20 Nisan 2024 Cumartesi

Edebiyatın savaşa karşı direnişi

Yusuf Nazım
T24 | 20 Nisan 2024

15 Kasım 2023, ABD’nin New York şehri.

Tarihi Manhattan bölgesinde yer alan, New York’un simgesel binası Cipriani Wall Street’deki balo salonu seçkin bir edebiyat topluluğunu ağırlamakta.

Greek canlandırma mimarisinin görkemli örneklerinden olan binanın, yüksek tavanları üzerindeki muhteşem Wedgwood kubbesi altında toplanmış kalabalık şöyle bir dalgalanır.

74. Ulusal Kitap Ödülleri töreni için gelenler arasında kurmacanın, kurgu dışının, çocuk ve tercüme edebiyatının ustaları bulunmaktadır.

Medya şirketleri önceden aldıkları bir duyum üzerine törene katılmamıştır. Ancak, bir zamanlar dünyanın tek siyah milyarderi olan, 20. yüzyılın en zengin Afrikalı-Amerikalısı, Forbes dergisine göre 2,7 milyar dolarlık servetiyle Oprah Winfrey, gözleri şaşkınlıkla açılmış, burada ne arıyorum der gibi bakışlarıyla sahnedeki konuşmacıyı dinlemektedir.

Sunucu elindeki bildiriyi okumaya devam eder:

"Finalistler adına, Gazze'de devam eden bombardımana karşı çıkıyoruz ve başta çocuklar olmak üzere Filistinli sivillerin acil ihtiyaçlarının karşılanması için insani bir ateşkes çağrısında bulunuyoruz. Antisemitizme, Filistin karşıtlığına ve İslamofobiye eşit derecede karşı çıkıyoruz; tüm tarafların insanlık onurunu kabul ediyoruz ve daha fazla kan dökülmesinin bölgede kalıcı barışı güvence altına almak için hiçbir işe yaramayacağını biliyoruz."

Konuşmacı, kısa öykü ödülü adayı Aaliyah Bilal’dir ve bildiriyi beş kategoride yapılan yarışmanın 25 finalisti adına okumuştur. Apaçık ki, edebiyatın savaşa karşı kendi onurunun yanı sıra insanlığı savunmak adına itirazıdır bu.

15 Kasım 2023 Amerika 74. Ulusal Kitap Ödülleri töreni 

Gerçekte istenilen, son derece basit ve insani bir gereksinimdir; başta çocuklar olmak üzere sivillerin ölmemesi için insani bir ateşkes…

Ne var ki salonun dışında, İsrail’in yürüttüğü vahşi savaşa göz yuman, sessiz kalan ya da açıktan destek olan ana akım medya kuruluşları, dev prodüksiyon şirketleri ve televizyon yapımcılarından oluşan başka ve yüksek sınıfın temsilcileri edebiyatın bu itirazına diş bilemekle meşguldür. Toplantı sponsoru Zibby Media desteğini çekmiş, diğer sponsor Ayın Kitabı Vakfı ise desteğini sürdürürken törene katılmayı reddetmiştir.

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırımın en büyük ortağı olan Amerika’nın kalbinde atan, edebiyatın vicdanı olmuştur. Bir bakıma edebiyat savaşa karşı başkaldırmıştır.

Savaşların, soykırımların, işgallerin karşısında edebiyat

Edebiyat çağlar boyunca savaşa karşı hep barıştan ve yaşamdan yana tutum almıştır.

1943 yılında Nazi işgali altındaki Fransa üzerine, İngiliz uçaklarınca bırakılan kâğıtların üzerinde bir şiir yazılıdır. Aşkın ve devrimin şairi olarak bilinen Paul Eluard’ın ey özgürlük şiiridir bu. Paris’teki Nazi işgaline karşı şiir direnmektedir.

Paris’in semalarından, kentin üstüne şiir yazılı kâğıtlar yağarken, şehrin yeraltında ise başka bir direniş sürmektedir. Nazilere karşı sabotaj ve suikastlar yapan, işgalcilere umulmadık zararlar veren, demiryollarını havaya uçuran bir yeraltı direniş örgütüdür bu. İspanyol, Polonyalı, Macar, İtalyan, Roman ve Fransız direnişçilerden oluşan partizan birliğinin adı Stalingrad Müfrezesi’dir. Bu direniş birliği, başında bulunan Ermeni şairden dolayı Manukyan Müfrezesi olarak da anılır. Misak Manukyan Adıyamanlıdır ve işgal topraklarında şiir, şairiyle birlikte savaşa karşı direnmektedir. Müfreze’nin ileri gelen 23 üyesi, 1944 yılı Şubat’ında, Paris’in Mont Valerien tepesi eteklerinde, kurşuna dizilerek idam edilse de, Paris’in işgalden kurtarılmasında Manukyan direnişçilerinin büyük katkısı olmuştur.

Savaşa, işgale ve soykırımlara karşı edebiyatın tutumu bütün yeryüzü topraklarında daima cesur olmuştur. 

Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Jean Edern Hallier,
1970'te La Cause du Peuple'ı dağıtırken

Fransız filozof ve romancı Jean-Paul Sartre’ın, kendi devletinin Cezayir işgaline karşı tereddütsüz tavrı akıllardadır. Onun, devlet baskısına karşı, Paris’in sokaklarında yasaklanmış bir dergiyi dağıtırken çekilmiş fotoğrafı, edebiyatın tarihe bıraktığı onurlu bir anıt gibidir.

Fransız komünist şair, denemeci ve roman yazarı Luis Aragon, ülkesinin en büyük çağdaş ozanı olarak anılır. Onun, Almanların Fransa’daki işgaline karşı tutumu cesurcadır. O, sadece şiirleriyle, denemeleriyle, romanlarıyla direnmekle yetinmez, bizzat gizli direniş örgütüne katılır, işgal savaşına karşı mücadele eder.

İspanyol Federico García Lorca; şair ve oyun yazarı, aynı zamanda ressam, piyanist ve besteci. Özgürlük, ruhunda vazgeçilmez bir alışkanlıktır onun. Franko’nun faşist diktatörlük kurma çabalarına karşı katıldığı İspanya İç Savaşı’nda öldürülür.

Alman şiiri ve tiyatrosunun en önemli isimlerinden Berthold Brecht, Şili’de halkın şairi Pablo Neruda, kendi ülkemizin topraklarında yetişen dünya şairi Nazım Hikmet, Yaşar Kemal ve daha nice edebiyatçı, gerek kendi ülkelerindeki, gerekse de başka coğrafyalardaki savaş ve işgallere karşı hep cesur tutumlar takınmışlardır.

Gazzeli çocukların son nefesleri kadar küçük

Savaşa karşı bir başka meydan okuma, geçtiğimiz Kasım ayında edebiyatın şiir alanından geldi. Üstelik yürekliceydi.

Şiirin itiraz okları bu sefer, Amerikan medyasının amiral gemisi The New York Times’a yönelecekti.

İtirazın sahibi ise şair ve deneme yazarı, yayımlanmış 10 kitabı bulunan ve kurgu dışı genel dalda 2020 Pulitzer Ödülü'nün sahibiydi.

Haftada bir şiirinin yayınlandığı, The New York Times dergisinin şiir editörü Anne Boyer, gazetenin Gazze'deki soykırım politikasına verdiği örtülü desteği protesto ederek istifa ettiğini duyuruyordu.

İsrail devletinin Gazze halkına karşı ABD destekli savaşının, ne İsrail'deki Yahudi halkı için, ne de Amerika veya Avrupa halkları için olduğunu; onun tek amacının, petrol çıkarlarının ve silah üreticilerinin öldürücü kârı olduğunu söylemekteydi.

Anne Boyer istifa mektubunda şöyle sesleniyordu:

The New York Times Şiir Editörlüğünden istifa eden Anne Boyer
“Bizi bu mantıksız acılara alıştırmak isteyenlerin 'makul' üslubu arasında şiir yazamam. Artık korkunç örtmeceler yok. Artık sözlü olarak arındırılmış cehennem manzaraları yok. Artık savaş çığırtkanlığı yapan yalanlar yok.”

Şiirin, şairin dilinden savaşa ve kötülüğe karşı başkaldırısıydı bu. İstifa etmeden önce The New York Times’ın 5 Kasım tarihli sayısında, Filistin asıllı Amerikalı şair Fady Joudah'ın bir şiirini yayınladı. Bu şiire ilişkin yaptığı yorumda ise şöyle diyordu:

“Söylenmeyen ve konuşulmayanların, kaybedilenlerin ve dışarıda bırakılanların ağırlığı şiirin üzerinde asılı duruyor. Belki de Filistin'dir o. Tarih kadar geniş, ama Gazzeli çocukların son nefesleri kadar küçük”.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/edebiyatin-savasa-karsi-direnisi,44455


4 Nisan 2024 Perşembe

Kürt’e pusu

Yusuf Nazım
T24 | 4 Nisan 2024

Yorgun yüzünde kırçıl sakalları, başında kefiyesi, yüreğinde birikmiş öfkesi vardı.

Yıllar yılı susturulmuş, hor görülmüş, iradesi yok sayılmıştı.

Kızgındı.

Önündekine doğru hamle yapıyor,  parmağını sallıyor, o birikmiş öfkesiyle bağırıyordu:

“Konuş, sen nerelisin!?”

Besbelli oralı değildi adam. Lâkin buralıydı. Bu ülkenin insanıydı.

Emir komuta zinciri içinde harekete geçmiş; kimlikleri, nüfus kayıtları derlenmiş, nasıl olmuşsa yüzlercesinin ismi aynı sokakta, tek bir adreste birleşmiş, aynı seçmen listesinde hizaya dizilmişlerdi.

Şimdi ise oy verme günü, bir seçim sandığının önünde rap rap sıradaydılar.

Hâlbuki bir gün önce ya bir savaş uçağının kokpitinde göklerde uçuyor veya bir dağ başında; kafasında miğfer, elinde silah, üstünde üniforma, parmağı tetikte; kibirli ve mağrur poz veriyordu.

Şimdiyse söyleyecek sözü yok, başı eğik, kalbi ezik.

Susuyor…

Ve “düz ovada siyaset yapma” şansını sınayan Kürt yurttaş, iradesine kurulmuş pusunun farkında, öfkeyle parmağını sallıyor, bağırıyor:

“Konuş, sen nerelisin!?”

Kürt’ün düz ovada siyaset sınaması

Yazının başlığı, Kürt’ün düzde siyaseti sınaması, olacaktı.

Ancak, değerli bir tarihçi/yazar dostumun X’de paylaştığı Çetin Altan’ın ünlü sözünü görünce vazgeçtim.

“Doğuda pusu kurulur, batıda düello yapılır” demişti merhum.

Okuyunca gülümsedim.

Pek âlâ bunu, “Kürt’e pusu kurulur, Türk’le seçim yapılır” gibi anlamak da mümkün.

Buğusu üzerinde seçimler, Kürt’ün düzde siyaseti sınamasında son merhaleydi.

Öyle ya, devletin anlı şanlı büyükleri, “dağda silahla dolaşmaktansa düz ovada siyaset yapmayı” tembihlemişti Kürtlere.

Gerçi kendileri düzde siyaset yapmayı, adam kaçırıp fidye istemek, mala çöküp, mafya ve uyuşturucu işlerine bulaşmakla karıştırmıştı ya, olsun, yine de tecrübeli bir devlet yöneticisiydi, kulak tıkamak olmazdı.

Nitekim söz dinleyip denediler.

Düştüler yola, düzde boy verdiler. Çalıştılar, çabaladılar, ovada çoğalıp umutlandılar. Böylece siyaset yapmayı öğrendiler.

Lâkin hep pusluydu düzün yolları, hile ve aldatmalarla doluydu; korku ve yasaklar vardı, hapis vardı o yollarda. Kayyım vardı, kıyım vardı, olmadı, kanun hükmünde kararnameler vardı. Kırt olmaktan sıyrılıp Kürt olmaya yeltendiklerinde, milletin meclisinde derdest edilmek bile vardı.

Daha nice nice tuzaklarla doluydu düz ovanın yolları. Hele bir dik durmaya görseler, hele bir masaya otursalar, ısrarla barış isteseler, kentlerinin başlarına yıkılması, parti başkanlarına dek zindana tıkılması vardı.

Maalesef düz ovaya giden yollar engebeli, karanlıktı; o yollarda Kürt’e pusu vardı.

Kürt’e kurulan pusu

Van şehri.

DEM Parti, seçimlerde büyükşehir belediye başkanlığını en yakın partiye iki kat fark atarak kazanmış.

Üstelik seçimlerde, 81 il içinde, bir şehrin bütün ilçelerini kazanma başarısını gösteren tek parti. 14 ilçeyi birden aynı renge boyamış.

Gel gör ki Kürtler için düz ovada siyaset, başka türlü yürüyor.

Henüz oy pusulalarındaki mürekkep kurumadan dönüyor çark; öylesine şaibeli, hileli ve cüretkâr.

Abdullah Zeydan için iki yıl önce mahkeme, yasaklanmış haklarının iadesine karar vermiş. Karar kesinleşmiş ve seçilme hakkını da teslim etmiş. Devlet, anasının ak sütü gibi temiz kâğıdını kendisine vermiş, seçilme hakkını teyit etmiş, il seçim kurulu da adaylığını onaylamış.

Oy pusulaları bile basılmış, seçime ramak kalmış...

Seçim öncesi son Cuma, mesai bitimine 5 dakika kala...

Ova puslu. Önceden kurulduğu belli çark dönmeye başlıyor. 

Adalet Bakanlığı harekete geçiyor. Aynı yerin savcısı ile hâkimince iki yıl önce verilmiş mahkeme kararı iptal edilerek yasaklılığın devamına karar veriliyor.

Hukuk yıldırım gibi işliyor, kırt’ın demokrasisi hızla tecelli ediyor!

Ve anlaşılıyor ki, bir kez daha düz ovada Kürt’e pusu kurulmuş.

DEM Parti’den %56 oyla seçilen Abdullah Zeydan yerine, %27 oy alan AKP’li adaya, belediye başkanı olarak mazbata veriliyor.

Ancak, bu seferki hilenin herkes farkında.

CHP’nin, henüz çiçeği burnunda, seçimlerin başarılı lideri Özgür Özel’in ağzından da aynı şeyi duyuyorduk:

“Van halkının iradesini hiçe saymak, ona pusu kurmaktır.”

Anlamlı bir betimlemeydi ve aynı şeyi söylüyordu:

Kürt’e pusu kurulmuştu!

Hem de ne pusu. Tilkiyi kıskandıracak, en kurnaz avcıya parmak ısırtacak, hilebazlıkta rakip tanımayan siyasetçiyi şaşkına çevirecek bir pusu.

*  *  *

Kürtler.

Düzde siyaset yapmanın her yolunu denediler.

Haklarına ise hep gözaltı, mahkeme ve hapis düştü. Seçildikleri her seferinde, yerlerine kayyım atanması olağandan sayıldı. Kayyım uygulamaları dersen, sömürgeci hukukunu aratmıyordu.

Hataları da oldu, yanılgıları da. Kimi zaman tökezlediler, engebeli yollarda düşe kalka ilerlediler.

İnatçıydılar. Defalarca yıkıldılar, her seferinde yeniden ayağa kalktılar. 

Barışta ısrarcıydılar.  

Tuzak ve riyalarla geçen bunca yılın ardından onlar için ne denebilir ki?

Sokaktaki ortalama bir Kürt’ün şöyle düşündüğünü duyar gibi oluyorum;

“Dağa çıksam ateş, kan ve barut; düze insem hile, aldatma ve pusu!”

Kürt için düz ovada siyaset yapmak, sırtına ateşten bir gömleği giymek gibi.

İster genel, ister yerel seçimlerde olsun, Batı’da aday olmak demek ülkeyi, bir şehri ya da bir ilçeyi beş yıl yönetmek demekti.

Doğu’da aday olmaksa bambaşka bir şey; ülkenden ve sevdiklerinden ayrı düşmek, özgürlüğünden kopmak, bir daha ne zaman çıkacağın belirsiz, kodese tıkılmaya hazır olmak demekti.

Neylersin, Kürtler için bu ülkenin düz ovası böyleydi.

Puslu ve pusulu.

Not: Bu yazının kaleme alındığı saatlerde ülke genelinde protestolar sürerken, Yüksek Seçim Kuruluna gerekli itirazlar yapılmış durumdaydı. Son anda, başta Kürtler olmak üzere ülkenin demokratik muhalefetinin gösterdiği direnç ve ortak tutum sonuç verdi ve YSK mazbatayı Abdullah Zeydan’a verme kararı aldı.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kurt-e-pusu,44234