20 Aralık 2020 Pazar

Taksit taksit ölüm

Yusuf Nazım
T24 | 16 Aralık 2020

Annem öldü!

Seksen beş yaşındaydı benim annem.

Erken miydi, vadesi gelmiş miydi, yaşayacak ömrü kalmış mıydı geride bilmem.

Ama öldü!

Yaşadığı Korxa köyünden, yaşlılık maaşını almak üzere indiği Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, ansızın ölüverdi.

Her ölüm, ne de olsa biraz erken ölümdü, şaşırdık!

Sokaklarına barut kokusu sinmiş OHAL altında bir şehrin iki yıldır trafiğe kapatılmış bir caddesindeydi.

Ölüm onu, maaşını alacağı PTT ofisinin önünde, yaşlı gövdesini sağ elinde tuttuğu bastonuna bırakarak ağır aksak yürürken yakaladı.

Başında beyaz yazması, üzerinde basmadan entarisi vardı.

Öldü!


*  *  *


Sizin de bir anneniz oldu mu?

Başında beyaz, dantelleri oyalı yazması, teninde buram buram evlat kokusu olan…

Siz ki, belki tanınmış şahsiyet, saygın bürokrat veya bakan; yaşlılık maaşı alan bir anneniz oldu mu?

Benim oldu!

Sizin anneniz, 23 km ötedeki köyünden tek başına, üstelik haziran sıcağında şehre indi mi?

Benim indi!

Peki, seksen beş yaşındaki anneniz, trafiğe kapalı bir yolda, bir PTT şubesinin önünde, yaşlılık maaşını alamadan bir panzerin altında kaldı mı?

Benim kaldı!

Siz ki milletin vekili; söz gelimi müsteşar, meclis başkanı yahut cumhurbaşkanı…

Sahi sizin de anneniz küçük bir beldede, yaşlı gövdesini bastonunda taşıyarak ağır aksak yürüdü mü?

İçinde üniformalı erat; belki yüzü maskeli, eli silahlı; bir panzer altında can çekişerek öldü mü?

Benim öldü!

Şehir suskundu.

Benim annem, bir şehrin sahipsiz yalnızlığında kaldı.

Zırhlıydı, tepeden tırnağa silahlıydı, bir panzer üzerine yürüdü, annem öldü, hava koktu, su çürüdü.

Bir adam oradan geçiyordu, başını ellerinin arasına aldı, çığlık attı, bağırdı!

Annemin seksen beş yaşındaki incecik kemikleri, kocaman bir demir yığınının altında çatırdadı!

Ötesi yoktu.

Öldü!



*  *  *


Benim annem seksen beş yaşındaydı.

Asıl adı Korxa olan Abalı Köyü’nden.

Bir gün, sokakları demirden ve çelikten bir zırha bürünmüş, kayyım atanmış bir kentin, kayyım atanmış ilçesine indi.

Tek başına bir PTT ofisinin önündeydi.

Yaşlılık maaşını almak istiyordu.

Benim annemin ince, narin gövdesi, adına kirpi denilen zırhlı bir aracın acımasızlığında kaldı.

Tıpkı 2010 yılından beri bölgede taksirle gelen 37 ölümden biri gibiydi.

Görerek ya da görmeyerek; duyarak ya da duymayarak; bilerek ama bilmeyerek…

Bir panzerin ürkütücü, ağır, iri gövdesi bir haşere gibi ezdi geçti onu!

Sahi sizin, ince zarif bedeni bir “haşere” gibi itlaf edilen bir anneniz oldu mu?

Benim oldu!

Oldu ve zırhlı bir kirpi tarafında ezilen annemin ölüsü sokakta uzun süre uluorta kaldı.


*  *  *


Hasret Yaşarer seksen yaşındaydı.

Teyzemdi. Tesadüfen oradaydı. Yarısı parçalanmış annemi, elbise ve ayakkabılarından tanıdı;

Waemi! (bacım) diye feryat etti; dövündü, parçalandı, bağırdı…

Yanına üniformalı, silahlı polisler geldiler, eline siyah bir poşet verdiler.

Git” dediler, “ablanın parçalarını topla, getir!”

Teyzem gitti.

Annemin etrafa dağılmış parçalarını bir bir topladı, plastik bir torbaya koydu, polislere verdi.

Söylesenize, sizin anneniz parça parça bölündü mü hiç?

Bölündükten sonra parça parça bir asfalta dağıldı mı?

Parçaları plastik bir torbaya doldurularak polise teslim edilen bir anneniz oldu mu sizin?

Benim oldu!

Annemin diğer oğlu Mehmet İstanbul’dan geldi.

“Annemin ölüsü yerde kaldı, hiç değil adalet yerlerde kalmasın” dedi…


*  *  *


Annem.

Seksen beş yıl yaşadı, kim bilir daha kaç evlat sevecek, kaç torun koklayacaktı.

Bir haziran sıcağının kimsesizliğinde öldü!

Çarşısında, pazarında bilinmeyen bir dilden insanların konuştuğu, dağlarında her türlü eşkıyalığın hüküm sürdüğü, evlerini topların, kapılarını korkuların dövdüğü bir şehirdendi.

Mahkemesini sakıncalı gördüler.

Devletin ve milletin güvenliği için başka bir ile sürdüler.

Yargılama üç yıl sürdü.

Üç koca yıl!

Bu süre zarfında mezarında otlar bitti annemin. Aylar geçti, mevsimler değişti, başucunda rengârenk kuşlar acı acı ötüştü durdu. Annemin etleri çürüdü, toprağa karıştı, kemiklerini börtü böcek bürüdü.

Zavallı annem!

Mahkemesi devam ederken hemen her gün; yeniden ve yeniden öldü.

Hâkim, “sanık iyi halli çıktı” dedi, 18 bin 200 lira ceza verdi, ödemesini 24’e böldü.

Adı Pakize Hazar’dı, Kürt’tü ya da Türk’tü; fark eder miydi?

Aslında Zaza’ydı; Liceliydi.

Bir şehrin terk edilmiş yalnızlığındaydı.

Taksit taksit öldü.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/taksit-taksit-olum,29077


1 yorum:

  1. Aynı olayı defalarca yaşadı kürt illeri burda kendini tanrı yerine koyan güçler bizleri böcek gibi görüyor iki kardeşi yataklarında evlerinin duvarını yıkarak durabilen bir panzerle ezdiler . Üzgünüm......

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com