T24 / 19 Nisan 2015
Ali Özbay.
Bir engelli, belki akıl sağlığı yerinde, ya da değil; işçi veya işsiz. Ne fark eder, bir insan!
Onu, bedenini bir meydanın ortasında tutuşturmuş, alev almış yanarken gördüm.
Malatya Valiliği’nin önündeydi; elinde bir benzin şişesi, bir çakmak.
Çaresiz sözlere dolanmıştı dili.
Yaşamını kelimelerle özetlemekti niyeti.
Aklının el verdiği, dilinin döndüğünce.
Antideprasan kullanıyor Ali.
Beş yıldır engelli maaşı kesilmiş, borçları var, yiyecek hiçbir şeyleri yok!
Çaresizlik tak etmiş canına, sosyal devlete doğru dönmüş yüzünü, bağırıyor.
Hukuk devleti garibanlar için niye işlemiyor, diyor!
Birazdan, çakacak çakmağını, tutuşturacak bedenini, alevler içinde kalacak her yanı…
Meydanın ortasında zaman hızla eriyor, kelimeler tükeniyor dilinde.
Dediğini yapıyor!
Tereddütsüz tutuşturuyor ateşi eteğinden.
Alevler içinde bir beden; yanık et kokusu, benzin, kesif bir duman…
*
Meydanda meraklı bir kalabalık. Belli ki haber tez ulaşıyor yerine.
Elleri cebinde, birazdan teşrif ediyor pek sayın vali hazretleri.
Yanında özel kalemi, müdürleri, memurları, daha bir sürü zevat.
Cayır cayır yanmaktan son anda kurtulmuş, yaralı bedeniyle yerde sırt üstü yatıyor adam.
Acıdan kısılmış gözleri, benzin ve yanık kokuyor üzeri.
Emin adımlarla yürüyor vali bey meydanın ortasına.
Velhasıl, devletin bekası adına duruma el koymuş gözüküyor.
Eğiliyor, hafif külhanbeyi, yarım ağız işareti, Orta Çağ'dan kalma bir saraylı kibriyle gösteriyor cüretini.
Kim bilir, kaç darbeden beslenmiş, bilmem hangi kanunun kuvvetinden almış gibi görünüyor cesaretini.
Sözcükleri kusar gibi öğürüyor, yerde boylu boyunca uzanmış, yaralı adamın üzerine. Sadaka dağıtır gibi söylüyor sözlerini;
“2000 Lira borcunu ödeyeceğiz, 300 de kira yardımı!”
Sesi tehditkar, parmağını sallıyor!
En yüksek perdeden geçiyor nasihatini.
“Ama” diyor, “adam olacaksın adam!”
Bir engelli, belki akıl sağlığı yerinde, ya da değil; işçi veya işsiz. Ne fark eder, bir insan!
Onu, bedenini bir meydanın ortasında tutuşturmuş, alev almış yanarken gördüm.
Malatya Valiliği’nin önündeydi; elinde bir benzin şişesi, bir çakmak.
Çaresiz sözlere dolanmıştı dili.
Yaşamını kelimelerle özetlemekti niyeti.
Aklının el verdiği, dilinin döndüğünce.
Antideprasan kullanıyor Ali.
Beş yıldır engelli maaşı kesilmiş, borçları var, yiyecek hiçbir şeyleri yok!
Çaresizlik tak etmiş canına, sosyal devlete doğru dönmüş yüzünü, bağırıyor.
Hukuk devleti garibanlar için niye işlemiyor, diyor!
Birazdan, çakacak çakmağını, tutuşturacak bedenini, alevler içinde kalacak her yanı…
Meydanın ortasında zaman hızla eriyor, kelimeler tükeniyor dilinde.
Dediğini yapıyor!
Tereddütsüz tutuşturuyor ateşi eteğinden.
Alevler içinde bir beden; yanık et kokusu, benzin, kesif bir duman…
*
Meydanda meraklı bir kalabalık. Belli ki haber tez ulaşıyor yerine.
Elleri cebinde, birazdan teşrif ediyor pek sayın vali hazretleri.
Yanında özel kalemi, müdürleri, memurları, daha bir sürü zevat.
Cayır cayır yanmaktan son anda kurtulmuş, yaralı bedeniyle yerde sırt üstü yatıyor adam.
Acıdan kısılmış gözleri, benzin ve yanık kokuyor üzeri.
Emin adımlarla yürüyor vali bey meydanın ortasına.
Velhasıl, devletin bekası adına duruma el koymuş gözüküyor.
Eğiliyor, hafif külhanbeyi, yarım ağız işareti, Orta Çağ'dan kalma bir saraylı kibriyle gösteriyor cüretini.
Kim bilir, kaç darbeden beslenmiş, bilmem hangi kanunun kuvvetinden almış gibi görünüyor cesaretini.
Sözcükleri kusar gibi öğürüyor, yerde boylu boyunca uzanmış, yaralı adamın üzerine. Sadaka dağıtır gibi söylüyor sözlerini;
“2000 Lira borcunu ödeyeceğiz, 300 de kira yardımı!”
Sesi tehditkar, parmağını sallıyor!
En yüksek perdeden geçiyor nasihatini.
“Ama” diyor, “adam olacaksın adam!”
*
Dilin kemiği var mı ki?
Şimdi sormazlar mı sana ey vali;
Bir nasihat kaç para eder sence?
Sadaka niyetine verdiğin paraya değer mi büyük insanlık?
Sordun mu vicdanına, kendini ateşe verecek denli insanı canından bezdiren nedir?
Hangi kaderin insanoğluna reva gördüğü bir ateştir bu?
Ölçtün mü, sence kaç öğüne bedeldir yerde sürünen bu çaresizlik ey vali?
Biliyorum, çoğu kez rakamlardan ibarettir ölüler, yüksek makamlara bildirilmek üzere nezdinizde.
Seni, geçenlerde Yalova’da bir öğretmeni katlederken gördüm!
Resim aynıydı, suretin de tanıdık.
Dünya âleme ibretlik kalmıştı, Halil Serkan öğretmeni ölüme gönderen sözlerin vali!
Seni bilirdik, hep aynı devlet sofrasında büyümüştü kibrin.
Kim bilir hangi usulsüz kararnamenin ürünüydün sen.
Baksanız kendi suretinize, hep aynı kalıptan çıkmış, aynı süzgeçten süzülmüş gibiydiniz.
Yaşam mücadelesinde yolu kapınıza düşmüş hastanın eline, ilaç yerine harçlık sıkıştırma haliniz gibiydi cümle ahvaliniz.
Yurttaşı gavat diye görürdünüz bazen.
Beğenmediniz mi, emredip huzura çağırmanız adettendi, ne de olsa, ananı da al git, diyen bir neslin ahbabıydınız.
*
Malatya Valiliği.Şimdi sormazlar mı sana ey vali;
Bir nasihat kaç para eder sence?
Sadaka niyetine verdiğin paraya değer mi büyük insanlık?
Sordun mu vicdanına, kendini ateşe verecek denli insanı canından bezdiren nedir?
Hangi kaderin insanoğluna reva gördüğü bir ateştir bu?
Ölçtün mü, sence kaç öğüne bedeldir yerde sürünen bu çaresizlik ey vali?
Biliyorum, çoğu kez rakamlardan ibarettir ölüler, yüksek makamlara bildirilmek üzere nezdinizde.
Seni, geçenlerde Yalova’da bir öğretmeni katlederken gördüm!
Resim aynıydı, suretin de tanıdık.
Dünya âleme ibretlik kalmıştı, Halil Serkan öğretmeni ölüme gönderen sözlerin vali!
Seni bilirdik, hep aynı devlet sofrasında büyümüştü kibrin.
Kim bilir hangi usulsüz kararnamenin ürünüydün sen.
Baksanız kendi suretinize, hep aynı kalıptan çıkmış, aynı süzgeçten süzülmüş gibiydiniz.
Yaşam mücadelesinde yolu kapınıza düşmüş hastanın eline, ilaç yerine harçlık sıkıştırma haliniz gibiydi cümle ahvaliniz.
Yurttaşı gavat diye görürdünüz bazen.
Beğenmediniz mi, emredip huzura çağırmanız adettendi, ne de olsa, ananı da al git, diyen bir neslin ahbabıydınız.
*
Önünde bir meydan.
Yerde yarı yanmış bir insan.
Başında kalabalık; valilik erkânı, danışmanlar, korumalar.
Ütülü takım elbisesi içinde kendini adam olmuş sayan bir zat-ı muhterem!
İhtişamla yürüyor. Kendini bir şey yerine koymaktan gayet de memnun görünüyor.
Alışıldık bir manzara, bir yerlerden tanıdık geliyor bu tarz.
Nasıl bir hayat okulundan geçmiş, kim bilir hangi kapılarda el pençe divan durmuş?
Muktedirden beter bir kibirle eğiliyor üzerine yaralının.
Etlerinin yanık kokusunu içine çekerek adam olacaksın, diye kükrüyor vali hazretleri, adam!
*
Ali Özbay.
Belli ki adam olamamış.
Hayatında bir kez olsun duvarları, altın kaplama mozaikten hamamlar görememiş, varaklı süslemeleriyle tavanların altında hiç yürümemiş, pirinç kaplı odalarda uyumamış.
Belki de Tanrısı sınamak istemiş onu; altın yaldızlı saunalarda yıkanamamış, yüzlerce dolarlık bardaklardan organik beyaz çay içememiş, buhar odalarında gençleşip, ultra lüks süitlerde kalamamış, bin odalı saraylarda hayal bile kuramamış!
Öyle ya, bu ülkede adam olmak kolay değil!
Kıssadan hisse; yani bizim Ali Özbay adam olamamış!
İşte bu yüzden olsa gerek, valinin geçilmiyor tafrasından.
Böyle buyuruyor hazretleri, aldığı güçle devletinin en yüce katından:
“Adam olacaksın” diyor, “adam!”
Bir de parmağını sallıyor.
Kesif bir duman bulutu yükseliyor.
Her yan benzin, ateş ve kir.
Ağır ağır dağılıyor kalabalık.
Vahim bir sessizlik, bir çığlık olup kanıyor.
Yanık et kokusu siniyor üzerimize.
@yusufnazim
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/adam-olmak,11708
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com