T24 | 25 Ekim 2017
14 Ekim, Ankara. Yerde üç insan. Biri 75 yaşında bir kadın,
diğeri tek kollu bir adam, topu topu üç insan! İşlerini geri istedikleri için
oradalar. Kalabalık bir kolluk gurubunun arasındalar. Birbirlerine sarılmışlar,
acı içinde kıvranıyorlar.
Başlarında, onlara sanki bir haşere, bir böcek muamelesi
yapan devletin kolluk görevlileri. Birinin elinde biber gazı tabancası, yerdeki
üçünün üzerine püskürtüyor.
Duruşunda öyle bir rahatlık var ki, yaptığı işi öylesine
kanıksamış ki. İnsanın tüylerini diken diken eden bir kanıksanmışlık hali bu! Sanki
elindeki gazı üç insana değil, üç hamam böceğine sıkıyor! Başına başına, yüzüne
yüzüne, gözüne gözüne püskürtüyor! Dur diyen yok, soru soran yok, müdahale eden
yok…
Yerdekilerin dehşet içinde oldukları anlaşılıyor; mideleri
yanıyor, gözleri acıyor, inliyorlar. Elleriyle, kollarıyla başlarını korumaya
çalışıyor, birbirlerine tutunmaya, birbirlerinden güç almaya, bir sonraki güne
sağ çıkmaya çabalıyorlar. Sıkılan gaz öylesine yoğun ki, üstleri, başları,
ceketleri kimyasalla köpük köpük…
Ben sadece görevimi yapıyordum!
İkinci dünya savaşı bittiğinde, Almanya’daki Nazilerin
işlediği insanlık suçları yargılanmaya başlar. Bir dönemin zalimlerinin,
muktedirlerinin, işkencecilerinin mahkemelerdeki savunmaları hep aynıdır.
İşlediği suçların korkunçluğunu, acımasızlığını unutan sanıklar hep aynı
savunmayı yaparlar:
“Ben sadece görevimi
yapıyordum!”
Benzer savunma, dünyada emir komuta zinciri içinde
gerçekleşen çoğu suçun failleri tarafından da yeri geldikçe kullanılır.
Türkiye’de de 1960, 1971, 1980 darbelerinin failleri, 90’lı
yıllarda köylerin yakılarak boşaltılması; tüm bu fiillerde rol alanlar; hatta
15 Temmuz darbe girişiminin içinde bulunanlar… Hepsinin savunusu aynıdır. Hep üstlerden
emir almışlardır:
“Ben sadece görevimi
yapıyordum!”
Milgram Deneyi ve itaatin ölçüsü
Otorite ve güç. İtaat ve uyum. İnsanoğlunu biat etmeye iten
nedir? Birey, hangi durumda otoriteye itaat eder? Verilen bir buyruğu aklın,
vicdanın, bilimin süzgecinden geçirmeden nasıl uygulayabilir?
Bunu araştırmak için yapılan ve muhtemelen çoğunuzun bildiği
ünlü Milgram Deneyi vardır. Aslında Milgram Deneyi, aynı konudaki bir
deneyler dizisinin genel adıdır.
Nazi
Almanya’sındaki savaş suçlularının yargılamalar esnasında “Ben sadece
görevimi yapıyordum!” savunması Milgram’ı
bu deneyi yapmaya itmiştir.
Milgram, yaptığı deneyle insanların
otorite karşısındaki tutumlarını ölçmeyi amaçlamıştır.
Deney, 1961 yılında ABD’nin Yale Üniversitesi’nde Stanley
Milgram tarafından uygulanır. Her katılımcı için bir saat sürecek deneyde
çeşitli sosyal statülerden 40 denek yer alacaktır. İçlerinde ilkokul mezunları
da vardır, doktorasını yapmış olanlar da.
İtaatkârlık üzerine bir sosyal psikoloji deneyidir bu. Her
deneyde iki denek yer alır. Deneklerden biri bunun bir deney olduğunu bilir,
diğeri ise bilmez. Bunun bir deney olduğundan habersiz olan kişi hileli bir
şekilde öğretmen olarak seçilir ve deneyi tamamlamasa bile ona günlük 4,5$
ödeme yapılacağı söylenir.
Deney kısaca şu şekildedir; bunun bir deney olduğunu bilen denek
öğrenci rolündedir ve yapacağı her yanlış karşılığında elektrik şoku verilmek üzere
bir koltuğa bağlıdır. Bu öğrenciye, birbiriyle eşleştirilecek şekilde sözcükler
söylenir. Sonradan öğretmen rolünde olan ve bunun bir deney olduğunu bilmeyen
kişi koltuktakine sırayla bu sözcükleri tekrarlar ve karşılığı olan
kelimeyi bulmasını ister.
Öğretmen rolündeki denek, öğrencinin bilemediği her sözcük karşılığında
koltuğa bağlı öğrenciye önünde duran panodan 15 volttan başlayarak elektrik
şokları vermeye başlar. Öğrencinin yaptığı her yanlış için 15 volttan başlayan
elektrik şokları 450 volta kadar çıkacaktır.
Deney gözlemcisi olarak ise beyaz önlüklü, sert görünümlü, duygusuz
yüzlü bir biyoloji öğretmeni seçilmiştir.
Öğrenci her elektrik şokuna maruz kaldığında acılar içinde
kıvranma rolü yapmaktadır. Deney ilerledikçe, elektrik şoklarının büyüklüğü
artar; 75 voltta denek inlemeye, 150 volttan itibaren deneyden ayrılmak için
yalvarmaya başlar. 180 voltta artık dayanamadığını bağırmaktadır.
Gerçekte ise öğrenciye elektrik şoku verilmemektedir. Koltuktaki
kişi tümüyle deneyin bir parçası olarak rol yapmakta, onun rol yaptığını ise
öğretmen bilmemektedir. Öğrencinin acısı arttıkça, öğretmen tereddütler
geçirmekte, ancak deneye eşlik eden gözlemcinin deneye devam etmesi gerektiği
uyarılarıyla deneyi sürdürmektedir. Öğretmenin kimi durumlarda deneyden
vazgeçme aşamasına gelmesi bile, gözlemcinin bütün sorumluluğu üstlendiğini
söylemesi üzerine öğretmen deneye devam etmektedir…
Ankara’da bir Milgram Deneyi mi?
Yerde üç insan. İnsan mı, haşere mi, böcek mi? Tekrar tekrar
bakıyorum fotoğrafa.
Sadece gazı sıkan mı? Diğerleri de girmiş kadraja. Resmi
üniformaları içindeler. Dikkatlice inceliyorum yüzlerini. Ankara’da uygulanan
bir Milgram Deneyi’nin deneklerinin
yüzlerini görür gibi oluyorum. Tıpkı Milgram
Deneyi’nin uygulayıcılarının, kurbanlarına acı çektirirken yaşadıkları
vicdan rahatsızlığına benzer bir şey…
Kim bilir o genç çocuk, kaçıncı kezdir sıkıyor elindeki
biber gazı tabancasını babası yaşındaki insanların yüzüne? On mu, yirmi mi,
elli mi? Yoksa yüz mü?
İşini, ekmeğini isteyen tek kollu bir adamı kim bilir
kaçıncı kezdir ayaklar altında eziyor, kaçıncı kezdir plastik mermi boşaltıyor bedenine?
Emre itaat ederken vicdani değerleriyle çatışıyor mu,
içinden vaz geçmek dürtüsü uyanıyor mu, bilinmez. Belli ki verilen emri yerine
getirmek, otoriteye itaat etmek için oradalar.
Milgram Deneyi’nde
tek bir öğreten tarafından uygulanıyordu. İkinci bir öğretenin varlığı ise itaat
etme duygusunu azaltıyordu.
Oysa ki burada nasıl da kalabalıklar! Sayıyorum; bir, iki,
üç, dört… on üç, on dört, on beş! Tamı tamına on beş üniformalı polis! Bir de
sivil olanlar var. Belli ki onlar da devletin sivil unsurları.
Tek tek bakıyorum yüzlerine, hepsinin yüz hatları soğuk,
bakışları donuk, ifadesiz! Yaptıkları işten memnun görünmüyorlar. Ama
görevliler! Yapmak zorundalar. Verilen emri yerine getirmek üzere orada
bulunuyorlar. Bu yüzden hepsi, otoriteye itaat etmeye hazırlar. Ellerinde güç
var, arkalarında kudret!
Biber gazı, kalkan, akrep, toma; emir, komuta, gözaltı,
mahkeme, hapishane…
Biri olmasa diğeri, diğeri olmasa başkası, o olmasa başka biri…
İtaatin tehlikeleri
Milgram Deneyi’nin
sonuçları mı?
Deney öncesinde deneklerin ancak %1’inin 450 voltluk ölümcül
şoku uygulayacağı öngörüsü hâkimdir. Yapılan anketler bu oranı vermektedir.
Oysaki deney korkunç bir gerçeği ortaya çıkarmış, deneklerin %65 ‘inin 450
voltluk ölümcül elektrik şokunu verebildiği ortaya çıkmıştır. Buna karşılık
öğretmene eşlik eden ikinci bir öğretmenin varlığı ve bunun itiraz etmesi
durumunda bu oran %10 ‘a kadar düşebilmiştir.
Milgram Deneyi, bireylerin
kendi vicdani değerleriyle çelişse bile otoriteye itaat etmeye ne ölçüde
istekli olduklarını ölçme amacını hedeflemiştir. Milgram, sosyal psikoloji çevrelerinde çeşitli etik tartışmalara da
sebep olan araştırma sonuçlarını ilk olarak 1963'te Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisi’ndeki makalesiyle tanıtmış, bulgularını
ise 1974'te yayımladığı Otoriteye İtaat:
Deneysel bir Bakış adlı kitabında etraflıca irdelemiştir. (Bkz.Deney, Kafe Kültür Yayıncılık,
S.Milgram, 2016) Milgram
ulaştığı sonuçları 1974 tarihli "İtaatin
Tehlikeleri" adlı makalesinde özetlemiştir.
İzliyoruz ve susuyoruz
2017 yılının Türkiye’si. Ekim ayının on dördünden bir
fotoğraf. Yerde acı çeken, kıvranan, içi dışına çıkan, kusan, gözleri yanan üç
insan! İnsan mı, haşere mi, böcek mi? O günü de sağ çıkarmak, ölmemek, can
vermemek için çabalıyorlar. Etraflarında görevleri başında polisler. Çoğu resmi
üniformaları içindeler, bazıları sivil. Yeniden bakıyorum yüzlerine, tek tek,
üşenmeden…
Bu işte bir adaletsizlik olduğunun farkındalar. Tıpkı Milgram Deneyi’nde, kurbanlarına her seferinde daha fazla acı çektirirken kendileri
de acı çeken, huzursuz olan denekler gibiler.
İleride sorulursa eğer, belli ki “emir verildi, görevimizi yaptık” diyecekler.
Toplum olarak hep birlikte izliyoruz. Bir şehrin ortasında
deney olmaktan çok öte, hemen her gün yaşanan bu zalimane gerçekliği…
Milgram Deneylerinden birine eşlik eden başsavcı, ancak 180
volta gelince itiraz edebilmişti.
Bakalım toplum olarak biz daha ne kadar izleyeceğiz
Ankara’da yaşanan Milgram Deneyi’ni.
Ve daha ne kadar susacağız?