T24 | 5 Ağustos 2019
Geçenlerde birden bire ortalığa döküldü.
Büyük devlet adamlarına tek maaş yetmez, 4-5 maaş birden
girermiş evlerine.
Tanıdık geldi. Lakin yine de zülfü yâre dokunmuş olmalı. Devletin
şürekâsından sonradan eylenen sözler, üstüne bir güzel tuz biber ekti.
Neymiş efendim, birileri “devlet görevlileri, milletvekilleri, onların maaşlarını” kasıtlı
olarak konu ederlermiş.
Neymiş efendim onlar, gerçekte “dolgun ücretli” sayılmayacak, milletimizin “kabiliyetli bireyleriymiş.”
İsteselermiş “burjuvazinin
yönettiği ulus ötesi şirketler gibi yapılarda aynı hizmetin karşılığında
onlarca kat fazla gelir temin edebilirlermiş.”
Neymiş efendim, bunun yerine, “devlet hizmetine talip olarak büyük fedakârlık gösterirlermiş.”
Tek maaşla karınları doymaz
Kim bilmez, kolay değildir devlet adamlığı; zor iştir, fedakârlık
ister.
Tek maaşla karınları doymaz devlet adamlarının. Bu yüzden ki
devletin bir kaç şirketinde birden, yönetim kurulunda yazılı olur adları.
Pek tabii ki özel makam araçları olabilir onların, özel makam
şoförleri de... Devlet adamları ne yerler, ne içerler, nerelerde gezerler,
sorgu sual edilmesi şık olmaz.
Kimi zaman kazara bulaşır dilleri, sorgulanmazlar. Kimi
zaman tetik çeker elleri, yargılanmazlar…
Besmeleyle almışsa eğer rüşvetini, hayırlara vesiledir,
sorun falan olmaz.
Çünkü büyük maharettir büyük devlet adamlığı.
Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındadır.
Köşklere, saraylara layıktır büyük devlet adamları.
Oruçlarını ruy-i derya ile, ejder suyu ile açar, ağaç dikmeye yeşil halı
üzerinden yürüyerek giderler.
Nevi şahıslarına münhasırdır onlar, üniversitede 16 makama
birden vekil tayin ederler kendilerini; yeğene, baldıza, enişteye arka çıkmakla
kalmaz, cümle akraba-i taallukata makam, mevkii dağıtırlar büyük devlet
adamları.
Doğuştan büyük işler için hazırlanmıştır elleri. İki kişi
çalışır, dört maaş birden alırlar, kuşku yok Tanrı vergisidir hünerleri.
Onlar ki, asla basit düşünmezler, küçük küçük işlerle
ilgilenmezler. Hep büyük büyük işler kotarmakla meşguldürler. Bu yüzden okullara,
parklara ve bahçelere verilir adları.
Devlet adamlığı zor iştir vesselam.
Çoğu zaman, özel harcırahları olur büyük devlet adamlarının;
özel mevkilerde özel görevleri, örtülü-örtüsüz ödenekleri. Diledikleri gibi
harcar, ölçü, sınır tanımazlar. Sokaklarda, konvoylar eşliğinde dolaşır, itibardan
tasarrufu yapmazlar.
Kimi zaman özel plajları vardır onların; otelleri, uçakları,
özel restoranları. Kayyımla gelirseler eğer görevlerine, derhal fiyakalı makam
odaları yaparlar kendilerine; şatafatlı banyolar, gösterişli tuvaletler...
Şehitlik nutukları çeker, ama şehit
olmazlar
Büyük devlet adamlığı…
Ne diyeyim, işte böyle büyük bir mevkii… O kadar yüksek ve önemli
ki, aileye bile sirayet eder büyüklüğü.
Öyle az buz değil hani, kabiliyeti kendindendir ailenin
bütün bireyleri. Üstelik babadan oğula geçer cümle kabiliyetleri. Hal,
tavır ip cambazı gibi kıvrak, zekâları parlak, sırtlarıysa, devletin sağlam bir
yerine dayalıdır muhakkak.
Büyük devlet adamlarının da çocukları, tıpkı büyük devlet
adamları gibidirler. Onlar da babaları gibi, büyük işler peşinde, büyük işler
çevirirler.
Şehitlik nutukları çeker, ama asla şehit olmazlar. Asker
ocağını, yan gelip yatmak yeri olarak görmezler. Üstelik öyle askerlikle falan
da vakit öldürmezler. Büyük devlet adamlarının büyük küçük çocukları, büyük
büyük vakıflar kurar, büyük büyük dernekler yönetirler. Yanlış anlamayın,
eğitime hizmet etmektir biricik gayeleri.
Trafikte, camide, cemaatte hep ayrıcalıklıdırlar. Özel
okullarda okur, özel dersler alır, kimileri 20 kusurunda, devamsızlıkla bitirir
üniversiteyi. Öylesine meşguldürler ki, tezlerini bile başkaları yazar,
atamayla bir çırpıda yüksek mevkilere gelir, liyakatle falan vakit geçirmezler.
Devletin ve milletin ali menfaatlerinden başka gayeleri yoktur. Bu yüzden, her
daim yüksek mertebeli görevlere talip olur, yükseldikçe yükselirler.
Büyük devlet adamlarının, kimi zaman daha daha zeki
çocukları olur; daha büyük şirketleri, holdingleri yönetmeye layıktırlar onlar.
Gözden ırak ülkelerde offshore hesapları açar, gemi filolarıyla milletin menfaatine
ticaret yaparlar.
Dert bulur, derman bulamaz sade
vatandaş
Sade vatandaşa gelince…
Şanslıysa üniversiteye girer, girerse güçlükle bitirir sade
vatandaş. Bitirse iş bulamaz, bulsa mesleğini yapamaz. Yapsa, bakmışsın
bir gece işsiz kalır sade vatandaş. Onun için kanunlar çıkarır, kararnameler
yayınlar büyük devlet adamları.
Hep olağan şüphelidir sade vatandaş. Devlet baba sıkışınca, en
önce o işinden, ekmeğinden olur.
Bazen hapse girer, hücrede yatar; kalbi sıkışır, canından
olur, ancak öldükten sonra gelir adalet.
Bazen işinden olur, aç kalır, çoluğuna çocuğuna ekmek
götüremez sade vatandaş.
Borç alır bankalardan geri ödeyemez. Yargıçlar
düşer peşine, polisler, avukatlar, celpler. Limon satsa zabıta düşer
peşine. Çocukları aç kalsa, cam kırsa, baklava çalsa, devlet düşer peşine; adalet
mülkün temelidir ne de olsa…
Hasta olur sade vatandaş, tedavi olmak için yol parası
bulamaz. Günlerce aç kalır, onurludur kimselere söyleyemez. Çocuklarının
okul masrafları, kabaran borç defteri, kredi kartı, kesilen elektrik ve su; her
daim dert bulur, derman bulamaz.
Kanser olur, ilaç parası bulamaz. Hatırlı bir devlet adamına
rastlarsa eğer bir sokakta, malum büyük devlet adamıdır, çıkarır cep harçlığı
verir ona, midesi bulanır, kusamaz!
Böylece anlaşılır, en iyi ölmesini bilir, en iyi ölmek
yakışır sade vatandaşa.
Sıtkı sıyrılır bir gün yaşamaktan. Ya bir köprüde bulur
kendini, ya bir apartmanın tepesinde. Ya da elinde bir bidonla fırlar sokağa; “açım!” der, “aç!” Kimse duymaz sesini, bidonla benzini boca eder üzerine! Ya
bir alev topu misali yanarken, ya da ince bir ipin ucunda sallanırken düşer manşetlere.
Dilimde anlaşılmaz sözcükler
İşte budur, sade vatandaşla büyük devlet adamlığı farkı.
Büyük işler, büyük devlet adamlarının harcı, küçük işlerse
sade vatandaşın.
Büyük devlet adamı dediğin, tanesi 26.154 liradan fidanlar
alır devlete, sade vatandaşın çocuğu şehit olmak için gider nöbete.
Açım, diye bağırır
sade vatandaş, terör örgütleriyle mücadele diye söze girer büyük devlet
adamları.
Bana iş, bana ekmek
der sade vatandaş; ama bayrak der, şehit, der büyük devlet adamları.
Bir eve 4-5 maaş çok
değil mi? Ama “kabiliyetli birey…” Biri adalet ister, diğeri ölümden sonra
der.
Biri barış gelsin ister; diğeri, seni gidi terörist, kökü
dışarda, vatan haini…
Özgürlük talep eder sade vatandaş, biber gazı salar üzerine
devlet adamları; kolluk kuvvetleri, cop ve kalkan sesleri...
Patates, soğan niye böyle pahalı, diye sorar sade vatandaş;
suçu faiz lobisine atar büyük devlet adamları; esnafa, manava, hal teröristine…
Gel gelelim, sade vatandaş ve büyük devlet adamları; her ikisi
de aynı yurdun insanları.
Lakin anlaşılmaz şeyler bunlar, bilmem ki nasıl anlatmalı?
Velhasıl, bütün bunlar zor işler, belalı işler, akıl almaz işler.
Hele hele benim gibi sıradan bir yurttaş için, anlaması
gayet güç işler.
Aklım, görmekle anlamanın arasında, kulaklarımda garip
sesler, dilimde anlaşılmaz sözcükler.
Küçük işler, sade vatandaş, büyük devlet adamları.
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kucuk-isler-sade-vatandas-ve-buyuk-devlet-adamlari,23342
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com