri tüm tutuklulara yedirdiler.

Koğuş içinde iki kişinin birbiriyle konuşması yasaktı. Gülmesi yasaktı. Düşünür gibi görünmesi de yasaktı. Böyle bir yasağa karşı gelenlere işkencenin her türlüsünü uyguladılar.

12 Eylül Darbesi sonrasında 210 bin dava açıldı. 650 bin kişinin gözaltına alındı. Sadece düşünce suçuyla yargılanan insan sayısı 83 bindi. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 348 bin kişinin yurt dışına çıkışı yasaklandı. 14.509 kamu görevlisi işten atıldı. 18 bin memur, 2 bin yargıç ve savcı, 4 bin polis, 2 bin subay ve astsubay, 5 bin öğretmen istifaya zorlandılar. 30 bin kişi Türkiye’yi terk etti, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 39 ton kitap ve dergi imha edildi, 937 film yasaklandı, 8 gazete toplam 195 gün süreyle kapatıldı. 50 kişi idam edildi. 420 kişi işkence edilerek öldürüldü.

Şimdi, bir ülkenin geleceğini, umudunu ve cesaretini elinden alan darbenin sorumluları ve suç ortakları hemen yanı başımızdalar. Kirli ve korkunç suretleriyle belleğimizden hiç çıkmadılar. Onları teşhis ettik!. Bakın, oradalar, öylece duruyorlar! Sessizce saklanmış oldukları köşelerinde kana bulanmış korkularını gizleyerek, sinsi ve karanlık gözleriyle bize bakıyorlar. Katlettikleri yüzlerce insanın kanları ellerinde hala sıcak. Hala parmaklarında emirle verilmiş idamların izi var. Ve nefesleri hala kan kokuyor…

Yaklaşın, bakın! Göreceksiniz, oradalar! Kimi bürokrat maskesiyle, kimi emekli paşa, kimi müsteşar!. Kiminde iş adamı, büyükelçi, siyasetçi, vekil maskesi var! Onlar, hemen yanı başımızda, aramızdalar! Darbeyi düşünenler değil bunlar, darbeyi yapanlar!

Kan, zulüm, işkence, ölüm makinesi; cop sokma, dışkı yedirme, tecavüz, ranza altı, kule, lağım, zincir, elektrik, idam… Oğullarımız, kadınlarımız, kızlarımız!

Bırakmayın sakın! Ne olur tutun! Kaçırmayın! Darbecileri yakalayın!
Yusuf Nazım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com