20 Aralık 2020 Pazar

Huzurunuz daim olsun efendiler!

Yusuf Nazım
T24 | 20 Aralık 2020

İnsan bir kez biat etmeye görsün; önce vicdanını, sonra onurunu, en sonunda da tüm insanlığını kaybeder!

 

Türkiye’de çıplak arama yoktur!

Ne tecavüz ve şiddet, ne çocuklara cinsel istismar, ne de kadın cinayetleri; bunlarla ilgili yargıya intikal etmiş hiçbir dava yoktur!

Ensar Vakfı, oldu olalı pürü paktı, hiçbir şubesinin adı, çocuklara tecavüzle anılmadı!

Tarikat yurtlarındaysa, çocuklara cinsel istismarın adı bile geçmedi; hiçbir tarikat lideri, cami imamı, ya da yurt müdürü yargılanmadı!

Pozantı’da, Şakran’da, cezaevlerinin, kamera görmeyen kuytu köşelerinde sübyan koğuşlarında çocuklara hiçbir kötülük yapılmadı!

Kabataş’ta türbanlı bir kadına işkence edip üzerine idrarlarını yapan çıplak adamlar, aradan geçen bunca zamana rağmen halen yargılanmadı!

Hiçbir AKP belediyesinde kadınların nasıl dövüleceği üzerine kitaplar basılıp dağıtılmadı!

Mesela Taksim’de, ya da başka başka yerlerde, tecavüze karşı gösteri yapan kadınlar dövülmedi, gaza ve bibere boğularak gözaltına alınmadı!

Müftülüğü bağlı kuran kurslarının hiçbiri hakkında, çocuklara tecavüzle ilgili dava açılmadı!

Karaman’daki Ensar Vakfı’nın, 45 çocuğa cinsel istismar olayına adı karışmadığı gibi; hiçbir vakıf şubesinin ya da yurdunun hakkında, çocuk ya da kadınlara tecavüz olayıyla ilgili dava açılmadı!


*  *  *


Ortalığa dökülen tapeler, ses kayıtları, fotoğraflar zaten gerçek değildi, olamazdı!

Örneğin çikolata kutulularında, dolarla rüşvet taşınmadı!

Geçtik bütün bunları, çikolata kutularında rüşvete adı karışmış biri, hiçbir ülkeye büyükelçi yapılmadı!

Zaten, bakara makara diyerek dini gargaraya alan, AB’den sorumlu muhterem bir devlet bakanımız da hiç olmadı!

Söz gelimi, evlerde, ayakkabı kutularında haram dolarlar ele geçirilmedi! Geçirilenler ise haram değildi zaten; imam hatiplere yardım parasıydı…

Gezi Parkı’nda Bezm-i Alem Camii’nin müezzini, camiden bira içilmediğini söyleyince görevine normal bir şekilde devam etti, sürgün falan edilmedi.

Biliyor musunuz, adına “hoca efendi hazretleri” denilerek önünde salya sümük ağlanan bir cemaat lideri bu ülkede hiç yaşamadı!

Ve hatta 4500 kadar hâkim ya da savcıyı yargıya yerleştiren bir iktidar da olmadı!

Koruyup kollayarak besledikleri bir cemaat/tarikat yapısının kalkıştığı darbe girişiminde 300 den fazla insanımız ölmedi!

Mesela, Ankara’yı parsel parsel sattıkları ne bir cemaat oldu, ne de bunu söyleyen bir parti kurucusu!

Hepsi hayal ürünüydü; ülkenin başbakanının yüksek izinleriyle kozmik odaya falan da girilmedi!

Kozmik Oda’dan alınan bilgisayar disklerinin kopyaları TÜBİTAK’a götürülüp oradan buhar olup kaybolup gitmedi!

Mesela bu ülkede hiçbir dönem ÖSS/KPSS soruları çalınmadı! Çalınan sorularla liyakatsiz olarak hiç kimse unvan almadı; ne üniversite bitirdi, ne doktor, mühendis, avukat, ne de bürokrat olabildi!

ÖSS/KPSS sorularının çalınmasından dolayı YÖK başkanı suçlanmadı; suçlanmadığı gibi, tutuklanarak hiç yargılanmadı!


Resim: Zehra Doğan

*  *  *


Üniversiteler örneğin… Bütün rektörleri tek bir adam tarafından; dekanlar ise atanmış rektörler ve YÖK tarafından atanmadı!

Üniversite salonlarında tarikat şeyhleri hiçbir zaman ağırlamadı!

Örneğin veterinerlik fakültesinden birisi, bir tıp fakültesine dekan yapılmadığı gibi islami ilimler akademisi dekanından anneler, çalışıyorlar diye aşağılanmadı!

Atanmış rektörlerce yönetilen üniversitelerden hiçbir profesör, üniversiteleri fuhuş yuvasına benzetmedi! Ya da hiçbir öğretim üyesi tarafından, ölen kimi gazeteci ve yazarların camilere sokulmaması yönünde Diyanete çağrı yapılmadı!

Daha ötesi, okuyan oranı arttıkça beni afakanlar basıyor diyen bir rektör yardımcısı hiç olmadığı gibi; kazara olanlar da YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanmadı!


*  *  *

 

Bu iktidar döneminde, kendisine, ilaçlarının neden temin edemediğini soran kanser hastasına, sadaka niyetine para veren bir bakan bile olmadı!

Kapısında, jandarma eşliğinde hastanede doğum yapan, yeni doğan bebesiyle cezaevine gönderilen kadınlar mı dersiniz; yoksa cezaevinde ilaçları verilmeyip tedavi edilmediği için ölen insanlar mı veyahut ta hasta yatağına kelepçelenmiş olarak doğum yapan hamileler mi... Çok şükür hiçbiri olmadı bu ülkede!

Mesela cezaevinde intihar eden bir tıp öğrencisi; ya da asılsız iddialarla yargılan bir subay; hiç yaşamadı bu ülkede! Son 10 yılda cezaevlerinde intihar eden diğer yüzlercesi de bu ülkenin yurttaşları değillerdi zaten!

KHK’lı Hüseyin ve Nur çifti; ölmeden önce 3 çocuğuyla birlikte, ucuz bir bota binip Ege’nin sularına hiç açılmadılar!

Tedavi edildiği hastane odasında, elleri ve ayakları yatağa kelepçeli ölen hasta tutuklular da olmadı hiç!

Ne, “işsizim, açım!” diye, feryat figan kendini yakanlar oldu bu ülkede, ne de mesleğinden edildiği, çocuklarına pantolon alamadığı için bunalıma giren, intihar eden öğretmenler, işsizler; ne de kendini ipe verdikten sonra cebinden borç ihtarnamesi çıkan ölüler…

Sevinin, meclisin önünde kendini yakmaya teşebbüs eden provokatörler dışında hiçbiri ama hiçbiri olmadı yönettiğiniz bu ülkede!


*  *  *

 

Emin olun, hiçbir iktidar ortağı tarafından hiçbir mafya liderine sahip çıkılmadı ülkemizde!

Koğuşunda saygın insanlar misali devlet katında ağırlanan mafya lideri hatırına af çıkarılarak cümle hırsızı, uyuşturucu kaçakçısı, rüşvetçisi, tecavüzcüsü serbest bırakılmadı!

Hiçbir mafya elemanı, sırıta sırıta bilim insanları hakkında, onların kanlarında banyo yapacağız diyerek elini kolunu sallayarak özgürce dolaşmadı!

Uyuşturucu baronlarıyla yemek masalarında pozlar verip yargıyı yönlendirmeye çalışan hiçbir AKP kurucusu da olmadı!

Çeyrek yüzyıldır kayıplarını arayan analara, her cumartesi oturdukları alan yasaklanıp evlatlarının akıbetini sordukları için haklarında davalar açılmadı!

Sahi, 7 tepeli İstanbul şehrine ne güzel bakıldı, korundu öyle? Örneğin, Süleymaniye Camii’nin siluetini bir çırpıda çizilmedi; Çekmeköy’ün, Beykoz’un, Sultanbeyli’nin ormanları kurda kuşa yem edilmedi; İstanbul betona ve gökdelene gömülerek vatana ihanet edilmedi!


*  *  *


Pandemi döneminde de bütün görkemiyle sürdü, mutlu mesut yaşantımız. 9 ay boyunca hasta/vaka hilesiyle bütün ülkeyi kandırmayı başarabilen bir devlet yönetimimiz asla ve kata olmadı!

Kanal İstanbul hattındaki araziler, Karadeniz kıyısındaki bağ bahçeler, Tank Palet Fabrikası; tamamı uydurmaydı, Katarlılara falan satılmadı!

Ne aşı üretecek Hıfzıssıha Kurumu’nun, ne de ülkenin yegâne kâğıt üreticisi SEKA’nın kapısına kilit vuruldu! Tütün Fabrikaları, Şeker Fabrikaları, Bakır Fabrikaları, Gümüş ve Krom Fabrikaları gibi yüzlerce güzide tesis haraç mezat satılmadı!

Liyakatsızca gelip bir köşeyi tutan, evine 3-5 maaş birden götüren; millet ve memleket aşkıyla hayır hasenat peşinde koşan devlet adamlarımız hiç olmadı!

Ne bilim insanları, yazarlar, gazeteciler hapse girdi, ne iş insanları, seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri cezaevinde çürüdü.

Affedersiniz, hiçbir Ermeni gazeteci, peşine takılmış yarım düzine devlet görevlisi refakatında sokak ortasında alenen cinayete kurban gitmedi. Ülkenin dağlarında kaçakçı diye onar onar öldürülen Kürtlerse hiç olmadı!


*  *  *


İşte böyleydi ahvalimiz.

Kederde, tasada ve kıvançta bir; milletçe kader birliği etmiş, huzurluyuz.

Dedim ya, cezaevlerinde çıplak arama falan yoktur!

Düşüncesi bile ayıptır, zulümdür, günahtır; anadan üryan soyulan annelere, kadınlara, kızlara üç defa otur kalk yapılmadı!

İnanmayın efendim, külliyen yalan şeyler; meclisi terörize etmek isteyen şer güçlerin eseri bunlar.

Bu ülkede açlıktan, işsizlikten, çocuklarına ekmek götürememekten canına kıyan yurttaşlar olmadığı gibi; karnı tok yatan yönetici, kibirli bürokrat, milletvekili ya da bakan, başbakan da hiç olmadı!

Huzurunuz daim olsun efendiler!

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/huzurunuz-daim-olsun-efendiler,29133

Taksit taksit ölüm

Yusuf Nazım
T24 | 16 Aralık 2020

Annem öldü!

Seksen beş yaşındaydı benim annem.

Erken miydi, vadesi gelmiş miydi, yaşayacak ömrü kalmış mıydı geride bilmem.

Ama öldü!

Yaşadığı Korxa köyünden, yaşlılık maaşını almak üzere indiği Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, ansızın ölüverdi.

Her ölüm, ne de olsa biraz erken ölümdü, şaşırdık!

Sokaklarına barut kokusu sinmiş OHAL altında bir şehrin iki yıldır trafiğe kapatılmış bir caddesindeydi.

Ölüm onu, maaşını alacağı PTT ofisinin önünde, yaşlı gövdesini sağ elinde tuttuğu bastonuna bırakarak ağır aksak yürürken yakaladı.

Başında beyaz yazması, üzerinde basmadan entarisi vardı.

Öldü!


*  *  *


Sizin de bir anneniz oldu mu?

Başında beyaz, dantelleri oyalı yazması, teninde buram buram evlat kokusu olan…

Siz ki, belki tanınmış şahsiyet, saygın bürokrat veya bakan; yaşlılık maaşı alan bir anneniz oldu mu?

Benim oldu!

Sizin anneniz, 23 km ötedeki köyünden tek başına, üstelik haziran sıcağında şehre indi mi?

Benim indi!

Peki, seksen beş yaşındaki anneniz, trafiğe kapalı bir yolda, bir PTT şubesinin önünde, yaşlılık maaşını alamadan bir panzerin altında kaldı mı?

Benim kaldı!

Siz ki milletin vekili; söz gelimi müsteşar, meclis başkanı yahut cumhurbaşkanı…

Sahi sizin de anneniz küçük bir beldede, yaşlı gövdesini bastonunda taşıyarak ağır aksak yürüdü mü?

İçinde üniformalı erat; belki yüzü maskeli, eli silahlı; bir panzer altında can çekişerek öldü mü?

Benim öldü!

Şehir suskundu.

Benim annem, bir şehrin sahipsiz yalnızlığında kaldı.

Zırhlıydı, tepeden tırnağa silahlıydı, bir panzer üzerine yürüdü, annem öldü, hava koktu, su çürüdü.

Bir adam oradan geçiyordu, başını ellerinin arasına aldı, çığlık attı, bağırdı!

Annemin seksen beş yaşındaki incecik kemikleri, kocaman bir demir yığınının altında çatırdadı!

Ötesi yoktu.

Öldü!



*  *  *


Benim annem seksen beş yaşındaydı.

Asıl adı Korxa olan Abalı Köyü’nden.

Bir gün, sokakları demirden ve çelikten bir zırha bürünmüş, kayyım atanmış bir kentin, kayyım atanmış ilçesine indi.

Tek başına bir PTT ofisinin önündeydi.

Yaşlılık maaşını almak istiyordu.

Benim annemin ince, narin gövdesi, adına kirpi denilen zırhlı bir aracın acımasızlığında kaldı.

Tıpkı 2010 yılından beri bölgede taksirle gelen 37 ölümden biri gibiydi.

Görerek ya da görmeyerek; duyarak ya da duymayarak; bilerek ama bilmeyerek…

Bir panzerin ürkütücü, ağır, iri gövdesi bir haşere gibi ezdi geçti onu!

Sahi sizin, ince zarif bedeni bir “haşere” gibi itlaf edilen bir anneniz oldu mu?

Benim oldu!

Oldu ve zırhlı bir kirpi tarafında ezilen annemin ölüsü sokakta uzun süre uluorta kaldı.


*  *  *


Hasret Yaşarer seksen yaşındaydı.

Teyzemdi. Tesadüfen oradaydı. Yarısı parçalanmış annemi, elbise ve ayakkabılarından tanıdı;

Waemi! (bacım) diye feryat etti; dövündü, parçalandı, bağırdı…

Yanına üniformalı, silahlı polisler geldiler, eline siyah bir poşet verdiler.

Git” dediler, “ablanın parçalarını topla, getir!”

Teyzem gitti.

Annemin etrafa dağılmış parçalarını bir bir topladı, plastik bir torbaya koydu, polislere verdi.

Söylesenize, sizin anneniz parça parça bölündü mü hiç?

Bölündükten sonra parça parça bir asfalta dağıldı mı?

Parçaları plastik bir torbaya doldurularak polise teslim edilen bir anneniz oldu mu sizin?

Benim oldu!

Annemin diğer oğlu Mehmet İstanbul’dan geldi.

“Annemin ölüsü yerde kaldı, hiç değil adalet yerlerde kalmasın” dedi…


*  *  *


Annem.

Seksen beş yıl yaşadı, kim bilir daha kaç evlat sevecek, kaç torun koklayacaktı.

Bir haziran sıcağının kimsesizliğinde öldü!

Çarşısında, pazarında bilinmeyen bir dilden insanların konuştuğu, dağlarında her türlü eşkıyalığın hüküm sürdüğü, evlerini topların, kapılarını korkuların dövdüğü bir şehirdendi.

Mahkemesini sakıncalı gördüler.

Devletin ve milletin güvenliği için başka bir ile sürdüler.

Yargılama üç yıl sürdü.

Üç koca yıl!

Bu süre zarfında mezarında otlar bitti annemin. Aylar geçti, mevsimler değişti, başucunda rengârenk kuşlar acı acı ötüştü durdu. Annemin etleri çürüdü, toprağa karıştı, kemiklerini börtü böcek bürüdü.

Zavallı annem!

Mahkemesi devam ederken hemen her gün; yeniden ve yeniden öldü.

Hâkim, “sanık iyi halli çıktı” dedi, 18 bin 200 lira ceza verdi, ödemesini 24’e böldü.

Adı Pakize Hazar’dı, Kürt’tü ya da Türk’tü; fark eder miydi?

Aslında Zaza’ydı; Liceliydi.

Bir şehrin terk edilmiş yalnızlığındaydı.

Taksit taksit öldü.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/taksit-taksit-olum,29077