31 Aralık 2025 Çarşamba

Boncuk

Yusuf Nazım
T24 | 31 Aralık 2025


142 bin yıllık bir süs eşyasının, insanlık tarihiyle devlet aklı arasında sıkıştığı yer.

O sabah yine içindeki çocukla uyandı. İçi içine sığmıyordu. Giyinip tıraş oldu; alelacele kahvaltısını yaptığı gibi kendini dışarı atması bir oldu.

E5 Karayolu’nun hemen yanı başındaki binanın önüne geldiğinde saat 14.00 sularıydı. İçinde olmayı hiç arzu etmediği, asık suratlı, soğuk binanın kapısından içeri girdi. Bahçenin bir köşesine büzülmüş duran kayısı ağacına göz kırparak ilerledi. Birkaç parça eşyayı teslim etti. İçinde taşıdığı neşeli, kıpır kıpır, heyecanlı çocukla birlikte erkekler sırasına girdi. Erkek ve kadınların iki sıra olduğu kuyruk yavaş yavaş ilerledi. Sıra kendine geldiğinde bir görevli tarafından önce dedektörden, sonra el yordamıyla tepeden tırnağa arandı. Hemen sağ taraftaki kayıt masasına isimlerini söyledi, kimliğini bırakıp buradan aldığı yaka kartını boynuna astı.

Kadınlı erkekli kalabalık birleşince sıra uzamıştı. Yüreğinin bir köşesine pusmuş çocuk sabırsızdı. Duvara monte edilmiş ve ona bön bön bakan kutuya yaklaştı; ortadaki cam bölmeye gözünü kırpmadan bakarak retinasını okuttu. Burası, aynı zamanda önceki grubun çıkmasını bekleyecekleri salondu. Gözü, gri kirli beyaz renkli duvardaki yazıya ilişti:

“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.”

Yerinde duramıyordu. Biraz sonra, önceki grubun içeri girmesiyle odadaki heyecanlı kalabalık kapıdan dışarı aktı. Yüreğinde yetmiş yıllık dünya yükü taşıyan adam, heyecanı bin kat artmış çocukla yarışır gibi fırladı. Bahçe aralığından soluksuz geçip yan binaya girdi. Burası, turnikelerden önceki son arama noktasıydı. İçindeki çocuk kanat takmış, kuş olup uçacak gibiydi.

Nihayet sıra ondaydı. Görevliyle göz göze geldi, gülümsedi. Kendini, üzerinde gezinecek soğuk, sert ellerin nobran yoklayışlarına bıraktı. Önce kabanının yan cepleri, sonra üsttekiler yoklandı. Pantolon ceplerinin ters yüz edilmesi yeterliydi.

Görevli işini çabuk bitirmişti. Tam “Geç,” diyecekti ki bir şey hatırlamış gibi oldu. Öyle ya, bir de iç cepleri olacaktı bunun. Elleri kabanının iç kısmına uzandı. Bir taraftaki cebi kurcaladı. Boştu. “Tamam, geç,” der gibi bir eliyle adamı çekerken sağ eli diğer cepteydi. Dirseğini kaldırdı, parmaklarıyla cebin derinliklerine kadar indi, orada bir süre dolaştı…

Birden durdu! Alnı kırışmış, kaşları çatılmıştı. Yüzüne kocaman bir soru işareti yapıştı. Parmakları cebin derinliklerinde durup kaldı, gözleri define bulmuş gibi parıldadı. Elini yavaşça çıkardı. Görevlinin define bulmuş gibi bakan gözlerine sert, sert olduğu kadar merak dolu bir ifade yerleşti. Parmakları arasında güçlükle tutabildiği parlak, minik tanecikleri adama göstererek:

“Bu ne!?” diye sordu.

Adam, yüreğindeki sevincin apansız soğuduğunu, buza kestiğini hissetti. İçindeki neşe dolu, heyecanlı, kıpır kıpır o çocuk da sustu. Utangaç, mahcup bir sesle:

“Boncuk,” dedi…

142 bin yıl öncesine ait, insanlık tarihinin en eski süs eşyaları

2014 yazı… Bizmoune Mağarası, Essaouira yakınları, Batı Fas.

142 bin yıl öncesine ait boncuklar, Bizmoune Mağarası,
Essaouira yakınları, Batı Fas
Mağaranın derinliklerindeki dört adam, fenerin aydınlattığı parlak, kaygan cismi dikkatle inceler. İçlerinden biri, elindeki fırçayla cismin üzerindeki son toprak kalıntılarını da itinayla temizler. Üçü orta yaşın çok üstünde, biri genç sayılabilecek bu dört kişi, parlak cismin ortasındaki deliğe şaşkınlıkla bakakalır…

Bundan yedi yıl sonra Science Advances dergisinde bir makale yayımlanır. 24 Eylül 2021 tarihli makalenin başlığı, Fas’ın Essaouira kentindeki Bizmoune Mağarası’ndan Erken Orta Taş Çağı’na ait kişisel süs eşyalarıdır. Yazarları, yedi yıl önce Fas’taki mağarada ortası delik cisimleri bulan A. Bouzouggar, M. Sehasseh, P. Fernandez ve S. Kuhn’dur.

Dört kişilik kazı ekibinin 2014 yılında Bizmoune Mağarası’nın derinliklerinde buldukları ortası delik deniz kabuklarının sayısı otuz üçtür. Bu deniz kabukları, Tritia gibbosula isimli küçük deniz salyangozuna aittir. Üzerlerindeki deliklerin insan yapımı olduğu ve bunların ip bağlamaya/takılmaya uygun bulunduğu tespit edilir. Hatta bazılarındaki yüzey aşınmalarından, ipe bağlı oldukları da anlaşılır. Yapılan uranyum serisi analizleri, bunların 142 bin yıl öncesine ait, insanlık tarihinin en eski süs eşyaları ve takıları olduğunu ortaya koyar.

Böylece 142 bin yıl önceki kadın (belki de erkek) atalarımızın, deniz kabuklarından boncuk yaparak küpe, kolye ya da bileklik olarak kullandıklarını öğrenmiş oluruz.

Ele geçirilen yasa dışı boncuklar

Fas’ın Bizmoune Mağarası’nda kadınların kulaklarına boncuk küpeler taktığı günden 142 bin yıl sonra, insanlık tarihinin trajikomik olaylarından biri İstanbul’da yaşanır. Yetmişindeki adam, ziyaretine gittiği tutuklu karısı için cezaevine gizlice boncuk sokarken devlet tarafından suçüstü yakalanır.

Bizmoune Mağarası, Essaouira yakınları, Batı Fas
Hapiste uzun süre kalanların önemli uğraşılarındandır boncuk işi. Dışarıdaki dostlarına renk renk boncuklardan küpe, kolye, tespih gibi süs eşyaları yaparlar. Bu küçük tanecikleri kimi cezaevlerine sokmak yasaktır. Böyle durumlarda onlar bir yolunu bulur; koğuşlara girer ve göz alıcı süs eşyalarına dönüşmüş olarak ülkenin dört bir yanına, diyar diyar yayılırlar. Örneğin ip sokmanın yasak olduğu durumlarda, mahkûmların hırka, kazak, süveter gibi giysilerinin kolye, bileklik gibi süs eşyalarına dönüşmeleri işten bile değildir.

Bakırköy Kadın Cezaevi’nde o gün ele geçirilen yasa dışı boncuklara el konulur. Tutanak tutulur, altına devletin mührü basılır. Adam, üç ay boyunca karısını ziyaretten men edilir. Yine de şanslıdır; boncuklar onun üzerinde değil de koğuşta ele geçirilseydi, karısının tüm görüşçülerine üç aylık ziyaret yasağı uygulanacaktı…

Beyaz adam değişmiş midir?

Adamın içerideki karısına gelince… Güzin Alpaslan’la ilgili başka bir hikâyeyi daha önce yazmıştım. O bir kent savunucusu, aktivist. İTÜ mezunu bir mimar olarak ömrünün çoğunu, meslek örgütü Mimarlar Odası’yla birlikte kent suçlarına karşı mücadeleyle geçirmiş biri. Ranta karşı halkçı bir kimliğe, çarpık ve plansız kentleşmeye karşı bilimsel görüşlere, savaşa karşı barıştan yana tutuma sahiptir. Bu özellikleri onu, gün gelir siyasete kadar taşır. Yıllar yılı yaşadığı Fatih ilçesi halkının tercihiyle Kent Uzlaşısı İttifakı’ndan İBB Belediye Meclis Üyesi seçilir.

Ne yazık ki siyaset ona iyi gelmeyecektir. Ülkenin her karışına sinmiş o menfur kötülükten payını almakta gecikmez. Devlet, bir sabah ayazında erkenden Güzin Alpaslan’ın kapısına dayanır. Onlarca silahlı adamıyla malum şekilde içeri girer; korku, panik, uzun namlulu silahlar, yere yüzüstü yatırmalar… Kent savunucusu, 66 yaşında bir kadın, Kürtlerle uzlaşmaya tam teşebbüsten, elleri kelepçeli olarak alınıp götürülür.

İşte Güzin Alpaslan’ın gidişi o gidiştir. Uzunca süredir o, on dört Kürt kadınının bulunduğu koğuşta tek Türk kadını olarak, üzerine adalet, eşitlik, barış sözcüklerini üfleyerek küpeler, kolyeler, bileklikler yapacağı o küçük taneciklerin yolunu gözlemekte. Boncukların ise işi zordur; yolu engebelidir, dolambaçlıdır. Onu bekleyen kolluk güçleri, memurlar vardır; devletin bir nizamı, usulleri, inceden inceye ayarlanmış kanunları vardır.

Tonlarca altını gümrük kapılarından türlü hilelerle geçirebilirsiniz. Bir o kadar uyuşturucuyu karanlık, şaibeli mafya-bürokrat ilişkileriyle limanlardan içeri sokabilirsiniz. Veyahut kâh akaryakıt olur, kâh türlü türlü silah, kâh da akla gelen her türlü kara parayı sınır tanımaz bir şekilde ülkeden ülkeye dolaştırabilirsiniz. Bütün bunlar yapılırken devletimizin o meşhur çarkları öylesine ağır işler ki neredeyse dönmez olur, durur.

Velhasıl, bir kadının kulağına süs olacak boncuk tanesine gelince o zaman iş değişir. Boncuk tehlikelidir çünkü! Zira burada söz konusu olan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür. Devlet-i Âli’nin çarkları hızla çalışır, cümle bürokrasi kademeleri bir anda teyakkuza geçer, ortalık ayağa kalkar…

Gelgelelim, bir boncuk tanesini, yok yere tutsak ettiği bir kadına çok gören devlet aklının sonraki ahvaline…

Kürt’ün Türk ile uzlaşmasını hazmedemeyen o devlet aklı, nedendir bilinmez, bir süre sonra farklı çalışmaya başlar. Kürtlere yeniden barış çubuğunu uzatır! Kürtlerse beyaz adamın uzattığı barış çubuğunu bir kez daha baş göz eder.

Şimdilerde en çok tartışılan konu da işte budur: Beyaz adamın yalanları, hileleri tükenmiş midir? Beyaz adam, beyaz adam olmaktan çıkmış mıdır; beyaz adam değişmiş midir, değişecek midir?

Not: Güzin Alpaslan, bu yazı kaleme alınırken tahliye edildi. Kocası ise cezaevine yasa dışı yollardan boncuk sokmaya teşebbüsten hâlen yargılanmakta. Boncukların suç delili sayılmadığı bir yıl dileğiyle…

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/boncuk,53086 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com