5 Mart 2019 Salı

O bir kartaldı

Yusuf Nazım
T24 | 5 Mart 2019

“Özgürlük her zaman, farklı düşünenin özgürlüğüdür” Rosa Luxemburg

O bir kartaldı.

Hep yüksek uçardı.

Öyle ki, altındaki toprağı bile görmezdi.

*  *  *

Şapkası suyun yüzeyinde kalmıştı. İnce, narin bedenine dolanmış elbisesi, suyun içinde kıvrıla kıvrıla dönüyor, ayağına bağlanmış kaya parçası onu mütemadiyen, derinlere, daha derinlere doğru çekiyordu. Bir süredir kafasından sızarak saçlarını kırmızıya boyamış kan, suyun içinde kirli, bulanık bir kıvamda dağılıyordu. Akciğerleri çoktan sönmüş kadında, küçük bir canlılık belirtisi dahi yoktu. Berlin’de, Budapeşte Caddesi’nde bir süredir durmuş olan zaman onu, kokuşmuş, kirli bir dünyanın bulanık sularında dipsiz bir görünmezliğe doğru itmeye devam ediyordu…

Herkesi sevmeye izin verecek toplumsal bir düzen

Sene 1889, Zürih.

Henüz reşit olmuş genç bir kız, Zürih Üniversitesi’nin bahçesinde topallayarak yürümektedir. Öğrenci kayıt bölümüne verdiği kimlikte doğum tarihi 5 Mart 1871 olarak yazılıdır.

Polonyalı bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak Çarlık Rusya’sına bağlı Zamoş kasabasında doğmuş, ailesi 1873’te Varşova’nın varlıklı bir semtine taşındıktan sonra 5 yaşında kalçasından hastalanmış, bir yılını yatakta geçirmiş, bu hastalık nedeniyle ömür boyu topallayarak yürümek zorunda kalmıştır.

Aktif, öğrenmeye düşkün bir çocuktur. Annesinin desteğiyle beş yaşında okumayı öğrenmiş, eğitimini 9 yaşına kadar evde sürdürmüştür.

1880’de kız lisesinin 1.sınıfına başlar. Lisede, Rus ordusundaki asker ve asilzade çocukları okumaktadır. Bir Yahudi olarak payına, hiyerarşinin en alt basamağı düşecektir.

Henüz 10 yaşında, kendi sokağı dâhil, Varşova Gettosu’nda yaşanan soykırıma tanık olur.

Zekâsı, yazma yeteneği, gözüpekliği ve sivri dili, çocuk yaşlardayken bile dikkati çekmektedir. 13 yaşında, Varşova’yı ziyarete gelen Alman Kayser’i 1.Wilheim’i alaya alan bir yazı yazmıştır.

Her zaman okulun en başarılısıdır. Lehçe’nin yasak, eğitim dilininse Rusça olduğu okuldaki anti-semit uygulamalar nedeniyle hak ettiği altın madalya ona verilmez.

Lisedeki idealini, “herkesi sevmeme izin verecek toplumsal bir düzendir” diye ifade eder.

Henüz öğrencilik yıllarındayken, aralarında genç kadınların da olduğu sosyalistlerin, yakınlardaki bir kalede hücrelere atılışına, taş ocaklarında çalıştırılmasına, idam edilmesine tanık olacaktır.


Rosa Luxenburg

Samanların arasında


1889 yılında Polonya’da sıcak bir yaz günü.

Polonya-Almanya sınırından bir saman arabası geçmektedir. Sınır askerleri kimlik kontrolü yaparlar. Arabanın içine de şöyle bir göz gezdirirler. Samanların içinde, büzülerek gizlenmiş 19 yaşındaki genç kadını göremezler.

Son 2 yıl içinde, Varşova’daki öğrenciler arasında yaptığı politik çalışmalar, onu tutuklanmakla yüz yüze getirince bu yolu seçmiştir. Her zamanki gibi kararlı, ödün vermez, gözü pektir.

Genç kadın, içine saklandığı samanların arasında, ideallerine doğru korkusuzca yol almaktadır. Adeta yavru bir kartal gibidir, uçmaya hazırlanmaktadır.

Adı Rosa Lüxemburg’tur.


“Vatanım tüm dünyadır”


Vatanının tüm dünya olduğuna inanan ve kimliğinde 5 Mart 1871 yazılı kadın, 1890’da Zürih Üniversitesi’ne kayıt yaptırır. O yıllar Zürih Üniversitesi Marksist entellektüellerin buluşma yeridir. Rus Marksistlerinden Georg Plechanow, Vera Zasulic, Paul Axelrod’la burada tanışır. Öğrenci arkadaşları arasında Varşova’dan Julian Marchlewski, Adolf Warşavski ve sonradan ömür boyu sevgilisi olacak Wilna’lı Leo Jogiches vardır.

1898’de Kamu Hukuku ve Devlet Bilimleri Doktora diplomasını alır.

Zürih Üniversitesi’ndeki çalışmaları sırasında, bir yandan da mensubu olduğu yasadışı Polonya Partisi adına yer altı çalışmalarına katılmaya başlar. Yayınladığı dergilerde takma adlarla sayısız makaleler yayınlar; mizanpaj, baskı ve dağıtım işleriyle uğraşır.

Leo Jogiches, Julian Marchewski ve Adolf Warşawski ile birlikte Polonya ve Litvanya Sosyaldemokrat Partisi’ni (SDKPiL) kurarlar. Programlarında ulusal mücadeleyi öne çıkaran Polonya sosyal demokratlarıyla sert tartışmalara girer.
Politik mücadele için Almanya en uygun yerdir. Bu yüzden Alman vatandaşı olabilmek için Gustav Lubeck ile sahte bir evlilik yapar.

O dönem, sosyalizmi hedefleyen 100 bin üyeli Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin büyük prestiji vardır. Partinin ileri gelenleri; August Bebel, Paul Singer, Wilhelm Liebknecht ve Karl Kautsky’le tanışmakta gecikmez. Berlin’de kendini Alman sosyaldemokrasinin içinde sıkı bir mücadelede bulur. Kartal artık uçmaya hazırdır.


Lüxenburg ve Liebknecht bir anmada

Kartalın uçmaya başladığı an


Sene 1893. Yirmili yaşlarda küçük, çelimsiz bir kadın, salondaki delege kalabalığı arasında konuşmaya çabalamaktadır. Sesi salon karmaşasının gürültüsü arasında eriyip gitmekte, kimse tarafından anlaşılamamaktadır. Belli belirsiz bedensel farklılıklarını, giydiği narin yaz elbisesi içinde saklamayı başaran kadın zıplayarak bir sandalyenin üzerine tırmanır. Tiz sesiyle önce kalabalığı susturur, sonra konuşmasına devam eder. Salon pür dikkat Rosa Lüxemburg’u dinlemeye başlar… Bu, kartalın uçmaya başladığı andır.

Uğruna, istatistik peşinde kütüphanelerde büyük zaman harcadığı doktora çalışmasından nefret eder. Buna karşılık, materyalist bakış açısıyla yazdığı Polonya’nın Endüstriyel Gelişmesi adlı tezi için övgüler alır, mutlu olur.

*  *  *

1898, Almanya’nın Yukarı Silezya Bölgesi.

Katscher kasabasındaki kahvelerin birinde madenciler toplanmıştır. Başında şapkasıyla, bol dökümlü yaz elbisesi içindeki kadın, madencilere hitap etmektedir. İşçiler, az önce çiçeklerle karşıladıkları kadının, örgütlenme, sekiz saatlik çalışma ve sosyal haklar üzerine yaptığı konuşmayı hayranlıkla dinlemektedirler. Onun, keskin zekâsının ürünü olduğundan kuşku duyulmayan ateşli sözleri, sigara dumanına boğulmuş sisli kalabalığı aralıklarla dalgalandırmakta, gruplar halinde tartışmalara yol açmaktadır.

Orada bulunmasının yegâne sebebi, henüz üyesi olduğu Alman Sosyaldemokrat Partisi’nin ona verdiği görevdir.

O yıllarda, Yukarı Silezya bölgesindeki maden işçileri arasında ajitasyon eksikliğinin bulunmaktadır. Hiçbir parti üyesinin gitmeyi kabul etmediği bölgedeki çalışma görevini tereddütsüz kabul eden bu gözü pek insan, doktorasını henüz tamamlamış olan Rosa Lüxemburg’tan başkası değildir. Kartal giderek daha yükseklere tırmanmaktadır.


Rosa Luxemberg, 1907 yılında Stuttgart'ta

Ateşli bir savaş karşıtlığı


Kıvrak zekâsı, sivri dili, disiplini ve çalışkanlığıyla parti içinde hızla yükselir. Sürekli yollardadır; işçi lokalleri, parti kurultayları, toplantılar… Verdiği seminerler entelektüel bir şölene dönüşür. Her alanda yapacağı çok şey olduğunu görür. Parti gazetelerini, yazılan makaleleri, bildirileri sıradan ve basmakalıp bulur, beğenmez. Bulunduğu her ortama, toplantıya, yazdığı makaleye yeni bir ruh katar.

1904’te majestelerine hakaretten cezaevine girer.

Alman Sosyaldemokrat Partisi içinde, o sıralar hüküm süren sosyal reform mu, devrim mi tartışmalarında Eduard Bernstein’le karşı azimli bir mücadeleye girişir; sınıf mücadelesini ve devrimi savunur. Bu konuda Kautsky, Mehring, Bebel, Clara Zetkin gibileri, Rosa Lüxemburg’tan yana tavır alırlar.

1905 yılında patlayan Rus devrimine katılmak üzere, sevgilisi Leo ile geldiği Varşova’da tutuklanır. Bir kaledeki hücre içinde, demir bir kafese kapatılır. Rosa, kürek cezasına çarpılmak üzereyken, kefaletle çıkıp Finlandiya’ya geçer. Leo ise çaptırıldığı 8 yıl kürek cezasını çekmeden hapisten kaçar, Berlin’e gelir.

1907 Ağustos’unda Stuttgart’taki Enternasyonal Sosyalistler Kongresi’nde sadece SPD’nin değil, aynı zamanda Polonya ve Rus sosyaldemokrat işçi partilerinin delegesi olarak katılacaktır.

Ateşli bir savaş karşıtıdır. Kitlesel grevin, işçi sınıfının politik mücadelesinde kullanacağı temel bir araç olduğunu savunur. Savaş karşıtı söylemleri, onu birçok kez savcının karşısına çıkarır. İlkinde 1 yıl ceza alır. Orduya hakaret davasında, 30 bin asker Rosa lehinde ifade vermek üzere imza verince, mahkeme belirsiz bir tarihe ertelenir.

1914 yılında 2.Dünya Savaşı patlak verdiğinde savaş ve barış konusunda Kautsky ile karşı karşıya gelir. Savaşa karşı tutumda Alman sosyal demokrasisinin ihaneti Rosa’da tam bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Sosyal demokratların, parlamentoda savaş bütçesini onaylamasıyla birlikte partiyle yollarını ayırır. Savaş karşıtı faaliyetlerine devam eder. Frantz Mehring, Clara Zetking gibi devrimci sosyalistlerle birlikte Spartaküsler Birliği’ni kurar. Bu birlikler önce, 1917’de kurulacak olan Almanya Bağımsız Sosyaldemokrat Partisi’ne (USPD) katılacak, sonra da 1919’da yapılan Rayh Kurultayı’nda, ayrılarak Almanya Komünist Partisi’ni kuracaklardır.

Bu arada, daha önce aldığı 1 yıllık hapis cezasının infazı için 1915’te acil tutuklama kararı çıkarılır. Bir yılını Berlin Barnin Sokağı’ndaki kadın cezaevinde geçirir. Politik çalışmalarının dışında, kuşlar ve botanikle ilgilenir. Burada Junius takma adıyla yazdığı yazılar, gizlice dışarı çıkarılır ve Junius Broşürleri olarak uluslararası üne kavuşur.

Cezaevinden çıktığında, ellerinde çiçeklerle binlerce kadın tarafından karşılanacak, 1 yıl sonra, kamu güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle yeniden tutuklanacaktır.

Bu sefer daha uzun bir hapis süresi onu beklemektedir. 2,5 yıl boyunca sırasıyla Berlin-Alexanderplatz Polis Tutukevi, Berlin-Barnim Sokağı Kadın Cezaevi, Wornke Kalesi ve Breslau Cezaevinde kalır. Dostlarına, “ölümünün ya görev başındayken, ya bir sokak çarpışmasında ya da zindanda" olacağını söyler.


“Ya barbarlık, ya sosyalizm”


1917 Mart’ında Petrograt işçilerinin isyanı başladığında, cezaevinde büyük heyecan duyar. Bir yandan Bolşevik Devrimi’ni destekler, öte yandan da Toprak reformu, ulusların kaderlerini tayin hakkı, demokrasi ve terör konularında Lenin’e eleştirilerde bulunur.

Ufukta, Alman Devriminin kıvılcımları gözükmektedir. 3 Kasım’daki Kiel denizcilerin başkaldırısını takiben, ülke çapında işçi ve asker konseyleri kurulmaya başlar. Kitlesel devrimci hareket 9 Kasım’da zirveye ulaşır. 8 Kasım 1918’de cezaevinden çıkan Rosa Lüxemburg hemen Berlin’e geçer. Rosa’nın sloganı, “ya barbarlık, ya sosyalizm!” dir…

Bu alt üst oluş sırasında Aralık ayında Alman Komünist Partisi kurulmuştur ancak artık vakit biraz geçtir. 4 Ocak’ta başlayan hükümet güçlerinin saldırıları, henüz tam tahkim edilemeyen İşçi ve Asker Konseyleri’ni hazırlıksız yakalar. 12 Ocak’ta ordu güçleri bütünüyle sokaklara hâkim olur. Rusya’da kazanan devrim, Almanya’da kaybetmiştir. Alman ordusu, Spartaküsçülere karşı acımasız bir ölüm avı başlatmakta gecikmez.


Rosa Luxenburg ve Leo Jocighes

Çığlık çığlığa bağıracak kadar özlemek


Baba Elias Luxemburg, kızı Rosa’yı kartala benzetirdi. Kızına yazdığı son mektubunda, "Kartal öyle yüksek uçarmış ki; altında uzanan toprağı hiç görmezmiş” diye yazmıştı.

O, bir kartal gibi yükseklerde, kavgasının ve ideallerinin peşinde koşarken, aynı zamanda kalbinin ve duygularının sesine kulak veren, seven, aşık olan bir kadındı. 20 yaşındayken aşık olduğu ve bir Dostovesky kahramanına benzettiği yoldaşı Leo Jocighes’la tutkulu bir beraberliği olacaktı. 

Rosa, sevimli oğlan çocukları için söylenen “dyodyo” sözcüğüyle hitap ederdi Leo’ya. Her daim onu özlerdi, üstelik bunu gizlemezdi de; odasında çalışırken, bildiri yazarken, yolda yürürken, ya da bir tren yolculuğunda… Büyük devrimlerin, büyük yolculukların insanı ve kuramcısı bu iki insan birbirlerine hitaplarında, olabildiğince duygulu, naif, aşk ve sevgi dolu sözcükler kullanırlardı. Bir mektubunda şöyle diyordu Rosa;

Dyodyo! Hiç bitmeyecek mi bütün bunlar? Sabrım tükenmeye başladı; işlerden değil, senin yüzünden! Neden buraya gelmedin ki! O tatlı dudaklarından bir öpebilseydim, bütün bu işler vız gelirdi bana. Bebeğim, bugün, bildiriyi tartışırken, tam orta yerinde, öyle bir ezildi ki ruhum, seni öylesine özledim ki, az kalsın çığlık çığlığa bağıracaktım…

Rosa ve Leo, inişleri ve çıkışları da olan ilişkilerinde, ayrı oldukları zaman bile idealleri için birlikte çalışmaya devam ederler. Leo, ölümüne kadar Rosa’nın yanında olur, onu sever, ihtiyaçlarını karşılar. Ölümünden sonra Rosa’nın katillerinin peşine düşer. İki ay sonra o da öldürülür…


Karl Liebknecht ve Rosa Luxenburg

Kimliği bilinmeyen ölü


Binanın etrafı, silahlı birliklerce sarılmıştır. Bunlar, Weimar Cumhuriyeti’nin komünistlere karşı devlet eliyle örgütlediği paramiliter Freikorps güçleridir. Kapıyı kırarak içeri girdiklerinde Rosa, Karl ve Wilhelm içerdedir. Ordu birliklerinin karargah olarak kullandıkları Budapeşte Caddesi’ndeki Eden Oteli’ne götürülürler. Wilhelm bir yolunu bulur, kaçarak kurtulur. Diğer ikisi işkence edilerek öldüresiye dövülürler. Hapishaneye götürülme gerekçesiyle sürüklenerek bindirildikleri araçtan Karl Liebknecht’i yolda indirirler. Kaçıyor görüntüsü vermek üzere, başından ve sırtından vurarak oracıkta öldürürler. Ertesi günün gazetelerinde, “kimliği bilinmeyen ölü” diye geçecektir.


1919 da karargah olarak kullanılan ve sonradan yıkılan Eden Oteli, Berlin
Aynı gün, Speer Nehri kıyısında bir araç yol almaktadır. Bir el silah sesi duyulur. Araç, nehrin kimselerin olmadığı ıssız kıyısında durur. İçinden çıkan heyecanlı bir kalabalık, sürükleyerek aşağı birini indirirler. Elleri silahlı, bakışları kötücül, kirli sakalları savruktur. Nehre doğru götürdükleri kadının üstü başı kan kırmızısıdır. Ayaklarına büyük bir taş paçasını bağlar, acele hareketlerle nehrin durgun sularına atarlar…

*  *  *


Rosa Lüxenburg Köprüsü ve Rosa'nın öldürüldüğü yer
Rosa Lüxemburg.

Keskin dönemeçlerle dolu hayatını insanlığa adamış, aşkı da, devrimi de aynı derin tutkularla yaşamış, inançlı bir sosyalist, Marksist bir kuramcıydı.

Doğru bulduklarından asla ödün vermedi. Bu uğurda Lenin’e bile kafa tutmaktan çekinmedi.

Katıldığı toplantılarda, konuşmalarını entelektüel bir şölene dönüştüren; yenilginin en dip noktasında dahi umudunu zirvelerde tutmayı başaran; yüksek sorumluluk duygusuna sahip, disiplinli; disiplinli olduğu kadar sabırsız, coşku dolu bir kadın…

Lenin, onun için şöyle demişti:

“O bir kartaldı, öyle kalacak!”

Öyle de kaldı.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/o-bir-kartaldi,21859

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com