Yusuf NazımT24 | 14 Haziran 2022
"Bizi unutmayın!"
Ayrılırken böyle demişti Diyarbakırlı Mehmet.
Ateşin, barutun, hoyratlığın coğrafyasında yaşıyordu.
Gözleri, masum bir çocuğunki gibi ışıl ışıldı. Üzerinde
geleneksel giysileriyle vedalaşırken, yüzüne vuran yüreğindeki o sıcak
sevecenlikle böyle demişti:
“Gidiyorsunuz ama bizi unutmayın!”
Gerçeğin
peşinde gazeteciler
Şubat 2016, Diyarbakır.
Tarihimize “hendek çatışmaları” diye geçen kara günlerdi.
Türkiye’nin batı illerinden gazetecilerin, çatışmalı alanlarda baskı altında
çalışan meslektaşlarıyla dayanışmak amacıyla başlattığı Haber Nöbeti kapsamında
Diyarbakır’daydık.
Şiddetin, zorun, meşakkatin günleriydi.
Diyarbakır’a, Sur’a, Bağlar’a kulak vermiş, insanın ve
tarihinin moloz yığınlarına karışarak Dicle’nin suları ile buluşmasın tanıklık
etmiştik.
Sokak başlarında siperleri, yıkılmış sokakları, harap olmuş
evleri görmüş; yasağa boğulmuş semtlerde halkla sohbet etmiş, taziye evlerini
ziyaret etmiştik.
Bütün bu ateşin, acının ve hoyratlığın içerisinde gerçeğin
peşinde koşan birçok gazeteciyi tanımıştık.
Bunlardan biri de, üç çocuk babası, 22 yıllık öğretmen;
gazeteci Mehmet Şahin’di.
Bir yandan öğrencilerine Türkçe okuma yazmayı öğretirken;
okul çıkışlarında bölgesel bir televizyon kanalı olan Gün TV’ye gidiyor,
geleneksel Kürt giysileri içinde Kürt kültürüne ilişkin programlar yapıyordu.
Onu, yöresel halı ve kilimlerden oluşan stüdyoda, rengârenk
giysileri içinde govendler ve stranlar eşliğinde görmek bir hoştu.
Bizi ağırlamaktan o sorumluydu. Görünce hemen yanımıza
geliyor, yüzünde eksik olmayan o masum sevecenlikle gülümsüyor, bizi nasıl
ağırlayacağının telaşında ne yapacağını bilemiyordu.
Bir haftalık Haber Nöbeti’nin ardından Diyarbakırlı
gazetecileri, devam eden bir kasırganın ortasında bırakarak ayrıldık.
* * *
Temmuz 2016, darbe günleri.
AKP-Cemaat çekişmesi açık bir kavgaya dönmüş, bir kesim işi
darbe yapmaya kadar götürmüştü.
Darbe girişimi, AKP’ye bulunmaz bir fırsat daha sunmuştu. Bütün
sol, sosyalist ve Kürt medyası da ateş altındaydı. Kürt illerinde faaliyet
gösteren bağımsız ve özgür yayın yapan tüm medya organları kapatılmıştı.
Başlatılan cadı avında, ilk işten çıkarılan KHK’lılar
arasında Diyarbakırlı Mehmet Şahin de vardı.
Geleneksel Kürt giysileri içinde govend başında, stran
söyleyip program yaparken tanıdığım; gülünce gözleriyle gülen; yüzü, masum bir
çocuğunki gibi sevecen, üç çocuk babası Mehmet, 22 yıllık öğretmenlik
mesleğinden men edilmekle kalmamış, gözaltına alınmıştı…
Çoğu kez gerçek bakılmayan taraftaydı
Haziran 2022.
Haberler kötücül, haberler hoyrat, haberler ışık hızında
akıyordu. Gazetelere kanun hükmünde tehditler, televizyonlara sansür,
kelimelere para cezası gırla gitmekte.
Konserler yasaklanıyor, meydanlar şarkı sözlerine dar
ediliyor, sesler ve sözler prangalanmak isteniyordu.
Okmeydanı yoksullarının kent dışına sürülmesi haberden bile
değildi. Marmaris Kızılbük Koyu’nda talan, ASOS’da tarih kırımı; İstanbul
Çekmeköy’de, İzmir Çiğli/Maltepe’de demir ve beton yeşile hükmediyor, gözü
dönmüş bir yağmadır almış başını gidiyordu.
Başka bir haber, aynı ışık hızında, bu sefer
Diyarbakır’dandı. Gerçeğin acı dilini kullanarak haber yapmaya tam teşebbüsten
21 Kürt gazeteci gözaltındaydı.
Ne de olsa ateşin, barutun, acının kavurduğu bir coğrafyaydı.
Bir kısım gazeteci ateşten bir gömleği sırtlarına giyinmiş,
önlerine döşenmiş kızgın korların üzerine çırılçıplak ayaklarıyla basa basa
yürüyorlardı.
Kalemleri sert, dilleri acı; haberleri ise öfke topluyordu.
Gerçeği eğip bükmeden vermeye çalışıyor, kendileri de eğilip
bükülmüyorlardı.
Çoğu kez gerçek, bakılmayan taraftaydı. Ve o tarafa bakmak
tehlikeliydi. Onlarsa, her daim görünmez olana bakıyor, gerçeğin karanlık
suratına ayna tutuyorlardı.
Sosyal medyadaki resimlere şöyle bir baktım.
Erkeği kadını, genci yaşlısı, toyu ağırbaşlısı; tam 21
gazeteci arasında tanıdım onu!
Mehmet’ti o!
Gözlerinde ışık, yüzünde sevecenlik; gülünce gözleriyle
gülen, dost görünce çocuk gibi sevinen Mehmet’ti!
Diyarbakırlı, üç çocuk babası, KHK’lı olmasaydı eğer 28
yıllık öğretmen; govend başı, stranların, kılamları araştırıcısı Mehmet Şahin
bir kez daha gözaltındaydı.
Önümdeki resimlere göz gezdirdim. Adları Serdar’dı,
Safiye’ydi, Gülşen’di; Aziz’di adı; Lezgin’di, Zeynel’di, Elif’ti. Ne fark
ederdi ki, hepsi birden Mehmet’ti.
Bakınca anlıyordum; her biri Mehmet gibi dost, onun gibi
civanmert, onun kadar sevecendi; her biri kalemi dik, cesur gazeteci, gerçeğin
peşinde, gözü pek serüvenciydi.
* * *
Gazeteci, öğretmen Mehmet Şahin.
Sesi hep kulaklarımdaydı, hiç gitmedi:
“Gidiyorsunuz ama
unutmayın bizi!” demişti.
Biz gittikten sonra, o demirden kasırga fütursuzca esmeye
devam etmişti. Birlikte zehirlenmişti iklimlerimiz; hep beraber kararmıştı
ortak gökyüzümüz.
Lâkin bunca zaman geçti, yine de azalmadı sevincimiz.
Ayrımsız, hep insandan yana olmak güzeldi. En az onun kadar
ağaçtan, börtüden, ve böcekten yana; dağlardan, derelerden, tepelerden…
Sömürünün, bastırmanın, savaşların ve silahların olmadığı
bir dünyadan yana.
Bu yüzden bir an olsun kaybetmedik neşemizi.
O çocuk masumiyeti halâ gözlerimin önünde.
Gittik ama unutmadık sizi!
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/bizi-unutmayin,35587
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com