Yusuf Nazım
T24 | 9 Ağustos 2017
İnsan, esprili olduğu kadar korkunç bir yaratık.
Dünyadaki milyonlarca yıllık evrim sürecinin ortaya
çıkardığı, en zeki canlı olmasının bir sonucu olmalı bu.
İster bir olayı yorumlarken kullandığı kelimeler, sözler ve
anlam bütünündeki inceliklerden olsun;
İster bir savaş makinesinin dişlilerinde, yeryüzüne ölüm
olarak yağarken olsun…
Zeki, esprili ama korkunç…
* * *
9 Ağustos 1945.
İnsan dehasının ürettiği ölüm silahlarından biri olan atom bombasının
Japonya’nın Nagazaki kentine atıldığı gün.
İnsanın, kendi dehasının ürünü bir ölüm makinesi ile mizah
üretme zekâsının bir araya geldiği örnek.
Evet mizah!
Öğretilmiş bir nefretle, öldürme ve yok etme dürtüsünden
espri çıkarabilecek denli insanlıktan uzaklaşan bir eylemsellik.
İster, toprakları işgal edilerek Gazze gibi küçük bir şeride kıstırılmış bir halkın üzerine ölüm
yağdıracak bombalara işlenmiş olsun…
İster, sınır ötesinde komşu bir ülkenin insanlarını öldürmek
üzere kullanılacak füzelerde olsun…
İsterse de, bir şehrin halkını tümden yok etmeyi planlayacak
gözü dönmüş bir canilikte olsun…
Ölümden mizah üretmeyi başarabilecek korkunç bir insan aklı
yaratmış bu dünya.
İsrailli çocukların hayali: Ölü bir
Filistinli
AFP kameramanından 2006 yılına ait bir fotoğraf.
İsrailli çocukların yüzlerinden mutluluk okunuyor.
Onlar, birazdan Güney
Lübnan’daki Hizbullah
hedeflerine ölüm yağdıracak bombaların üzerine mesajlar yazmakla meşguller.
Mesajlardan birinin içeriği şöyle:
"to Nazrala with love from Israel and Daniele"
(Nasrallah’a aşkla, İsrail ve Daniel’den)
Başka bir mesajda ise “Canınız cehenneme” yazıyor…
Birazdan jetler havalanacak ve İsrailli çocuklarının dilekleri, birkaç yüz kilometre ileride, Lübnan topraklarında acıya, kana ve ağıtlara
boğulmuş olarak onlarca Filistinli çocuğunun
canını alacaktır.
19 Temmuz 2016’da Information
Liberation gazetesi bu haberi, İsrailli çocuklar füzelerini 'Aşkla'
imzaladılar başlığıyla verir.
İsrailli yetişkinlerin, Gazze’nin bombalanışını çekirdek
çitleyerek izlediğini biliyoruz. Ancak, o vahşet görüntülerini, ağlayan
insanları, kanlar içinde kalan bebeleri İsrailli büyükler çocuklarına göstermişler
midir, bilmiyoruz.
Ama başka bir şeyi daha biliyoruz.
Bir İsrail televizyonunda, ilkokul çocuklarının Zırhlı
Birlikler Karargahı’nı ziyaretleri gösteriliyor.
Çocuklar ölüm makineleri arasına dağılmış, eğleniyorlar.
Kimi tankın üzerine çıkmış, kimi miğfer takmış tüfekleri inceliyor, kimi el
bombası nasıl atılır, onu öğreniyor…
Muhabirin, "nerede
savaşmak istersin?"
sorusuna, "Gazze" diye yanıt veriyor çocuk. Bir diğeri ise,
asker olunca Lübnan’a savaş açmak istediğini söylüyor.
Son iki soru ile
yanıtları ise daha da ürkünç.
"Hayalin ne?"
diye soran muhabire,
kız çocuğu "ölü bir Filistinli" diye yanıt veriyor.
"Düşman öldürmek
nasıl bir duygu?"
şeklindeki soruyu ise kız şöyle yanıtlıyor:
"Çok mutlu edici.”
“Şehit Yasin Börü”
Yıl 2016.
Büyük devletlerin Suriye sofrasından lokma kapma savaşı hızla devam etmekte.
Radikal İslamcı savaşçılar, Halep’teki Kürtlerin üzerine füze yağdırıyorlar.
Füzelerin menşei malum. Bir dönem Türkiye dâhil birçok
ülkeden silah akıyor bölgeye.
Füzelerin üzerinde yine imzalar var.
Tandık bir isim göze çarpıyor. Bu sefer, 7-8 Ekim 2015
olaylarında Diyarbakır’da öldürülen bir kişinin adına imzalanmış oluyor
bombalar:
“Şehit Yasin Börü”
9 Ağustos 1945, sabaha karşı 03.47 suları.
ABD hava kuvvetlerinin B-29
tipi bombardıman uçağı Bockscar, Tinian adasından havalanır.
Taşıdığı yük 'Şişman
Adam' lakaplı atom bombasıdır!
Bir buçuk metreye, üç metre boyutlarında beş tonluk bir atom
bombası!
Bir ateş topu olarak meydana geldikten milyarlarca yıl sonra
soğuyarak havaya, toprağa, suya dönüşen bu yuvarlak yeryüzünde, okyanuslardaki
ilk mikroorganizmalardan başlayıp tek hücrelilere, oradan sürüngenler ve
memelilere kadar dönüşen doğal yaşam zincirinin son ve mükemmel halkası; insan.
İşte bu kadar gelişmiş, bu kadar uygar bir âdemin ürünü olan
atom bombası.
Medeniyetin ulaştığı bu muazzam seviyede, insan dehasının
yaratmış olduğu son eserlerden biri, mükemmel bir ölüm makinesi.
Şişman Adam’dan Hirohito’ya ikinci
öpücük
Bombanın atılması planlanan hedef Kokura olmasına
rağmen, pilot Charles Sweeney uçağı, hava koşulları nedeniyle senaryodaki ikinci şehir olan Nagazaki’ye yöneltir.
Hedef görüldükten 45 saniye sonra, saat 11.02’de bırakılır Şişman Adam.
Süzülür, süzülür, süzülür…
Nagazaki'ye atom bombasını atan uçak |
Yerden 2000 metre yüksekte patlamaya programlanmıştır o. Bu
benzersiz ölüm makinesi birazdan patlayacak ve insanoğlunun onun içinde depoladığı
ölümü, kızılca bir kıyamet gibi aşağıdaki canlı/cansız bütün hayatın üzerine
boşaltacaktır.
Patlamanın hesapları maksimum kazanç üzerine kurulmuştur. İnsanların
sokaklarda en çok bulunduğu, çocukların çoğunlukla oyun oynadığı, araçların
trafikte en çok bulunduğu saat en verimli saattir. İşte bu saat, en çok sayıda
insanı bu yaşamdan alıp götürecek, bombanın kentin üzerine bırakılacağı saat
olarak planlanmıştır…
İnsan eliyle yaratılmış mükemmel bir ölümdü bu. Modernleşmiş
insan aklının ve zekâsının bu dünyaya armağan ettiği en hızlı, en kolay, aynı
zamanda en acılı ölüm! Devasa bir cehennem ateşi olarak yeryüzüne inecek;
yakacak, eritecek, kavuracak ve yok edecekti.
Hayat, bazen kötü bir şakadan daha ötesiydi.
Patlamadan sonra, ABD uçakları kentin üzerine yüzbinlerce kâğıt parçası atacak bu kâğıtların üzerinde Japonca olarak, atom bombasının etkilerinden nasıl korunulacağı anlatılacaktı.
Büyükler, kahraman, zeki ve kibirli oldukları kadar espriliydiler
de. Atom bombasını kullanan uçağın mürettebatı da öyle. On binlerce insanı bir
anda yakıp kavuracak, buhar haline getirecek Şişman Adam’ın üzerine “Hirohito’ya
ikinci öpücük” yazmışlardı.
Anlaşılıyordu ki, İsrailli çocukların Lübnan’da Nasrallah’a gönderdikleri aşk mesajının
bir benzerini, tam 71 yıl önce ABD, bir atom bombası üzerinde, Japon imparatoru
Hirohito nezdinde bütün Japon
halkına öpücük olarak göndermişti bile.
Birinci öpücükle 140.000 insanın canını almıştı ABD ölüm
makinesi. Bir o kadarını da sakat bırakmış, yine de doymamıştı. Şimdi, bu
ikinci öpücükle 74.000 insanın daha kanına girecek, sonraki ölümlerle birlikte
bu sayı 143.000’e ulaşacaktı.
Savaştı bu…
Çoğu zaman zenginlerin daha iyi yaşadığı, yoksulların ise daha
kötü öldüğü bir ölüm oyunundan ibaretti o.
Öyle bir ölüm oyunuydu ki, ölenlerin sayısı çoğaldıkça, geride
kalanların umutları giderek azalıyordu.
Değişmeyen tek gerçek ise, bütün savaşların canlılarla
başlayıp ölülerle bitmesiydi.
Tüm silahların
yok edildiği, bütün savaşların sona erdiği bir dünya dileğiyle.
Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya kuruluncaya dek savaşlar son bulmayacak ne yazık ki. İnsanlık, mülk sahiplerinin daha çok zenginleşmesi için acılar çekmeye devam edecek. Zenginler mülkünü çoğaltmak için savaşlar çıkaracak, zenginlerin çıkardığı bu savaşlarda yoksullar ölecek. Zira kapitalist-emperyalist sistemin emekçiler için yasası bu: "Barışta benim için üretecek, savaşta benim için öleceksin." Bütün mesele şu ki: Emekçiker, kapitalizmin insanlık düşmanı yasalarını kabullenmeye devam edecekler mi? Yoksa kendileriyle birlikte tüm insanlığı özgürleştirecek olan yeni bir dünya kurma yolunamı girecekler.
YanıtlaSil