T24 | 25 Kasım 2017
“Belki bize en yakın
şey ölüm ancak bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devami
edeceğiz” /Maria
Tarih 11 Ocak 1937.
Küba’nın doğusunda bir ada. Bu adanın ancak yarısından biraz
fazlasına sığabilmiş bir ülke; Dominik Cumhuriyeti.
Ülkenin başkenti Santo Domingo’da sıradan bir gün. Avenida George Washington Caddesi
üzerinde hararetli, gri bir kalabalık toplanmış.
Dominik’in tartışılmaz, büyük liderini onurlandırmak üzere,
mimar Alfredo González Sánchez
tarafından tasarlanmış Obelisco Macho
(Obelisk of Santo Domingo) anıtının açılışı yapılmaktadır.
Bayraklarla süslenmiş, 40m yüksekliğindeki bu görkemli anıtın önünde toplanmış ihtişamlı kalabalık, bando müziği eşliğinde “büyük şef” lakaplı, diktatör Rafael Leonidas Trujillo’ya saygılarını sunmaktadır.
Bayraklarla süslenmiş, 40m yüksekliğindeki bu görkemli anıtın önünde toplanmış ihtişamlı kalabalık, bando müziği eşliğinde “büyük şef” lakaplı, diktatör Rafael Leonidas Trujillo’ya saygılarını sunmaktadır.
* * *
Hava karanlıktır. Bir araç, ağaçların kapattığı yolda kıvrıla
kıvrıla yol almaktadır. Aracın içinde, biri sürücünün yanında, diğer ikisi arka
koltuklarda olmak üzere üç kadın vardır. Sürücü başını yana çevir, “bir kaza nedeniyle yol kapalı, başka bir
yoldan gideceğiz” der, ana yoldan ayrılırlar. Bir süre, başkaca hiçbir
aracın gözükmediği, ormanın içindeki bozuk yoldan sarsıla sarsıla yol alırlar.
Neden sonra sürücü, ıssız, yabani çalılıklarla dolu bir yerde aracı durdurur. Bakışlarına
sinmiş, korkuyla karışık tedirginlik hali, kadınların gözünden kaçmaz.
Birden, arkadan gelen başka araçların farlarıyla ortalık
aydınlanır. Artarda gelen silah sesleri duyulur, silahlı adamlar peydahlanır.
Kadınları araçtan indirirler. Bir anda kendilerini galiz küfürler eden, kaba, küstah
bir insan güruhunun arasında, hoyrat bir itiş kalkış içinde bulurlar. Sebepsiz
nefretlerini, elleri arkadan bağlanmış üç kadının üzerine boşaltmaya başlarlar.
İçlerinde, biraz önce aracı kullanmakta olan sürücü de bulunmaktadır. Kadınların
üzerinde sınadıkları sadece odun, dipçik, demir ve kandan ibaret bir acı değildir.
Bambaşka bir kötülük daha akmaya başlar bedenlerine onların. Tarihsel olarak
kadın sınıfının üzerinde, başka ve hiç de yabancı olmayan bir erk tarafından
sayısız kez tekrarlanmış bir melanetin tezahüründen başka bir şey değildir bu; o
kadar menfur, erkeksi, sinsi… Böylece, oradayken kanatılır üç kadının ruhu, bir
kez daha kirletilir kadın ırkının asaleti…
Ertesi gün gazetelerde bir haber yayınlanır. Kazayla uçuruma
yuvarlanmış bir aracın içinde bulunan üç kadının cesetleri taşınmıştır
manşetlere...
* * *
Mirabel kardeşler |
Bunun nedenini, beş yüz yıl öncesinde, kendine yeni
sömürgeler arayan "ortaçağ uygarlarının" keşfettikleri zenginlikler
üzerinden yarattıkları devasa bir imparatorlukta aramak doğru olsa gerek.
Kendi yarattığı egemenlik alanını bütün bir Latin Amerika’ya
yaymaya çalışan ve bulaşmadığı toprak, karıştırmadığı ülke kalmayan ABD’nin
Latin coğrafyasındaki daima kanla zuhur etmiş marifetidir bu.
Yapılan darbeler, dış müdahaleler, açık/gizli silah
satışları, Latin halkların başkaldırılarına yönelik gerici, dikta rejimlerin
desteklenmesi…
Bunlardan biri de Küba’nın hemen yanı başında, Dominik
Cumhuriyeti’nde yapılan askeri darbeye olan desteğidir ABD’nin.
1930 yılında Rafael Trujillo liderliğinde yapılan ve otuz
bir yıl süren kanlı diktatörlük rejimi boyunca demokrasi askıya alınmış, elli
bin kadar insan ölmüş ya da kaybedilmiş, hırsızlık ve yolsuzluklar almış başını
yürümüş; hak ve özgürlüklerden eser kalmamış, yandaş bir basın oluşturan
diktatörün kendine yakın burjuva sınıfına tanıdığı sınırsız olanaklarla, halk
için cehenneme dönen ülke, bir avuç aristokrat elit sınıf için cennet haline
getirilmişti.
Tarihteki çoğu diktatörün yaptığı gibi kendine “şef” denilmesinden haz alan Trujillo,
ülkedeki şehirlerin, dağların, stadyumların isimlerini kendi adıyla
değiştirmiş, bir çok yeni tesisine kendi adının verilmesini sağlamıştı.
Kadınlara düşkünlüğü ile de bilinen diktatörün, düzenlediği
bir partide cinsel yakınlık gösterdiği bir kadından, beklediği ilgi yerine
okkalı bir tokat yemesi, sonradan bütün dünyaya da mal olacak bir dolu politik,
sosyal ve dramatik olayın da başlangıcı olacaktır.
Bir ülkenin diktatörünü, şehrin en gösterişli salonundaki
bir baloda, hükümran bir aristokrat sınıfının gözü önünde aşağılayan, Salcedo şehrine bağlı Ojedengua köyünde, varlıklı bir ailenin
dört çocuğundan bir olarak dünyaya gelen Minerva
Mirabal adlı, 23 yaşındaki devrimci bir kadındır.
Katolik bir yatılı okulunda, iyi bir eğitimle yetişen dört
kız kardeşten biri olan Minerva’nın bu onurlu tavrı, ertesi gün, kendisin
ane-babasıyla birlikte hapse girmesiyle anında cezalandırılır…
Bu olaydan sonra, diktatörün kılıcı bütün ailenin üzerinden
hiç inmeyecektir. Dominik cehenneminde, eşleri ve ailesiyle birlikte zaten yeterince
politikleşmiş olan Mirabalların bütün bireyleri bu baskıdan nasibini alacaktır.
Tekrarlanan hapisler, eğitimlerindeki engelleme ve güçlükler, sıkı polis
takibi; gözaltı ve tutuklamalar, işkencede alınan hasarlar… Tüm bunlarla
yetinilmeyip, ailenin ev ve arsalarına el konulması…
Mirabel Kardeşler Müze evi, Salcedo |
Diktatörlüğün bu baskıları, kız kardeşleri 14 Haziran Devrim Hareketi adlı
Trujillo karşıtı bir yeraltı hareketinde faaliyet göstermelerine yol açar. Bir
süre sonra da üç kız kardeş; Minerva
(d.1926), Maria (d.1935) ve Patria (d.1924), Clandestina
isimli bir direniş örgütün kurucuları arasında yer alarak faşist rejime karşı
güçlü bir halk hareketinin doğmasını sağlarlar.
Kardeşlerin en politik olanı, hukuk eğitimi almış olan
Minerva’dır. Bu üç kardeşten birinin kod adının “Kelebek” olması, onların, ülkelerinde ve dünyada “Kelebekler” adıyla efsaneleşmesine
neden olacaktır.
Artan rejim baskısı, kelebeklerin kanat çırpışı, dalga dalga
büyüyen halk hareketi, çılgına dönen bir diktatör ve giderek trajik bir
belirsizliğe doğru hızla sürüklenmekte olan bir ülke.
2 Kasım 1960’taki konuşmasında “Bu ülkede iki tehdit var: Kilise ve Mirabel Kardeşler” diyen
diktatör Trujillo, adeta özgürlük ve demokrasiden kopmuş kanlı bir rejimin daha
nelere yol açabileceğinin işaretini verir gibidir.
* * *
Mirabel Kardeşler Müzesinin bahçesindeki üç kardeşin mezarı |
Bir akşam üstüdür.
İki hafta önce kendileri de gözaltına alınmış ve serbest
bırakılmış olan Mirabel Kardeşler, hapishanedeki eşlerini ziyaret etmişlerdir.
Cezaevi çıkışı, nöbetçi kulübesinin önünden geçip bir
taksiye binerler. Kardeşlerden biri ön koltuğa, diğer ikisi arka koltuğa geçer,
gidecekleri yeri söylerler.
Hava, griden karanlığa dönmektedir.
Sürücü, koltuğunu düzeltir, dikiz aynasını yoklar, yola
koyulur.
Bir süre sonra kocaman, yaşlı ağaçların kapattığı yola
girecek, kıvrıla kıvrıla yol almaya devam edeceklerdir.
Takvim yaprakları 25 Kasım 1960’ı göstermektedir.
Maria 24, Minerva 34, Patria ise 36 yaşındadır.
Üç kız kardeşin son görüldüğü andır bu.
* * *
Obelisco anıtı |
8 Mart 1997.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bir anıtın önü.
Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti Santo Domingo’nun Avenida
George Washington Caddesi’ni renkli bir kadın kalabalığı doldurmuştur.
Obelisco Macho anıtı
önünde kadınlar hep bir ağızdan Bread
& Rose (Ekmek ve Gül) şarkısını söylemektedirler.
Daha önceden Obelisk
anıtı, Elsa Nuñez tarafından söylenen
“A Song to Liberty” şarkısı (Özgürlük İçin Bir Şarkı) eşliğinde rengârenk
resimlerle boyanmıştır.
Dominikli kadınların, diktatörlüğe karşı mücadelesine bir
saygıyıı ifade etmek üzere anıtsal bir yapıta dönüştürülmüş obeliskin üç
yüzeyindeki devasa resimlerde, üç kadın figürü yer almaktadır.
Bunlar, Dominik diktatörü Trujillo’ya karşı mücadelenin
özgürlük kelebekleri Mirabal Kardeşler’den
başkası değildir; Patria, Minerva ve
Maria.
Bir zamanlar, bir diktatörün kötülüklerini örtmek üzere
dikilmiş olan bu anıt, bu kez diktatörlüklere ve şiddete karşı kadın mücadelesinin
sembolü olarak bütün dünyaya gülümsemektedir.
* * *
Obelisco Macho, Avenida George Washington Caddesi |
Bugün 25 Kasım 2017.
Mirabel kardeşlerin ölümünün 57.yıldönümü.
Bundan 57 yıl önce, Dominik’te üç kelebek kanat çırpmış, dünyanın
dört bir tarafında milyonlarca kelebeğin kanat sesleri onları izlemiştir.
1981 yılında Kolombiya'nın başkenti Bogota'da 1. Latin Amerika ve Karayipler Kadınlar
Kurultayı’nda Mirabel Kardeşler’in
öldürüldüğü 25 Kasım, "Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan
edilmiş, 1999'da da Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu kararlarıyla bu karar tescil edilmiştir.
Bugün, bu üç özgürlük kelebeğinin açtığı yoldan yürüyen kadınlar
İstanbul’da, Atina’da, Paris’te, Dominik’te ve dünyanın daha birçok şehrinde, kadına
yönelik şiddete, işkenceye, cinsel saldırıya karşı “baş eğmemek” üzere, “kız kardeşlik” ruhuyla alanlarda
olacaklar.
Kalbim onlarla ve onların çiçekler kadar renkli, güvercinler
kadar ürkek, çocuklar gibi heyecanlı ve kelebekler kadar özgür ruhlarıyla beraber...
Eminim ki daha nice yıllar, Avenida George Washington’daki
Obelisk anıtı, üzerinde taşıdığı kelebekleriyle, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele’nin sanatsal bir
anıtı olarak dünya kadınlarını selamlamaya devam edecektir.
Eminim ki kelebekler özgür olduğu sürece, dünya daha az
cinsiyetçi, daha çok şiddetten ve istismardan uzak, daha yaşanası, daha da
güzel olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com