15 Haziran 2022 Çarşamba

Bizi unutmayın!

Yusuf Nazım

T24 | 14 Haziran 2022

"Bizi unutmayın!"

Ayrılırken böyle demişti Diyarbakırlı Mehmet.

Ateşin, barutun, hoyratlığın coğrafyasında yaşıyordu.

Gözleri, masum bir çocuğunki gibi ışıl ışıldı. Üzerinde geleneksel giysileriyle vedalaşırken, yüzüne vuran yüreğindeki o sıcak sevecenlikle böyle demişti:

“Gidiyorsunuz ama bizi unutmayın!”


Gerçeğin peşinde gazeteciler

Şubat 2016, Diyarbakır.

Tarihimize “hendek çatışmaları” diye geçen kara günlerdi. Türkiye’nin batı illerinden gazetecilerin, çatışmalı alanlarda baskı altında çalışan meslektaşlarıyla dayanışmak amacıyla başlattığı Haber Nöbeti kapsamında Diyarbakır’daydık.

Şiddetin, zorun, meşakkatin günleriydi.

Diyarbakır’a, Sur’a, Bağlar’a kulak vermiş, insanın ve tarihinin moloz yığınlarına karışarak Dicle’nin suları ile buluşmasın tanıklık etmiştik.

Sokak başlarında siperleri, yıkılmış sokakları, harap olmuş evleri görmüş; yasağa boğulmuş semtlerde halkla sohbet etmiş, taziye evlerini ziyaret etmiştik.

Bütün bu ateşin, acının ve hoyratlığın içerisinde gerçeğin peşinde koşan birçok gazeteciyi tanımıştık.

Bunlardan biri de, üç çocuk babası, 22 yıllık öğretmen; gazeteci Mehmet Şahin’di.

Bir yandan öğrencilerine Türkçe okuma yazmayı öğretirken; okul çıkışlarında bölgesel bir televizyon kanalı olan Gün TV’ye gidiyor, geleneksel Kürt giysileri içinde Kürt kültürüne ilişkin programlar yapıyordu.

Onu, yöresel halı ve kilimlerden oluşan stüdyoda, rengârenk giysileri içinde govendler ve stranlar eşliğinde görmek bir hoştu.

Bizi ağırlamaktan o sorumluydu. Görünce hemen yanımıza geliyor, yüzünde eksik olmayan o masum sevecenlikle gülümsüyor, bizi nasıl ağırlayacağının telaşında ne yapacağını bilemiyordu.

Bir haftalık Haber Nöbeti’nin ardından Diyarbakırlı gazetecileri, devam eden bir kasırganın ortasında bırakarak ayrıldık.

*  *  *

Temmuz 2016, darbe günleri.

AKP-Cemaat çekişmesi açık bir kavgaya dönmüş, bir kesim işi darbe yapmaya kadar götürmüştü.

Darbe girişimi, AKP’ye bulunmaz bir fırsat daha sunmuştu. Bütün sol, sosyalist ve Kürt medyası da ateş altındaydı. Kürt illerinde faaliyet gösteren bağımsız ve özgür yayın yapan tüm medya organları kapatılmıştı.

Başlatılan cadı avında, ilk işten çıkarılan KHK’lılar arasında Diyarbakırlı Mehmet Şahin de vardı.

Geleneksel Kürt giysileri içinde govend başında, stran söyleyip program yaparken tanıdığım; gülünce gözleriyle gülen; yüzü, masum bir çocuğunki gibi sevecen, üç çocuk babası Mehmet, 22 yıllık öğretmenlik mesleğinden men edilmekle kalmamış, gözaltına alınmıştı…

Çoğu kez gerçek bakılmayan taraftaydı

Haziran 2022.

Haberler kötücül, haberler hoyrat, haberler ışık hızında akıyordu. Gazetelere kanun hükmünde tehditler, televizyonlara sansür, kelimelere para cezası gırla gitmekte.

Konserler yasaklanıyor, meydanlar şarkı sözlerine dar ediliyor, sesler ve sözler prangalanmak isteniyordu.

Okmeydanı yoksullarının kent dışına sürülmesi haberden bile değildi. Marmaris Kızılbük Koyu’nda talan, ASOS’da tarih kırımı; İstanbul Çekmeköy’de, İzmir Çiğli/Maltepe’de demir ve beton yeşile hükmediyor, gözü dönmüş bir yağmadır almış başını gidiyordu.

Başka bir haber, aynı ışık hızında, bu sefer Diyarbakır’dandı. Gerçeğin acı dilini kullanarak haber yapmaya tam teşebbüsten 21 Kürt gazeteci gözaltındaydı.

Ne de olsa ateşin, barutun, acının kavurduğu bir coğrafyaydı.

Bir kısım gazeteci ateşten bir gömleği sırtlarına giyinmiş, önlerine döşenmiş kızgın korların üzerine çırılçıplak ayaklarıyla basa basa yürüyorlardı.

Kalemleri sert, dilleri acı; haberleri ise öfke topluyordu.

Gerçeği eğip bükmeden vermeye çalışıyor, kendileri de eğilip bükülmüyorlardı.

Çoğu kez gerçek, bakılmayan taraftaydı. Ve o tarafa bakmak tehlikeliydi. Onlarsa, her daim görünmez olana bakıyor, gerçeğin karanlık suratına ayna tutuyorlardı.

Sosyal medyadaki resimlere şöyle bir baktım.

Erkeği kadını, genci yaşlısı, toyu ağırbaşlısı; tam 21 gazeteci arasında tanıdım onu!

Mehmet’ti o!

Gözlerinde ışık, yüzünde sevecenlik; gülünce gözleriyle gülen, dost görünce çocuk gibi sevinen Mehmet’ti!

Diyarbakırlı, üç çocuk babası, KHK’lı olmasaydı eğer 28 yıllık öğretmen; govend başı, stranların, kılamları araştırıcısı Mehmet Şahin bir kez daha gözaltındaydı.

Önümdeki resimlere göz gezdirdim. Adları Serdar’dı, Safiye’ydi, Gülşen’di; Aziz’di adı; Lezgin’di, Zeynel’di, Elif’ti. Ne fark ederdi ki, hepsi birden Mehmet’ti.

Bakınca anlıyordum; her biri Mehmet gibi dost, onun gibi civanmert, onun kadar sevecendi; her biri kalemi dik, cesur gazeteci, gerçeğin peşinde, gözü pek serüvenciydi.

*  *  *

Gazeteci, öğretmen Mehmet Şahin.

Sesi hep kulaklarımdaydı, hiç gitmedi:

“Gidiyorsunuz ama unutmayın bizi!” demişti.

Biz gittikten sonra, o demirden kasırga fütursuzca esmeye devam etmişti. Birlikte zehirlenmişti iklimlerimiz; hep beraber kararmıştı ortak gökyüzümüz.

Lâkin bunca zaman geçti, yine de azalmadı sevincimiz.

Ayrımsız, hep insandan yana olmak güzeldi. En az onun kadar ağaçtan, börtüden, ve böcekten yana; dağlardan, derelerden, tepelerden…

Sömürünün, bastırmanın, savaşların ve silahların olmadığı bir dünyadan yana.

Bu yüzden bir an olsun kaybetmedik neşemizi.

O çocuk masumiyeti halâ gözlerimin önünde.

Gittik ama unutmadık sizi!

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/bizi-unutmayin,35587



11 Haziran 2022 Cumartesi

Hınç dolusunuz!

Yusuf Nazım
T24 | 7 Haziran 2022


Hınç dolusunuz!

 

Ağzınızın fermuarı nicedir bozuk. Suçu ayan beyan olmuş, foyası ortalığa saçılmış, ne yana kaçacağını bilemez yavuz hırsız gibi öfkeli, hırçın, deli dolusunuz.

 

Evinin anahtarını size emanet etmiş komşunun mallarını, pazarda haraç mezat satarken yakalanmış; şaşkın, gözü karamış, yüzü kızarmış suçlu gibisiniz. 

 

Her biriniz, geldiğiniz mahalleyi çoktan unutmuşsunuz. 

 

Bir eliniz yağda, bir eliniz balda, milletin sırtına basa basa yükseldiğiniz sırça köşklerinizden, tahtlarınızdan, saraylarınızdan dünyaya kibirle bakıyorsunuz.

 

Tek bir gün hakarete, küfüre bulaşmazsa diliniz, sanki eksik kalacaksınız. 

 

Yıllar yılı bu toplumun anasını ağlatmış, nicesinin hayatını söndürmüş, nicesini işsiz, perişan bırakmışsınız. Duvarınızda kılıç gibi asılı, kanun hükmünde emirleriniz. Dilediğiniz kulunuzu aşsız, dilediğinizi başsız bırakmaya hazırsınız. Sahi söylesenize, açım diye sokağa fırlayana niye böyle öfke dolusunuz?

 

Eminim sizlerin de eli öpülesi yaşlı ananız, babanız vardır. Sizin de aynı yastığa baş koyduğunuz yâriniz, yârenleriniz… Eminim akşamları, sizin de yolunuzu gözlüyordur çocuklarınız. 

 

Lâkin hiç düşünmez misiniz; ya görmüş olurlarsa cam ekranda sizi, kendinizden geçmiş, uluorta höykürürken suretinizi? 

 

Görüp de korkmazlar mı; yüzünüz kızarmış, gözleriniz pörtlemiş, hezeyan içinde ülkeye saçılırken nefretinizi.

 

Senelerdir hak bilmez, halden anlamaz, kanun tanımaz şekilde ülkenin tarlalarına dadanmışsınız.

 

Şerle çoğalmış, hileyle yol almış, maşallah doymak bilmez iştahınızla, bir çekirge sürüsü gibisiniz.

 

Üstelik yatıp kalkıp, tarla sahibinin yüzüne tükürmekten zevk alır gibi de bir haliniz var. 

 

Merak buyurup, bir an olsun geri dönüp bakmaz mısınız, tıksırıncaya kadar yiyip içtikten sonra neye benziyor talan ettiğiniz eseriniz.

 

Söylesenize, niye böyle hınç dolusunuz?

 

Anlıyorum ki anaların yanında oğullarını, oğullarının yanında analarını küçük düşürmekten hicap duymuyorsunuz. Zaman oluyor şerefsiz buyuruyor, zaman oluyor yalancı, kanı bozuk; zaman oluyor hain yerine koyuyorsunuz halkı. Gerçekten merak ediyorum, kendi yurttaşlarınıza hakaret edip, bu kadar aşağılamaktan ne kadar mutlusunuz?

 

Görüyorum, bürokrasinin her kademesine kene gibi yapışmışsınız. Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda, yedi ceddinize yetecek kuleler yaptırmakla meşgulsünüz. Sefahatiniz sonsuza dek sürsün diye çalmadığınız kapı, açmadığınız kasa, başvurmadığınız hile kalmamış, görevinizi lâyıkıyla değil, liyâkatsızca yapmaya alışmışsınız! Yalaya yalaya doyamadığınız bu devran, yoksa ilelebet sürecek mi sanıyorsunuz?

 

Ağzınızı her açtığınızda, Allah’ın adıyla başlıyor cümle haram sözcükler. Tanrı günahlarınızı affeder mi bilmem; sınırsız bir gaflet, karanlık bir cehalet içindesiniz. Kelimeler ağır ağır değil, hızla kirleniyor dilinizde. Küfrün bini bir para; kinle büyüyor, nefretle söyleniyor sözler, her sözcük bir kurşun, her kurşun bir yara.

 

O yara vicdanlarda, o yara insanların bağırlarında; onurlarında; kanıyor, hemen her gün kanıyor.

 

Bu nasıl kin, ne menem bir husumet içindesiniz? Hep yalanla yatıp riya ile kalkar olmuşsunuz, öylesine alışmışsınız ki hayal satmaya; öylesine korkuyorsunuz ki gerçeğin penceresinden bakmaya… Biri çıksa, yüzünüze dursa; gerçek bir söz söylese, iki laf etse, olanca nefretinizi oracıkta kusacak gibisiniz.

 

Bilmiyorum, niye böyle hınç dolusunuz?

 

Malûm, yıldızları ışıltılı, kuleleri yüksektir sarayların. Farkında mısınız, içinden çıktığınız ahaliye şimdi çok uzaktasınız. Bugün ak dediyseniz, yarın karadır; varsıla hep kör, yoksula keskin kılıcınız, takiyede ise pek ustasınız. 

 

Biliriz, bugüne dek çok çalıştınız, çok yoruldunuz; hayır hasenat işleriyle pek meşguldünüz. Siz öğrenmediniz ama kullarınıza şükretmeyi öğretmekte pek hevesliydiniz.

 

Yaşadığınız sihirli kulelere öylesine hapsolmuşsunuz ki; vicdanınızın pınarı kurumuş, gözleriniz kapalı, kulaklarınız tıkalı, görmek istemiyor ya da kör olmuşsunuz.

 

Hemen her gün hor görüp, hakir bulduklarınız var ya; fazlasında gözü yok onların. Emeğinin, alın terinin karşılığını almak; ele güne muhtaç olmadan, onurlarını incitmeden, gururlarını kırdırmadan yaşamak istiyorlar!

 

Sizce çok mu şey istiyor onlar?

 

Haydi geçtik sırça köşklerde, saraylarda yaşamayı; haydi geçtik çoluk çocuk üç öğün, dolu dolu sofralara oturmayı; haydi geçtik üçer beşer yağlı ballı maaşlara boğulmayı;

 

Haberiniz var mı, ‘kullarınız’ barınamıyor, et yiyemiyor, süt içemiyor!

 

Sorsan mecali yok anlatmaya. Sorsan içi yanmış; bir dokun, bin ah işit. Anlatsa, görüyorum tahammülün yok duymaya.

 

Sahi, niye böyle hınç dolusunuz?


Biliyorum, bugün güçlüsünüz. Olmaya ki hık dese, ocağını söndürür; mık dese, alimallah sürüm sürüm süründürürsünüz. Malûm, devletin sopası elinizde, hele bir çıkarsın gıkını, hele bir ses etsin, gelenin geçenin başına vurmakta pek mahirsiniz.

 

Lâkin büyüklerimiz bir söz söylemiştir, kulaklara küpe;

 

“Zülüm ile abâd olanın ahiri berbat olurmuş” bilir misiniz?


https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/hinc-dolusunuz,35528