Yusuf Nazım
Bizim Çağ Edebiyat | 14 Kasım 2024
“Bahar
geldiğinde dağların doruklarında eriyen karların serin suları, yavaş yavaş
yamaçlardan aşağıya inmeye başlardı. Berrak ve şeffaf akışıyla doğanın
uyanışını müjdeleyen sular, çiçeklerin canlanmaya başladığı bir vadinin
derinliklerinde dolanır, kuşların cıvıl cıvıl şarkılarıyla eşlik ettiği bu
manzara, adeta bir masal diyarından gelmiş gibi görünürdü.”
Z. Pyyaa
Çocukluğumu, kapalı bir köy
ekonomisine sahip Doğu’nun ücra bir köşesinde yaşamıştım. Canlı yaşamının
idamesi için sadece insan ve hayvan gücünün kullanıldığı, üretim araçları
olarak odundan yapılma araç gereçlerin dışında neredeyse hiçbir demir çelik
aletin bulunmadığı bir çağdan çıkmış üniversite sıralarında bilimin ve
teknolojinin büyüleyici dünyasına dâhil olmuştum.
1983 yılıydı. Hepi topu bundan 41
yıl öncesi yani… Mikro elektronik hocamızdan bir saç telinin içine, nohut
tanesi büyüklüğündeki transistörlerden 20 adet sığdırıldığını, bunun yakında
100’e çıkacağını dinlemiş; dijital elektronik dersinin laboratuvarında 8086
merkezi işlem birimi (CPU) kullanarak ilk ilkel bilgisayarı yapmıştık.
Henüz masa üstü kişisel
bilgisayarlar yoktu. İnternet icat edilmemiş, postayla el yazması mektup
gönderme çağı sona ermemişti.
Bilgisayarların yükseliş çağı
Çok değil, iki yıl sonra, 1985
yılında işe başladığım şirkette ilk kez masa üstü bilgisayarla karşılaşacak,
beş yıl içinde neredeyse kişisel bilgisayarların girmediği şirket kalmayacaktı.
1993’de, 512 KB belleğe sahip
arkadaşımın masa üstü bilgisayarına 20 MB’lık disk taktığımızda bu kadar büyük
bir disk alanını dolduracak bilgiyi nereden bulacağımıza şaşırıp kalmıştık.
Aynı yıl internet denilen yeni bir
icatla tanışacaktık. 1993’te ilk internet bağlantısı ODTÜ-Ankara ile Washington
arasında çevirmeli ağ ile (dial-up) sağlanacak, bir yıl sonra şirketlere hizmet
vermeye başlanacaktı.
Teknolojinin bu hızlı gelişimi
dünyada heyecanla karşılanırken zaten var olan kuşkularım 1995 yılında
katıldığım İstanbul’daki bilişim fuarında belirgin bir kaygıya dönüşecekti.
Bilgisayar destekli eğitim konusunda sunum yapan akademisyen, bir süre sonra
basılı kitapların ortadan kalkacağını söylüyordu. Deniz kenarında, kumsalda
uzanacak, kulaklığınızdan istediğiniz romanı sesli olarak dinleyebilecek; hatta
bir süre sonra taktığınız üç boyutlu gözlükle aynı romanın filmini
izleyebilecektiniz. Çocukların bilgisayarla tanışma yaşı önce altıya, sonra
dörde, ardından ikiye düşecekti. Gelen soru üzerine sunucu kadın, yaşamlarının
çoğunu bilgisayar karşısında geçiren küçük çocukların annelerine olacak
özlemini, bilgisayarın masaüstüne koyacağı yüzünde gülücükler Işıl dayan
annesinin sevimli resmi ile giderebileceğini söylemesi, kaygılarımla birlikte
öfkemin de doruğa çıktığı an olacaktı.
Bilgisayarlar süratle dünyaya
yayılıyordu. Onların beyni sayılan chipler (yonga) (CPU) inanılmaz bir hızla
gelişiyor, on yıl önce bir saç teli içine 20 transistöre
yerleştirilebiliyorken, 1999 yılında 1cm karelik Pentium III yongasına 9,5
milyon transistör sığdırılabiliyordu. Bu daha fazla güç, daha fazla işlem, daha
fazla yetenek demekti ve mevcut İstanbul büyüklüğündeki iki şehrin, bütün
yapılarıyla birlikte minyatür olarak, 1 cm karelik bir alana sıkıştırılarak
inşa edilmesi anlamına geliyordu.
Ama yine de korkulacak bir şey
yoktu. Nasıl ki 18. ve 19. Yüzyıl makinelerin yükseliş çağıydı, 21. yüzyıla
ramak kala şimdi de bilgisayarların yükseliş çağı olmalıydı. Sanayi devriminde makinelerin insanın yerini
alırken olduğu gibi, bilgisayarlar da bir yandan çok sayıda çalışanı işinden
ederken, öte yandan yepyeni iş kolları üreterek farklı bir şekilde yeni bir
çalışan sınıf yaratıyordu. Artık bilgisayarların yükseliş çağı başlamıştı ve
adına “bilgi çağı” ya da “bilişim devrimi” deniyordu.
1997 yılında, IBM’in Deep Blue’sunun
Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov’u yenmesi, bilgisayarların insan zekâsı
ile yarıştığı başka bir çağın habercisi gibiydi. Bunu, 2011 yılında IBM Watson
bilgisayarının, Jeopardy adlı televizyon yarışması şampiyonları Jennings ve
Rutter’i yenmesi, 2016 yılında Google DeepMind AlphaGO’nun, efsane GO oyuncusu
Lee Sedol’u ezici biçimde mağlup etmesi izledi. Böylece bilgisayarlar, insana
olan üstünlüğünü tartışmasız olarak kabul ettirmiş oluyordu.
Yapay zekânın yükselişi
2 milyon yıl önce ayağa kalkmış, beyni
büyümüş ve zekâsını kanıtlamış bir tür olarak insan, başka bir çağa doğru
inanılmaz bir hızla ilerlemektedir. Onun son 10 bin yılda, belki de 50 bin
yılda kat ettiği gelişmenin daha fazlasını, sadece 50 yılda almasına yol açacak
insan zekâsının ürünü olan bir çağ. Hem niteliksel ve niceliksel olduğu kadar,
bir o kadar derin, kaygı verici ve düşündürücü…
İnternet gelişerek bütün gezegeni
sarmış, her eve, her işyerine girmiş, bütün iş süreçlerinin olmazsa olmazı hale
gelmiştir. Bilgisayarlar, insanın olduğu her noktaya ulaştığı yetmezmiş gibi,
küçüldükçe küçülmüş, bir cep telefonu büyüklüğünde her insanın eline ulaşmış,
değil büyüklerin ve gençlerin, bir yaşındaki çocukların bile oyuncağı haline
gelmiştir.
Bilgisayarların işlemci gücü ve hız
sınırı bariyerleri birileri yıkılmaktadır. 1983 yılında bir saç kılının
kalınlığına 100 transistörü sığdırmayı hayal eden akıl, 2019 yılında içinde 8,5
milyar transistor bulunan tırnak büyüklüğünde yongayı iPhone 11 serisinde
kullanmış, aynı yıllarda IBM tek bir yongaya 30 milyar transistörü
yerleştireceğini duyururken, Intel 2031 yılında tek bir yogaya 1 trilyon
transistör sığdırma planını açıklamıştır.
Bu kadar yüksek ve yoğun bir işlem
ile bilgi yükünü taşıyacak internet altyapısı ise karasal ve uzaysal alanda
hızlı gelişmektedir. Gezegenin her tarafına yüksek hızda internet erişimi
sağlayacak dünyanın çevresindeki Starlink uydularının sayısı Temmuz 2023
itibariyle 4 bin 519’a çıkmıştır. Tamamlandığında sayısı 40.000’e yükselecek bu
uydularla kesintisiz ve yüksek hızlı internet gezegenin her noktasına ulaşmış
olacaktır.
Gelişme tam anlamıyla baş
döndürücüdür. 2017’de Dönüştürücü Ağlar (Transformer Networks) adı verilen ve
insan beynindeki nöronların işleyişini taklit eden yapay sinir ağları
tanıtılırken, 2018 Haziranında OpenAI tarafından geliştirilen ve çok büyük
sayıdaki metin bilgilerini kullanabilen sohbet robotu kullanıma sunulur. Bir
bilgisayar ya da cep telefonu üzerinde çalışan, kendi kendini eğitip geliştirme
özelliğine sahip robot, insan beyninin ürettiği birçok bilgiyi sağlayabilmekte,
insanlarla sohbet ederek onların sorularına kapsamlı yanıtlar verebilmektedir.
Yapay sinir ağları üzerinden derin öğrenme tekniklerine dayanan bu yapay zekâ
türü, aynı zamanda gelişmiş bir doğal dil işleme yeteneğine sahip olmasıyla
dikkat çekecektir. ChatGPT (Chat Generative Pre-trained Transformer) olarak
adlandırılan bu yapay zekânın nasıl bir patlamanın habercisi olacağını tahmin
etmek zordu.
Haziran 2018’de duyurulan ve 117
milyon parametre, 7000 kitapla eğitilmiş olan GPT-1’i kısa sürede yeni
versiyonları takip edecektir. İnsan beynini taklit eden ve yapay sinir ağları
üzerinden çok karmaşık ve derin öğrenme tekniklerine dayanarak kendini
geliştiren yapay zekâ artık, insan aklının tahtına göz dikmiştir.
Bir yıl sonra, 2019 Kasımında
kullanıma sunulan GPT-2’nin tam versiyonu için 8 milyon belge ile 1,75 milyar
parametre kullanılmıştır. Yapay zekâ artık durdurulması neredeyse olanaksız bir
hızla ilerlemektedir.
Mayıs 2020’de duyurulan GPT-3,
verileri işlemesini sağlayan 175 milyar parametreyle 1 yılda 100 kat büyük bir
yeteneğe sahip olmuştur.
2023 Martında sunulan GPT-4 yapay
zekâsı ise 17 trilyon parametreyle insan aklının hayal edebileceği bütün
sınırları aşar. GPT-2’den bu yana geçen 4 yılda 10 bin kat, GPT-1’in çıktığı
yıldan sonraki beş yıl içinde ise 145 bin kat büyüme demektir bu.
21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda
artık yeni bir döneme girilmiştir. Makinelerin, insan emeğinin yerine göz
koyduğu çağ geride kalmış, elle tutulmayan, gözle görülmeyen, nerede olduğu
bilinmeyen başka ve sanal bir makine, insan aklının ve bilişsel yeteneklerinin
tahtını ele geçirmeye hazırlanmaktadır. Üstelik tarihte eşi görülmedik bir
hızla.
Yapay zekâ aramızda
Çevirmenlik mesleğini neredeyse yok
etmesi, hastalıkların teşhisinde hekimlerin yerine göz koyması, daha şimdiden
görüntüleme sonuçlarındaki kusursuz analizleri, üniversitede yapay zekâlı
öğretmenlerin, avatarlar ve anime karakterler kullanarak vereceği dersler… Bir süredir
Hong Kong Teknoloji Üniversitesi’nde lisans öğrencilerinin fizik dersini Albert
Einstein’ın avatarının veriyor olması sadece bir başlangıç.
Yapay zekânın mühendislik alanına el
atması hiç de zor gözükmüyor. Sanayi devrimi ile birlikte nasıl fabrika üreten
fabrikalar yapıldıysa, şimdi de yapay zekâ çağında yazılım üreten yazılım
robotları gündemde. Devin AI adlı
yapay zekâ yazılım mühendisi bunun için üretilmiş. Proje tasarlayan, uygulamayı
yazan, testleri yapan ve projenin startupını gerçekleştirerek teslim eden bir
robot o. Bir grup yazılım mühendisinin ve iş analistinin aylar süren projesinin
dakikalar içinde tamamlayan bir süper yazılımcı.
Evrim Ağacı’ndan Dr.Çağrı Mert
Bakırcı’nın anlatımına göre, Eylül 2023’te, yani GPT-4’ün çıkmasından sadece 6
ay sonra, Fortune 500 listesindeki 500 dev firmanın % 92’si yapay zekâyı iş
süreçlerine dâhil etmişler bile. Bugünse, Şubat 2024’te bu oran %99’a çıkmış
durumda. Bu firmalarda, iş görüşmeleri ve işe alım kararlarının çoğu artık
yapay zekâ tarafından gerçekleştiriliyor.
Araştırma şirketi McKinsey
tarafından yapılan bir çalışmaya göre, 2030 yılına kadar yapay zekâ yazılımları
ve robotlar, dünya çapında mevcut insan emeğinin yüzde 30’unun yerini alacak.
Dikkatinizi çekmek isterim; sadece altı yıl sonrasından bahsediyoruz. Söz
konusu rapora göre; yapay zekâ destekli teknolojiler bu süre içinde 400 ila 800
milyon kişiyi işsiz bırakacak.
14 Mart 2023’de, GPT-4’ün
çıkmasından sadece iki ay sonra, Amerika’da Mayıs ayında işlerini yapay zekâ
nedeniyle kaybedenlerin oranı %5 olmuştu bile. GPT-4’ün bu halinin, çıkacak
yeni nesil yapay zekâlar karşısından bir çocuk oyuncağı gibi kalacağını
söyleyen uzmanları göz önüne alırsak durumun vahameti anlaşılacaktır.
Beklentiler, 2024 yılı sonuna kadar,
yapay zekâdan kaynaklı olarak her üç işletmeden birinin işçi çıkaracağı
yönünde.
Yapay zekânın gölgesinde edebiyat ve sanat
Yazının başında günümüz usta
edebiyatçısı Z.Pyyaa’a ait bir metin paylaştım. Baharda, dağlardaki karların
erirken suların aktığı bir vadideki değişimi anlatıyordu:
“Bahar
geldiğinde dağların doruklarında eriyen karların serin suları, yavaş yavaş
yamaçlardan aşağıya inmeye başlardı. Berrak ve şeffaf akışıyla doğanın
uyanışını müjdeleyen sular, çiçeklerin canlanmaya başladığı bir vadinin
derinliklerinde dolanır, kuşların cıvıl cıvıl şarkılarıyla eşlik ettiği bu
manzara, adeta bir masal diyarından gelmiş gibi görünürdü.”
Günümüzün usta edebiyatçısı dedim
ama okurların kimmiş bu edebiyatçı dediğini duyar gibi oluyorum. Aslında metin
yazarı çok tanıdık. Yazar adının harfleriyle biraz oynadım. Evet, metin yazarı
Z.Yapay, namı diğer Yapay Zekâ. Metin ise, telefonuma kurduğum ChatGPT yapay
zekâsının bir ürünü. Üstelik henüz emekleme aşamasındaki GPT-3’ün eğitilmemiş,
en ilkel hali. Ondan istediğim betimlemeyi böyle yazdı. Daha karmaşık ve
imgesel olanı yazdırmak da olası. Yeter ki ne istediğinizi iyi anlatalım; her
türlü metni ya da hikâyeyi üretecek şekilde tasarlanmış. Geçen yıl üretilmiş ve
175 milyar parametreli, insan belleğinin katbekat üzerinde bir kapasiteye sahip
bir yapay zekâ ürünü. 17 trilyon parametreli GPT-4’den dörtten hiç
bahsetmiyorum bile.
Sora: Metinden
videoya yapay zekâ
GPT-4’den bahsedersek, bu sefer
yukarıda anlatılan imgesel metni bir video olarak tasarlayan Sora’ya bakmalıyız.
ChatGPT4’ün 2023’deki ilk
duyurusunda üretilen komik, amatör videolar yerini dokuz ay sonra gerçeğinden
çok zor ayırt edilebilecek yapay zekâ videolarına bıraktı bile. Artık filmlerde
rol alacak sayısız figürana, tehlikeli sahnelerde oynayacak dublörlere, kurulacak
devasa film platolarına, pahalı kameralara, ses ve müzik sistemlerine, dronlara
gerek yok. Kostümlere, makyajlara, mekânsal zenginlik için dünyanın değişik
yerlerine gitmek için kiralanan uçaklara, buralarda yapılan pahalı çekimlere
de… Artık Sora var. GPT-4’ün
çıkmasından 11 ay sonra, Şubat 2024’de OpenAI tarafından duyurulan Sora tüm bu işleri yapabiliyor. Üstelik
o henüz bir bebek! Emekleyecek, daha çok öğrenecek, ayağa kalkacak, koşacak…
Emekleme döneminde iken Sora, film
yapımcıları, sanatçılar, reklam ajansları ve müzisyenler tarafından
kullanılmaya başlandı bile. Şimdilik sadece onlara açık ve üretilen içerikler
yayınlanmaya başladı. Dördüncü nesil yapay zekânın duyurulmasından sadece 11 ay
sonra gelinen bu nokta düşündürücü olsa gerek.
Aslında, yazılı metinleri videoya
dönüştüren Sora’dan önce, başka bir
yapay zekâ uygulaması müzik alanına taarruza geçmişti. Söz konusu yapay zekâ
atağı, Suno adıyla seslerin,
notaların ve enstrümanların arasına süratle dalmıştı.
Şarkı sözü mü yazmak istiyorsunuz?
Beste mi yapmak istiyorsunuz? Şarkıya bir isim verip albüm kapağı mı oluşturmak
istiyorsunuz? Microsoft’un ortaklığında oluşturulan Suno AI, kısaca Suno, bu
işi yapmak için Aralık 2023’te kullanıma sunulmuştu. O, dilediğiniz şekilde
vokalleri ve enstrümanları bir araya getirip şarkılar oluşturmak için
tasarlanmış üretken bir yapay zekâ uygulaması. Akla ziyan, piyasayla buluşması
sadece dört ay olmuş. GPT-4’ün Mart 2023’te çıktığı düşünülürse, bundan sadece
dokuz ay sonrası yani... Kaygı verici bir hıza işaret etmiyor mu bu?
Bu gidişle yapay zekânın edebiyat ve
sanat alanını ele geçirmesi çok uzun sürmeyeceğe benziyor. Söz konusu işgal
çevirmenlik, metin yazarlığı, editörlük, çocuk masalları ve hikâye
anlatıcılığından başlayıp; karikatür, soyut resim, canlandırma tablolar,
ressamlık ve heykeltıraşlıktan devam ederek kısa film, film platosu oluşturma,
animasyon-karakter tasarımı, her türden metin tabanlı video üretimi ve roman
yazarlığı ile devam edeceğe benziyor.
Felsefeci ve fizikçilerin yapay zekâ tartışması
Öte yandan yapay zekânın bu
benzersiz gelişmesi ve oluşturduğu varoluşsal riskler üzerine felsefeciler ve
fizikçiler arasında tartışmalar sürüyor.
2018 yılında kaybettiğimiz fizik
dehası Stephan Hawking, ölümünden dört yıl önce yapay zekâ üzerine yaptığı
uyarıda yapay zekânın olası tehlikelerine değinmişti. Onunkisi basit ve
rastlantısal bir tahmin miydi, yoksa bir fizik profesörünün kuvvetli bilimsel
önsezisi miydi? İngiliz fizik profesörü olan Hawking, genel görelilik ve
karadelikler üzerine araştırmalarıyla ün yapmış, fizik alanında Albert
Einstein’dan sonra yaşamış en büyük dehaydı. 2014'te BBC'ye konuştuğunda
"yapay zekânın tam olarak gelişmesi insanlığın sonunu getirebilir"
diyerek onun gelecek için nasıl bir varoluşsal bir tehdit olduğunun altını
çizmişti. Üstelik henüz GPT-1’in bile üretilmesine daha dört yıl varken…
Yapay genel zekâdan kaynaklanan
varoluşsal risk ilk defa Hawking kadar ünlü olmasa da çağdaşı Profesör Nick
Bostrom tarafından 2002 yılında tanımlanmış, onu 2009 yılında Stuart Russell-
Peter Norvig ikilisi izlemiştir. Bu üçünde göre yapay genel zekâdan kaynaklanan
varoluşsal risk, yapay genel zekâdaki önemli ilerlemenin insanlığın yok
olmasına veya geri dönüşü olmayan bir küresel felakete yol açabileceği
fikridir. Oxford Üniversitesi'nde şu anda feshedilmiş olan İnsanlığın Geleceği
Enstitüsü'nün kurucu direktörü olan ve 19 yıl bu görevi yürütmüş olan Bostrom,
yapay zekâdaki ilerlemelerin süper zekâya yol açabileceğine inanmaktadır.
Benzer endişe ve uyarılar diğer
çağdaş fizikçi ve filozoflardan da gelmeye devam etmekte. Yapay sinir ağları
üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan İngiliz-Kanadalı bilgisayar bilimcisi ve
bilişsel psikolog olan Geoffrey Everest Hinton ve yapay sinir ağları ve derin
öğrenme konularındaki çalışmalarıyla tanınan Kanadalı bilgisayar bilimcisi
Profesör Yoshua Bengio da bunların arasındadır.
Hinton, 2013-2023 arasında zamanını
Google (Google Brain) ve Toronto Üniversitesi için çalışarak geçirmiş, ardından
Mayıs 2023'te yapay zekâ teknolojisinin riskleriyle ilgili endişelerini dile
getirerek Google'dan ayrılmıştır.
Montréal Üniversitesi Bilgisayar
Bilimi ve Yöneylem Araştırması Bölümü'nde profesör olan Bengio ise Montreal
Öğrenme Algoritmaları Enstitüsü'nün (MILA) bilimsel direktörlüğünü yapmış, aynı
zamanda uzun yıllar Kanada İleri Araştırma Enstitüsü'nde Makinelerde ve
Beyinlerde Öğrenme programının eş-direktörlüğünü yürütmüş biridir. Mayıs
2023'te Bengio, BBC'ye verdiği bir röportajda yapay zekâyla ilgili olarak,
hayatı boyunca yaptığı çalışmalar nedeniyle üzüntülerini dile getirmiştir.
Özellikle onun, daha karmaşık ve güçlü hale geldikçe "kötü
aktörlerin" yapay zekâyı ele geçirmesi konusundaki endişesini ifade etmesi
trajiktir.
Derin öğrenmenin babaları olarak
bilinen Bengio ve Hinton, yaşamlarının büyük bölümünü akademisyen ve bilim
insanı olarak, teknoloji şirketlerinde en üst düzeyde yapay zekâ tasarımcısı ve
geliştiricisi olarak çalışmış, başarının daima zirvesinde kalmış, buna karşılık
en sonunda kendi geliştirdikleri şeyin giderek bir canavara dönüşme riskini
görerek ya görevlerinden ayrılmış veya pişmanlık göstermiş olmaları
düşündürücüdür.
Üstünlerin hegemonyasında yapay zekâ
Dünyanın egemenleri bugünlerde,
tıpkı iklim krizinin yaratacağı küresel felaketleri önlemek için oluşturdukları
birlikler ve yaptıkları toplantıların benzerlerini yapay zekâ için yapıyorlar.
Gezegenin sömürgenleri, gem vuramadıkları iştahlarının kaçınılmaz sonuçlarının
yol açacağı varoluşsal riskleri önlemek ve felaketlerden kaçınmak için küresel
yapay zekâ düzenlemeler oluşturma konusunda üst üste çağrılar yapıyorlar.
Üstünlerin hegemonyasındaki bilim ve
teknolojinin temel motivasyonunun gezegende süregiden savaşları durdurmak,
insan neslinin diğer türler üzerindeki yok edici hegemonyasını sona erdirmek ya
da dünyada hüküm süren açlığı sona erdirmek gibi fantezilere sahip olmadığı
açık. Böyle olsaydı her gün, 4096 futbol sahası büyüklüğünde Amazon ormanları
yok olmaz, yeryüzündeki canlı türleri dramatik şekilde azalmaz, 821 milyon
insan açlık sınırının altında yaşamaz (2017) ve geçen her 5 saniyede bir çocuk açlıktan ölmezdi. Şu
halde üstünlerin elindeki yapay zekânın da, gezegen açısından çok önemli
varoluşsal riskleri taşıdığını söylemek hiç de abartı olmayacaktır.
Bizi gözetliyorlar!
GPT-4 yapay zekânın yükseliş çağında
önemli bir aşama. Bir süre sonra nöral ağlar gibi gezegeni saracak akıllı
sistemler her yerde olacaklar. Şu anda bile hareketlerimizi, neler yaptığımızı,
nefes alışımızı izliyor, neyi merak ettiğimizi, ne ile ilgilendiğimizi
kaydediyorlar. Hoşumuza giden şeylerin neler olduğunu, zevklerimizi,
beğenilerimizi, tutkularımızı, sevmediklerimizi, nefret ettiklerimizi, davranış
kalıplarımızı, karar verme süreçlerimizi öğreniyor, sınırsız denebilecek bir
hafıza içinde biriktiriyorlar. Pek uzak olmayan gelecekte düşüncelerimizi,
içimizden geçenleri okumaları bile olası.
Bu makalenin son satırlarını
yazarken, bir habere bakmak için telefonuma uzandım. Browserı açtığımda beni
karşılayan şu haberi gördüm:
“GPT-5
çıktığında şimdiki ChatGPT gülünecek kadar kötü olacak.”
https://bizimcagedebiyat.com/varolussal-bir-tehdit-olarak-yapay-zeka/