11 Aralık 2012 Salı

İçinden hayat geçen yolculuklar

İbrahim Ekinci
Dünya Kitap Eki, Aralık 2012
KIZAK /İçinden hayat geçen yolculuklar

       Kızak, farklı gazete ve edebiyat dergilerinde deneme yazıları çıkan Yusuf Nazım’ın Evrensel Basım Yayın’dan çıkan ilk öykü kitabı. Sunuş metnini, Adnan Özyalçıner, arka kapak yazılarını da Cezmi Ersöz ile Erdoğan Aydın’ın yazmış olduğu Kızak, dokuz öyküden oluşan bir kitap.



       Yazar, sonbahar hüznündeki anıların dehlizlerinden geçirerek, çoğu zaman bahar tazeliğinde bir umutla noktalanan yolculuklara götürüyor okuyucuyu. Kızağıyla çıktığı bu yolculuğun ilk durağında, okuyucuyu satırların içine bir mıknatıs gibi çeken, bir şekilde kendi çocukluğundan da bir şeyler yaşamasına neden olan ve adını kitaba veren bir öyküyle çıkıyor karşımıza.


       Güneyin uçsuz bucaksız pamuk ovalarında, yer fıstığı tarlalarında, portakal bahçelerinde yaşanan bir çocukluktan; karın, kışın ve zemherinin eksik olmadığı bir coğrafyaya dönüş… Zemheride, bir mart gecesinde, içinde leğen dolusu çamaşırların yıkanmış olduğu bir odanın, sıcak ve sabun kokulu buğuları arasında kaybolan hayaller... Pek de uğurlu gelmeyecek olan ayazın ve zemherinin topraklarında yarım kalan bir çocukluk. Nesneler dünyasının yokluk ve yoksunluk içerisindeki insan hayatında edindiği yer ve buna karşılık, cefayla, göz nuruyla ve çilekeş bir emekle yaratılmış değerlerin çocuk dünyasındaki karşılığı. Bu karşılığın, satırlar sona ererken okuyucuyu göğsünde koca bir düğümle baş başa bırakan duygu dolu hikâyesi.

       Kızak’ın çıktığı yolculuğun bir diğer durağı “Koko”… Topraklarının, kendilerine haram edildiği bir coğrafyadan koparak, büyük kentin varoşlarına sığınan hayatların sarsıcı ve sıra dışı hikayesi anlatılıyor “Koko” adlı öyküde. Sıvasız evlerinin kırmızıdan kahverengiye bir renk cümbüşü oluşturduğu, sokaklarında yoksulluğun beni gör dediği kenar mahallelerin 1980 sonrası yıllarının hikâyesi. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası toplumsal muhalefetin bastırılması, siyasal özgürlüklerin yok edilmesi, toplumun geleceğe olan inancını yitirmesi, kaybolan umutlar… Doğuda yaşanan bir kimlik savaşı, boşaltılan köyler, işlenen cinayetler, köklerinden koparak savrulan hayatlar; sürgün ve göç yılları… Toplumsal hareketlerin cunta yıllarından sonra yeniden siyasalaşmaya ve güç bulmaya çalıştığı bir dönem… Tüm bunlar Koko’nun arka planının öğeleri.

       Sözcüklerin “k” ile başlayanlarıyla arası hiç iyi olmayan yufka yürekli Koko’nun,
kışın soğuk ve yağmurlu günleriyle, akşam üstlerinin vazgeçilmez durağı olan bir varoş kahvehanesinden başlayan ve eskimiş yüzleri, dökülmüş sıvaları, solmuş badanalarıyla evlerin utangaç utangaç dizildiği daracık bir sokakta sinsi bir ölümün eliyle sona eren hüzün dolu hikayesi.

       Gerçekte yaşamış mıydı Koko? Böyle biri var mıydı? Öyküyü bitirdiğinizde ilk soru bu oluyor. Son on yılların Türkiye’sinin toplumsal gerçekliğini yakından tanıyanların bu soruya “evet” diyesi geliyor.

       Kızak’la koyulduğumuz yolculuk, “Yağmur Saçlı Gece” de geçen bir öyküyle devam ediyor. Okurken, belleğimizin sisler ülkesinde kalmış perdesi yavaş yavaş aralanıyor. Satırlar, 1990’lı yılların yargısız infazlarından bir tanesine sürüklüyor okuyucuyu. Yıllar öncesinde, anılar dehlizinde kalmış bir gecenin kandan, acıdan ve ihanetten ibaret yüzünün, bir çocuğun dehşetle büyümüş cam küresi gözlerine püsküren ifadesiyle tanıyoruz ölümü. “Yağmur Saçlı Gece” adlı öykünün şiir gibi akışı ayrı bir okuma tadı kazandırıyor öyküye.

       Ülkemizin son çeyrek yüzyıla damgasını vuran Kürt coğrafyasındaki alt üst oluşun fotoğraflarını da görmek mümkün Kızak’ta; yaklaşık otuz yıldır süren bir savaşa ilişkin yaşadığımız toplumsal travmanın öyküleri, “Sessizdi Oranın Çığlıkları”, “Pirinç” ve “Çıplak” öyküleriyle okuyucuya ulaşmakta.

       Yazar için temel olan hayatın yol göstericiliği, “Torba”, “Düğme” ve “Bu işyerinde grev var” adlı öykülerde daha belirgin olarak gözüküyor. Gizemli anlamını çok küçük şeylere borçlu bir hayatın esrarlı tanıklığıdır bu. Doğa, bu anlamda hemen hemen tüm öykülerde canlı bir varlık olarak yerini almakta, yaşananların bir parçası gibi rol üstlenerek adeta yaşanacak olanların da habercisi olmaktadır. Olağanüstü betimlemelerle olan bitene tanıklık eden doğa, öykülerin bir parçası olarak tıpkı bir resim gibi okuyucunun gözleri önünde canlanıyor.

       Günümüzde, nitelikli kitap okurunun sayısı giderek azalmakta. Kızak, geçmişle gelecek arasında gidip gelirken hayattan almayı unuttuğu tatları yeniden keşfetmek isteyenler için bir okuma zevki sunuyor. Çoğu zaman büyük bir aşkla bağlı oldukları hayatın öteki yüzünü merak edenler ve bahar tazeliğinde bir geleceğe olan özlemlerini koruyanlar için bir çırpıda okunacak, içinden hayat geçen yolculuklara dair bir kitap.

Evrensel Basım Yayın
Ekim 2012, 128 sayfa
2.hamur, Türkçe
 



1 yorum:

  1. Tek kelimeyle müthis bir kitap...Inanirmisiniz kitap cabuk bitmsin diye hergün bir hikaye okuyorum...Yusuf Nazim´i yazilarindan tanidigim icin gercekten begenerek okuyorum ve kaleminin gücünü de bildigimden yavas okuyorum ki bitmesin...Özellikle hikaye kahramanlari Araf ile Koko tek kelimeyle olaganüstü,hele o Araf sanki büyümüs de kücülmüs,bir cocuk nasil bilge olur o yasta hayran kalmamak elden degil.Ya Koko olaganüstü bir yapiya sahip...Ama öldügüne cok üzüldüm...gercekten Koko´nun romani yazilmalidir derim...Dedim ya kitabi cabuk bitmemesi icin yavas okuyorum.Onun icin yarisina geldim.Bu yorumum da yarisi icindi...Dahasi gelecek bekleyin...

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com