T24 | 22 Kasım 2019
“Kederi siyaha boyadım
Ümidi beyaza
Beyazlar giyindim
Siyahlar içimde…”
Çocuk, beyaz bezin altından gözlerini hafifçe kırpıştırır. Çeyiz sandığının üzerinde, sessizce yatmaktadır. Gözlerini kapar, uyuyormuş gibi yapar.
Eli tüfekli adamlar dolmuştur içeriye. Didik didik yaparlar evi. Hiçbir şey bulamazlar. Bakmadıkları tek yer, 9 yaşındaki çocuğun üzerinde uyuduğu çeyiz sandığıdır.
Jandarmalar, tankların palet gıcırtıları altında ezilen asfalta sivri gölgelerini kanırtarak çekip giderler.
Babaannesinin çeyiz sandığındaki Trabzon yapımı silah ile dede yadigârı Sürmene çakısı kurtulmuştur!
Adı Ali’dir. Günlerden ise 1972, 12 Mart.
İstanbul'da, Eyüp’ün Taşlıtarla’sında doğup büyümüştür. Tek katlı, bahçeli, geniş verandalı evlerin birbirine komşu olduğu; gelincik tarlaları, elma bahçeleri içinde çocukların koşturduğu; insanların horoz sesleri arasında uyanıp kuş cıvıltıları ile kahvaltı yaptıkları bir semttir burası.
Dünyada 1968 fırtınası esmektedir. Ali, Gazi Ahmet Muhtar Paşa İlkokulu’na kaydolur.
Vefa Poyraz Ortaokulu’ndan sonra gittiği Sağmalcılar Lisesi’nde ise yeni kavramlar girer hayatına; faşizm, kapitalizm, sömürü, artı değer, grev, boykot, sosyalizm...
Çocukluğuna aldığı 12 Mart darbesinden sonra, gençliğine inecek yeni bir darbeyle daha sarsılır: 12 Eylül 1980 askeri darbesidir bu!
Darbeli yılları, çocukluğunda beri hayali olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaşayacaktır.
12 Eylül darbesinin örgütsüzlük yıllarında, 1984’de tanışır İstanbul Tabip Odası’yla. Öğrencili olmasına rağmen hemen kaynaşır; aidat toplar, dergi dağıtır; 14 Mart Tıp
Bayramları’nda, odanın birçok faaliyetinde görev alır.
1987 yılında hekim diplomasını aldığı zaman ilk işi odaya üye
olmak olacaktır. Henüz öğrencilik yıllarında kapısını aşındırdığı, tanıdığından
beri büyük aidiyet duyduğu İstanbul
Tabip Odası bundan sonra onun evi, ailesi olacak, ilişkisi bir ömür boyu
sürecektir.
Tabip Odası hiyerarşinin olmadığı nadir kurumlardandır. Ona
adeta özerklik verir. “Bizimki bir aşk hikâyesi”
diyecektir bu ilişkiyi anlatmak için Ali.
Bir hekim olarak çalıştığı ilk yer, Kastamonu ili, İnebolu
ilçesi, Uluyol Köyü Sağlık Ocağı'dır. Burası aynı zamanda başka bir sürü “ilkleri” de tecrübe ettiği, öğrendiği yer olacaktır;
bürokrasiyi, reçete yazmayı, aşı yapmayı, dikiş dikmeyi, daktilo yazmayı, araba
kullanmayı, hayvan sevgisini; ve hatta içki içme adabını. Dahası Devlet-i Aliyye’i de burada tanıyacaktır; sorguyu,
ölüm tehdidini, işkenceyi, hekime şiddeti…
Timsah oyununda Orhan Alkaya ile |
Timsah oyununda
Hayat kötü bir tesadüftür bazen
Acemilik yıllarını çabuk atlatır. Sevdiği kente, İstanbul'a döner. Mesleğini icra edeceği yer bundan
sonra İstanbul’da Dr. S.Ersek Kalp Damar ve Göğüs Cerrahisi EA Hastanesi olacaktır.
Ne var ki hayat kötü bir tesadüftür bazen. İnsanları iyileştirmek, acılarını dindirmek, onlara
hayat vermek için canla başla çalıştığı bu meslekte o kötü tesadüf, başka bir hastanede, başka bir surette çıkar karşısına. Hiç beklemediği bir anda, Cerrahpaşa'nın yoğun bakımında kendi
annesine arter kanülasyonu yaparken bulur kendini.
Mesleğinin henüz başındadır. Severek yaptığı bu işte
nicesinin derdine derman olacak, acısını azaltacak, nice hayatlar kurtaracaktır. Ne
var ki, bir süredir midesine musallat olan illetin elinden annesini kurtaramayacaktır.
Birlikte organik ürünler yetiştirmek üzere hayaller kurduğu sevgili annesini, bir çiftlik yerine, sonsuzluğa uğurlar Ali…
Bu zorlu dönemi, hastanedeki şefinden aldığı 1 saatlik
izinle koşarak gittiği Üsküdar Evlendirme Dairesi’nde, hayatını birleştirdiği sevgilisi
Hazan’ın omzuna yaslanarak atlatır.
Ali, kendi ellerinde kaybettiği annesinin acısını kalbine gömecek,
1994 yılında Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı olacaktır. Bu, aynı zamanda Siyami
Ersek Hastanesi’nde başasistan olarak çalışmaya başlayacağı yılların başıdır.
İlle de bir kavgadır hayat
Daima kamusal alanda kalmayı tercih eder. Özelde çalışmayı hiç düşünmez. Mesleğini Hipokrat
Yemini’ne, Hekim Andı’na bağlı olarak icara eder.
Çok renkli bir kişiliği vardır. Naziktir; ilgi gösterir, ilgi görür. Kişiliği gibi giyinmesi de çok renklidir. Şık giyinmeyi sever; rengârenk fularlar, kravatlar, şallar, yelekler alır kendine.
Çok renkli bir kişiliği vardır. Naziktir; ilgi gösterir, ilgi görür. Kişiliği gibi giyinmesi de çok renklidir. Şık giyinmeyi sever; rengârenk fularlar, kravatlar, şallar, yelekler alır kendine.
Çok küçük şeylerden mutlu olmasını bilir; yeni bir mendil,
bir çorap, ayakkabı, gömlek; ansızın kapısını çalan bir dost…
Oysaki 2004 yılında kapısını çalan dost değil, azılı bir düşman olacaktır! On bir yıl önce annesinin midesine musallat olan illet, bu sefer Ali’nin böbreğinde ortaya çıkacaktır.
İlk moral bozukluğunu çabuk atlatır. Ali direngendir, Ali savaşçıdır, Ali yeni bir cephededir şimdi. Çeker kılıcını, vuruşur; tek böbreğini kaybeder Ali, ama kavgayı kaybetmez Ali!
Tek böbreği ile hastanede, üç yıl daha anestezist olarak çalışmaya devam eder.
Oysaki 2004 yılında kapısını çalan dost değil, azılı bir düşman olacaktır! On bir yıl önce annesinin midesine musallat olan illet, bu sefer Ali’nin böbreğinde ortaya çıkacaktır.
İlk moral bozukluğunu çabuk atlatır. Ali direngendir, Ali savaşçıdır, Ali yeni bir cephededir şimdi. Çeker kılıcını, vuruşur; tek böbreğini kaybeder Ali, ama kavgayı kaybetmez Ali!
Tek böbreği ile hastanede, üç yıl daha anestezist olarak çalışmaya devam eder.
Ali bir örgütçüdür!
En büyük örgütü ise “meslek
örgütüm” dediği Tabip Odası’dır. “TTB
bir okuldur” onun için ve o, bu okulda bulunmayı bir yaşama biçimi olarak görür. Alçak
gönüllü, vefalıdır. Her fısatta “meslek
örgütümden çok şey öğrendim.” diyecektir.
Bu yüzden meslek örgütünde sayısız görevler üstlenir.
İstanbul Tabip Odası (İTO) Uzmanlık Eğitimi Çalışma Grubu
Başkanlığı, Türk Tabipler Birliği (TTB) Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu
Genel Sekreterliği yapar.
Hekim Ali, hastaların acısını dindirmek için mücadele ederken tek böbreğini alan sinsi düşman da boş durmaz. Bu
sefer akciğerinden tutar onu! Hekimlerin kendi dillerinde metastaz denmektedir
buna.
Ancak, her ömür, kendi düşlerinden hayat bulmaktadır.
Kimi zaman bir kuşun kanadındadır hayat, kimi zamansa büyük
bir manzume; gerçekte ise ille de bir kavgadır hayat. Ve o bu kavgadan asla kaçmaz,
çıkar mevziisinden, korkusuzca çarpışır!
Akciğerinde ortaya çıkan nodüller, yeni ilaçlar, sabah 6'da uyanıp aralıklarla 3 saat boyunca içilen on kadar ilaç; araya giren zatürreyi elinin tersiyle itmeler… Hepsi de aynı kavganın ayak sesleridir.
Akciğerinde ortaya çıkan nodüller, yeni ilaçlar, sabah 6'da uyanıp aralıklarla 3 saat boyunca içilen on kadar ilaç; araya giren zatürreyi elinin tersiyle itmeler… Hepsi de aynı kavganın ayak sesleridir.
Bir süredir kalbinde çiçeklenen umut, artık kucağındadır; neşe
içinde, cıvıl cıvıldır. Hayat yoldaşı Hazan’dan sonra, aralarında yeni bir
hayat daha filizlenmiştir. “Hayatımın en büyük
anlamı” dediği kızı Neşe dünyaya gelir.
Bir söyleşisinde, “Sağlık
aynı zamanda toplumsal ve siyasal iyilik halidir” demiştir Ali. En büyük iyilik halini ise kızı
Neşe’nin varlığında görecektir.
“Ali topu bana at”
Ne var ki bu iyilik halinde bile, bir başka acı yapışır
yakasına. Annesinin midesinde, kendisinin böbrek ve akciğerinde zuhur eden o
sinsi düşman, bu sefer ablasının memesinde kendini göstermiştir. Çocukluğunun “Ali topu bana at” fişleriyle alfabeyi
sökmesini sağlayan, “hem acı çekip hem
gülümseyebilen” Ali’nin Ayşe Ablası, bu sefer topu tutamaz! Soğuk bir Şubat
sabahı kaybeder onu.
Ölüm de, hayat kadar bir gerçekliktir. Aslolan ise bu
gerçekliğin farkında olmaktır. Ali bu gerçekliğe uygun olarak sürdürür kavgasını.
Türk Tabipleri Birliği bir okulsa, bu okulun en iyi öğrencisidir o.
“Bir yandan devrim
düşleri” kurar, bir yandan “toplum
sağlığını önceleyen, koruyucu hekimliğe değer veren, herkese eşit ve ücretsiz
sağlık hizmetinin sunulduğu bir sağlık sistemi için mücadele eder…”
Uzun yıllar aktivist olarak çalıştığı İstanbul Tabip Odası’nda Demokratik Katılım Grubu adına, açık farkla yönetim kuruluna girer. Bu yeni görevini 2 dönem, 4 yıl sürdürecektir.
* * *
2011 yılı olmuştur. Hala Dr.Siyami Ersek Hastanesi’ndedir.
Yoğun bakımdaki hastasının başucunda beklemektedir. O bir
reanimasyon uzmanıdır. Yüzlercesinin, binlercesinin olduğu gibi hastasının
gözlerine bakmaktadır. Mavi bir derya gibidir gözleri. İçine içine baktığı,
derinliklerinde kaybolduğu o gözler, bu sefer babasının gözleridir.
Babası, kızının ölümünden sonra hayata küsmüştür. Penceresine siyah tül perde çekerek kapandığı odasında 379 gün kaldıktan sonra, oğlunun çalıştığı hastanede, yine kendi oğlunun gözlerinin önünde başka bir dünyaya uyumuştur o...
İstanbul’un Anadolu yakasında Ayrılık Çeşmesi denen bir yer vardır. Ali’nin babası 1950’li
yıllarda, Trabzon’un Rum köyü Gahura’dan yola çıkıp buradan geçerek şehre girmiştir.
Talihin garip cilvesidir ki, yarım asır sonra baba Kibar’ın oğluna veda ettiği
yer de, yine Ayrılık Çeşmesi’nin
biraz ilerisindeki bir hastane olur.
“Yaşamak, her şeye rağmen yaşamak!”
Her koşulda böyle düşünür Ali.
En kötü sonuçlanan bir olayın bile, en iyi yanlarını görmeye çalışır. Başarıyı teslim etmekte, övmekte, öne çıkarmakta beis görmez. İyimserdir. Hep olumlu bakmaya çalışır. Yergilerinde cimri, alkışlarında cömerttir.
Hekimlik hayatı boyunca meslek örgütü için koşturmaya devam eder.
“Yaşamak, her şeye rağmen yaşamak!”
Her koşulda böyle düşünür Ali.
En kötü sonuçlanan bir olayın bile, en iyi yanlarını görmeye çalışır. Başarıyı teslim etmekte, övmekte, öne çıkarmakta beis görmez. İyimserdir. Hep olumlu bakmaya çalışır. Yergilerinde cimri, alkışlarında cömerttir.
Hekimlik hayatı boyunca meslek örgütü için koşturmaya devam eder.
İstanbul Tabip Odası’nın Tabip TV ve HekiMedya
organlarının kurulmasını sağlar, genel yayın yönetmenliğini üstlenir. HekiMedya’nın internet portalında üç
yıl boyunca aralıklarla yazılar yazar. Bilgisayarının tuşları bıkmaksızın aynı
kavramları yineler durur; bebek ölümleri, halk sağlığı, sağlık ve yoksulluk, Sağlıkta Dönüşüm Programı, şehir hastaneleri, şiddet, özelleştirme…
Gezi Direnişi'nde Ali Özyurt hacası Prof.Dr.Selçuk Erez'le. |
Gezi günleri
Taksim Meydanı'nı iğne atsan yere düşmez bir insan seli doldurmuştur. Kalabalığın sesi gök gürültüsünü
andırmaktadır. Bağıran, koşturan, yardım isteyen, ağlayan, üstü başı kan revan
içinde olan, yakınını arayan, öksüren, tıksıran insanlardan geçilmemektedir.
Üzerinde “Revir” yazan pankartın arkası yaralılarla doludur. Beyaz önlükleri
içinde bir grup, yaralılara müdahale etmeye çalışmaktadır. Biber gazı, tazyikli su,
plastik mermi ile yaralananlar, gaz etkisiyle solunum yetmezliğine girenler,
astım hastaları, kalbi duranlar...
Beyaz gömlekli, siyah takım elbiseli bir adam telaş
içinde oraya buraya koşmaktadır. Omuzlarından iki yana sarkan siyah beyaz kaşkolü,
yine siyah renkli kasketiyle tam bir uyum içindedir.
Bir yandan gönüllü hekimleri, sağlıkçıları organize etmekte,
kayıtlar tutmakta, raporlar hazırlamakta; öte yandan Gezi Parkı’nda, Makine
Mühendisleri Odası’nda, İstanbul
Barosu’nda, Ramada Otel’de, Taksim Starbuck’ta ve Taşkışla’da kurulan revirlerin
hizmetlerini koordine etmektedir.
Boynunda “Görevli” kartı asılıdır. Sevinçli bir telaş içinde oraya buraya koşan, İstanbul Tabip Odası adına görev üstlenmiş, Fenerbahçeli olduğu halde Çarşı Grubu’na selam olsun diye siyah beyaz giyinen bu kişi Dr.Ali Öyurt’tan başkası değildir.
Gezi’nin gönüllü sağlık hizmetçisidir o. İnsanlık adına, halk adına, meslek örgütü adına oradadır.
Boynunda “Görevli” kartı asılıdır. Sevinçli bir telaş içinde oraya buraya koşan, İstanbul Tabip Odası adına görev üstlenmiş, Fenerbahçeli olduğu halde Çarşı Grubu’na selam olsun diye siyah beyaz giyinen bu kişi Dr.Ali Öyurt’tan başkası değildir.
Gezi’nin gönüllü sağlık hizmetçisidir o. İnsanlık adına, halk adına, meslek örgütü adına oradadır.
Hipokrat Yemini
etmiş, Hekim Andı içmiş çok sayıda
hekim ve diğer sağlık emekçisiyle birlikte Gezi Parkı’nda gönüllü acil sağlık hizmeti vermektedirler. Önlerine
gelenin kimliğine, ideolojisine, hangi taraftan olduğuna bakmazlar.
Birçok can kurtarırlar, 8 bine yakın yaralıya müdahale
ederler. Tarihe Gezi Parkı’nın
cankurtaranları olarak geçeceklerdir.
Siyami Ersek gibi açık kalp cerrahisinin yoğun olarak yapıldığı bir hastanede 5 gün, 9 saat çalışmak zorunluluğu, üstüne ayda 4 nöbet, alınan kemoterapi ilaçlarıyla birlikte zor gelmektedir. 2015 yılında fiilen çalışmaya ara verir Ali.
Yine de hayat onu durduramaz. Baş asistan olduğu için uzmanlık öğrencilerinin eğitimi ve tez danışmanlığını yapmaya başlar. Aynı zamanda, fiili olarak da şef yardımcısı gibi çalışmaktadır.
Çalışırken zaman zaman nefesi daralır, ayakta duramaz olur, yüzü sararır, solar.
Her ay aldığı ilaçlardan biri 40 bin liradır. SGK bunu karşılamaz. Emeklilik ikramiyesini ilaca yatırır. Kavgasında yeni bir cephe daha açar, SGK’yı dava eder. Çok geçmeden buradan da muzaffer olarak ayrılacaktır. Davayı kazanır.
Bu zorlu koşullarda doktora tezini tamamlayarak Halk Sağlığı Bilim Doktorası unvanını alır. Vakit geçmeden halk sağlığı intern öğrencilerine ders vermeye başlar.
Ne de olsa bir örgütçüdür o; meslek örgütünün hem yöneticisi, hem emekçisidir.
Kavgasında hiçbir cepheden geri durmaz, hep görev insanı olarak bir adım öne çıkar. Yeri gelir aidat toplar, çanta taşır, şoförlük yapar; yeri gelir dünyayı sarsan bir direnişte İstanbul Tabip Odası’nın yükünü omuzlar; Taksim Dayanışması’nın sağlık danışmanlığını yapar, sosyal medya sorumluluğunu üstlenir.
Renkli, muzip, sevecen kişiliğiyle hiç umulmadık zamanlarda, hiç umulmadık yerlerdedir o. Bir gün Bilgi Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Bölümü’nde hocalık yaparken görürüz onu, başka bir gün Timsah adlı tiyatro oyununda, Ivan’ın İvanoviç’in iş arkadaşı Sergey Semyonov rolünde…
Renkli, muzip, sevecen
Siyami Ersek gibi açık kalp cerrahisinin yoğun olarak yapıldığı bir hastanede 5 gün, 9 saat çalışmak zorunluluğu, üstüne ayda 4 nöbet, alınan kemoterapi ilaçlarıyla birlikte zor gelmektedir. 2015 yılında fiilen çalışmaya ara verir Ali.
Yine de hayat onu durduramaz. Baş asistan olduğu için uzmanlık öğrencilerinin eğitimi ve tez danışmanlığını yapmaya başlar. Aynı zamanda, fiili olarak da şef yardımcısı gibi çalışmaktadır.
Çalışırken zaman zaman nefesi daralır, ayakta duramaz olur, yüzü sararır, solar.
Her ay aldığı ilaçlardan biri 40 bin liradır. SGK bunu karşılamaz. Emeklilik ikramiyesini ilaca yatırır. Kavgasında yeni bir cephe daha açar, SGK’yı dava eder. Çok geçmeden buradan da muzaffer olarak ayrılacaktır. Davayı kazanır.
Bu zorlu koşullarda doktora tezini tamamlayarak Halk Sağlığı Bilim Doktorası unvanını alır. Vakit geçmeden halk sağlığı intern öğrencilerine ders vermeye başlar.
Ne de olsa bir örgütçüdür o; meslek örgütünün hem yöneticisi, hem emekçisidir.
Kavgasında hiçbir cepheden geri durmaz, hep görev insanı olarak bir adım öne çıkar. Yeri gelir aidat toplar, çanta taşır, şoförlük yapar; yeri gelir dünyayı sarsan bir direnişte İstanbul Tabip Odası’nın yükünü omuzlar; Taksim Dayanışması’nın sağlık danışmanlığını yapar, sosyal medya sorumluluğunu üstlenir.
Renkli, muzip, sevecen kişiliğiyle hiç umulmadık zamanlarda, hiç umulmadık yerlerdedir o. Bir gün Bilgi Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Bölümü’nde hocalık yaparken görürüz onu, başka bir gün Timsah adlı tiyatro oyununda, Ivan’ın İvanoviç’in iş arkadaşı Sergey Semyonov rolünde…
Tiimsah oyununda arkadaşlarıyla |
“Savaş bir halk sağlığı sorunu”
2018’de, Türk Tabipler Birliği’nin “savaş bir halk sağlığı
sorunudur” başlıklı bildirisi yayınlanır. Savaşa karşı çıkmak suç sayılacak, TTB
MK üyelerinin tamamı gözaltına alınacaktır.
Koskoca TTB karar organlarından yoksun kalmıştır. TTB
tarihinde ilk defa olmaktadır bu. Hemen 9 kişilik Yüksek Onur Kurulu devreye girer. Merkez Konsey’in görevini
üstlenir, kararlar alır, uygularlar. En başta da, kendisi de yüksek onur kurulu
üyesi olan Ali Özyurt vardır.
Odasıyla birlikte savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğuna
inanır. Hekimlik Andı’ndan, Hipokrat Yemini’nden, altına imza koydukları
uluslararası sözleşmelerden öğrenmiştir bunu. Savaşa karşı barışı, ölüme karşı
yaşamı savunur.
Aklına nakşettiği, sihirli sözcükleri vardır hayatının; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Cenevre
Sözleşmesi, Evrensel Meslek Etiği, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku, Silahlı
Çatışmalarla İlgili Tutum Belgesi, İyi Hekimlik, barış, özgürlük, vicdan…
30 yıllık mesleğinin vazgeçilmezleridir bunlar; aklını, ruhunu,
vicdanını bunlarla doldurur, bunlarla besler; hekimlik onuru, özlük hakları, iyi hekimlik, insan acısını dindirmek,
insan ve toplum sağlığı…
Dinlemesini sever Ali; Ali çalışır, Ali nöbet odalarında uykusuz kalır, Ali ameliyatlarda ter döker; Ali topu atar, kimse yoksa Ali topu kendi tutar; hastalarının acısını dindirir. Ali şiir yazar, söz kurar hayata dair; hem söz söyler, hem de yaşadıklarını yazar. Çünkü bilir Ali; söz uçar yazı kalır.
Bir yandan yaşar, bir yandan yazar Ali. Yazdıklarından umut, yaşadıklarında cesaret bulur. Ve inadına, umuduna yaşar Ali!
Son bir yılda kaleme aldığı iki kitabı “Söz Uçar Yazı Kalır” ve “Umuduna Yaşamak” çok sayıda baskı yapar. Kitaplarının tüm gelirini Gezi’de yaşamını yitiren çocuklar için kurulan dernek ve vakıflara bağışlar.
Sene 2019’dur. Adına metastaz dedikleri şey, bu sefer kemikte ve beyinde zuhur edecektir. Aldırır mı Ali? Aldırmaz!
Umudu kalbinden çiçeklenen hayat, Gezi Parkı’nın yalnız kuşlarına umut dağıtan delikanlısıdır o.
“40 yıldır kendimi solcu, sosyalist olarak bildim” der.
Arkadaşları sözcüklere sığdırmakta zorlanır onu. Her şeyden önce bir hekimdir; sonra bir aktivist, bir eş, bir babadır. Her koşulda çalışkandır. İyi bir dost, az bulunur bir arkadaş, vefalı bir yoldaştır. Bazen eski bir resme baktığında ağlayacak kadar duygusaldır. Bazen de, bir edebiyat gecesi için frak, papyon satın alma işini eğlenceli bir şölene dönüştüren muzip bir çocuk...
Tıp Fakültesi’nden hocası olan Prof.Dr.Selçuk Erez onun için, “eskiden öğrencimdi, şimdi ise omuzdaşım, yoldaşım oldu” diyecektir.
Dr.Ali Özyurt |
Usta bir şövalye gibi
Kimi zaman tuzaklar kurar insana hayat.
Olur ya, bazen bir iktidar gücüyle çıkar önüne cellat,
bazense bir hastalık kılığında dikilir karşına.
Haklıysan, üstelik hayata dairse düşlerin korkun yok
demektir. Üstüne üstüne yürürsün celladın. Cellat korkar bu gözü peklikten,
geri geri çekilir, kaçar!
İşte, böyledir Ali’ninki de. Korku nedir, bilmez. Üstüne
üstüne yürür celladın. Kavgası, daima çok cephelidir. Cepheden cepheye koşar,
hiç yorulmaz.
Hep “örgütüm” der,
“meslek örgütüm…” Örgütlü bir yaşamı
savunur, örgütlü bir yaşam içinde hayat bulur.
* * *
Bir süredir dinlenmededir Ali.
“Geçici ikametgâhım” dediği Cerrahpaşa Hastanesi’nin 6.katındadır.
“Geçici ikametgâhım” dediği Cerrahpaşa Hastanesi’nin 6.katındadır.
Hastanenin penceresinden seyrediyor şehri. Biliyor, eski
suretlerinden eser yok, kurtlar sofrasındaki bu şehrin! Süleymaniye Camii’nin silueti
çoktan çizilmiş; uzaktan nasıl da ağlamaklı bakıyor birbirine semtler; biraz ileride Zeytinburnu,
Yenikapı, Fatih… Biliyor, gelincik tarlaları açmayacak artık Gaziosmanpaşa’da.
Yaralı bir ceylan gibi geçiyor gözlerinin önünden zaman. Dönüp
oturuyor. Gezi günleri geliyor aklına. Biliyor, bu daha başlangıç, henüz
verilmedi son kavga, açılacak çok cephe var bu hayatta.
Yüreğinde çağıl çağıl akan bir ırmağın coşkusu. Gururu, asi
bir kuş gibi çırpınıyor göğsünde.
Hayat denilen bu kavgada, her an kılıcını çekmeye hazır,
usta bir şövalye gibi, dimdik, ayakta! Aklında, gelecek güzel günler;
gözlerinde umut, yüreğinde neşe; bir çocuk gibi sevinçle kırpıyor gözlerini.
Biliyor, umudu, kalbinden çiçeklenen bir hayatın öznesi o.
Kalkıyor yerinden, pencereye yürüyor, bir türkü tutturuyor:
“Odam kireç tutmuyor
“Odam kireç tutmuyor
Kumunu katmayınca
Sevda baştan gitmiyor
Sarılıp yatmayınca”
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/umudu-kalbinden-ciceklenen-bir-hayat,24564