Yusuf Nazım
T24 | 23 Haziran 2018
Medeniyetin ilk şartı adalettir. /Sigmund Freud
T24 | 23 Haziran 2018
Medeniyetin ilk şartı adalettir. /Sigmund Freud
Uzunca bir süredir, kötülük çağının eşiğindeyiz.
Gökyüzümüz maviden hayli uzak. Gelen her yeni günde ağır,
sinsi, menfur bir karanlık var.
Adalet çoktandır erdem olmaktan çıkmış. Nicedir kanun
hükmünde yaşanıyor kusurlar. Ölüm dersen taksirle... Korkunun, nefretin,
bastırmanın hüküm sürdüğü bir coğrafyadayız. Her adımda kötülük, her yanda
hicran, her an yeni bir ferman…
Kimi tweet atmaktan, kimi yazı
yazmaktan şüpheli
Örgütlü bir kötülüğün pençesindeyiz. Cehaletin hükmü her
yerde başat, bilimin ışığı ağır ağır sönüyor. Savcılar henüz basılmamış
kitapların peşinde, üniversite hocaları kaçakçı, ordunun generalleri ise terörist.
Genelkurmay başkanı dersen elebaşı sayılıyor...
Evler, hep sabaha doğru basılıyor, kanıksadık, koçbaşlarıyla
kırılıyor kapılar. Kimi tweet atmaktan, kimi yazı yazmaktan, kimi düşünmeye tam
teşebbüsten şüpheli.
Bir süredir sebebi yok ölümlerin. Her yaşta ölmenin kolay olduğu
bir coğrafyadan bakıyoruz hayata. Çetelesi tutulamıyor yitirdiklerimizin. Listelerde,
çoğu kez sayılardan ibaret kalıyor ölü ele geçirilenler. Bazen bir torba kemik,
bazen bir bez parçası, bazen iki tutam saç tesellimiz oluyor. Mezarından bile
rahat olamıyor ölenler.
Kürt’ün sokağında görülmemiş bir nefretin izi var. Hep
aldatma, hep yıkım, hep ölüm. Kusursuz bir acı düşüyor paylarına alnı esmer,
dili kırık olanın.
Aleviye, solcuya, muhalife hep işsizlik düşüyor; polis copu,
biber gazı, gözaltı da cabası… Biat etmemişsen eğer, tek satırlık ihbarlara,
gizli tanıklara bağlı kaderin. Gazeteciye hapis, sanatçıya yasak, akademisyene ihraç
olağan. Ömrünü cemaatlerle mücadeleye adamış gazeteciyi, cemaatçi diye
yargılamak marifet.
İnsan haklarını savunmak mı, neredeyse suç; düşünceyi yaymak
terörizm, barış istemek bölücülük oluyor. Yolsuzluk ve rüşvet hak, hırsızlık
helal, hak aramak günah, darbeler ise Allah’ın lütfu sayılıyor.
Cezaevleri tıklım tıklım dolu. Kasım 2017 itibariyle, 0-6
yaş arasından 624 çocuk hapiste. 402 si ağır, 1154 de hasta tutuklu. Yüce yargı
başkanına sorarsan, ülkedeki yüz kişiden on ikisi zaten şüpheli…
Her gün yeni bir cadı avı, her an yeni bir gözaltı furyası;
tabipler, bilim insanları, sanatçılar, aydınlar… Gücü yeten, diğerine vuruyor.
Ne yana dönsen taciz, nereye baksan tecavüz; üstelik cümlesi iyi halden
indirimde.
Ölüm, ıssız sokaklarda kol geziyor; her gün daha fütursuz,
her gün daha cüretkâr. Kimi kozmik odalı, kimi eli palalı, kimi resmi
üniformalı…
Seçim kampanyalarında, idamla kelle almayı vaad etmek
revaçta. Fantezisi oluk oluk kan akıtmak mafyanın; akademisyen kanıyla duş
almak, bayrak direklerinde sallandırmaksa vatanseverlikten.
Kötülük çağının eşiğinde
Kötülük çağının eşiğindeyiz.
Dünyanın en adaletsiz, en eşitsiz, en meşru olmayan seçimlerinden
birini yaşıyoruz.
Selahattin Demirtaş.
6 Milyon oy almış, Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin, HDP’nin
lideri. Bu ülkenin, belki de gelmiş geçmiş en sempatik, en neşeli/esprili, en samimi
politikacısı. Hep halkının arasında. Bazen elinde bağlaması türkü söylerken,
bazen meclis kürsüsünde neşeli, gülerken; kimi yerde bir TOMA nın önünde, kimi
yerde sırılsıklam olmuş, zehirden bir gaz bulutunun içinde…
Bağlamasından başka çalacak şeyi yok! Siyasetin kolay kolay
üretemeyeceği bir şahsiyet. Belki de bu ülkenin şansı o…
Ülkenin en renkli, en hareketli, en sesli partisinin lideri.
En çok kadın onun partisinde var. Alevisi, Türkü, Kürdü, Çerkezi,
Romanı ve Ermenisi; en çok onun partisinde. En çok onun partisi çocuk haklarını
savunuyor. Köyde tarım işçisinin yanında, kentte grevcinin; Soma’da maden
işçisinin, hapiste gazetecinin, üniversitede akademisyenin…
Nerede öteki varsa partisi hep onun yanında; nerede mağdur
varsa onunla omuz omuza; bir gün derelerin, diğer gün ormanların, bir başka gün
kent savunmasında… Hem insan haklarında, hem hayvan haklarında…
Buna karşılık, elleri bağlı, kolları bağlı; Demirtaş
hapiste!
Partisine ve milletvekillerine karşı her gün yeni davalar açılıyor. Gün
geçmiyor, yeni bir yasak, yeni bir sürek avı. Onun partisinin üyeleri onar
onar, yüzer yüzer hapse atılıyor. Onun partisine en çok oy verenlerin kentleri
başlarına yıkılıyor.
Eş başkanları dâhil 10 milletvekili, binlerce üyesi tutuklu
bir partinin hapisteki cumhurbaşkanı adayı o. Onu sevenlerin belediye
başkanları da hapiste;94 belediyeye kayyım atanmış! Son derece kısıtlı
koşullarda, dünyanın en ilginç, en yaratıcı, en akıl dolu seçim kampanyasını
yürütüyor.
Rakipleri ise özgür. Kâh meydanlarda, kâh televizyonlarda, kâh
çarşıda ve pazarda seçim kampanyalarında…
Oysa o, seçilmiş şehrinin çok uzaklarında, Siliviri’de bir
cezaevi maltasında, iki kişilik bir hücrede, voltasında. Dünyanın en adaletsiz,
en eşitsiz, en haksız yarışında! Bedeni tutsak, sureti yasak, dili kelepçede…
Hücresinde yaptığı mitingler hep olay oluyor. Yaptığı
mitinglere en fazla bir kişi katılsa da milyonlarcası onu duyuyor. Bazen, telefonda
türkü söylerken dinliyoruz onu; mesajları elden ele, telden tele, kulaktan
kulağa dolaşıyor. Bazen öykü yazıyor, bazen şiir okuyor, bazen ağıt yakıyor…
Devletin TRT televizyonu, ana haber bültenlerinde AKP’ye
%63, CHP’ye %12, İYİ Parti’ye %10, MHP’ye %5,5 ve SP’ne %5 zaman ayırırken,
onun partisine %0 zaman ayırıyor.
Bir tweet dolaşır dünyayı
Tarihin derin kıvrımları vardır; daralıp genişleyen, alçalıp
yükselen, hızlanıp yavaşlayan…
Zaman, bu kıvrımlardan dur durak bilmeden akar. Kimi zaman
duracakmış gibi yaparak, ağır aksak, yavaşlayarak; kimi zaman apansız hızlanarak;
birike birike çoğalıp, çoğala çoğala birikip, umulmadık bir anda sıçrayarak…
Hayat, hiç beklenmedik bir anda gücünü, hiç beklenmedik şeylerden
alarak ilerler. Bazen hapishane hücresine tıkılmış bir ketıl yol açar buna, bazen
bir teli kırık bir bağlama, bazen de ele avuca gelmeyen bir tweet…
Bir gün bir saz çalar, kelimeler apansız kurtulur
prangalarından, bir ketılda hararetle heceler kaynar, sözler besteye dönüşür. Gözden
ırak, gönüle yakın, karanlık bir hücrede bir hikâye başlar, bir telefon çalar, bir
tweet dolaşır dünyayı…
Bir sonun başlangıcı mıdır bu? Yeni bir yola koyuluş mu
yoksa? Ya da bir sıçrama mı? Kim bilir, yeni bir güneş doğar, bir umut
filizlenir. Kötülük çağından çıkışın işaretidir belki bunlar. Neşeli şarkılar
söylemeye başlar çocuklar…
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kotuluk-cagindan-cikis,19974