Yusuf Nazım
T24 | 1 Şubat 2018
T24 | 1 Şubat 2018
İstanbul’da
bir sabah.
İstanbul’un sabahları kirli olur.
Kirli bir sabahın eşiğinde kapısına geldiler!
Adı Raşit Tükel.
Adı Raşit Tükel.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim üyesi.
Meslekte otuz beş yılında bir hekim.
Genç hekimlere öncü, örnek bir insan.
Özerklik, bağımsızlık onun vaz geçilmez karakteri; bilimde, akademide, bireysel
gelişimde…
Bunlardan hiç ödün vermedi, bu yüzden dünyada
ve Türkiye’de daima saygın bir yeri oldu.
Prof.Dr.Raşit Tükel |
O bir psikiyatri profesörü.
Hayatını ve tüm zamanını toplum sağlığına
adadı. Bu yüzden, ailesiyle bile zor
görüşenlerden.
Evli,
bir erkek çocuk babası.
İki metreyi bulan boyu, boyunu aşan oranda sevgisi vardı.
Sapına kadar bilim insanı.
Üniversite rektörlük seçimlerinde en çok oyu aldı, seçildi!
Normal bir ülkede yaşasaydık eğer, üniversitesinin rektörüydü.
Üniversitede pırıl pırıl gençleri değil, geleceği yetiştiriyor olacaktı.
Kirli bir İstanbul sabahında çaldılar kapısını, alıp götürdüler onu.
Belki utandıklarındandı, kelepçe vurmadılar.
On iki yaşındaki oğlu, “keşke ev hapsinde tutsalardı, hasret giderseydim” dedi.
Kapısında çiçekleri kaldı.
İşte böyle yazdı tarihin sayfaları!
İki metreyi bulan boyu, boyunu aşan oranda sevgisi vardı.
Sapına kadar bilim insanı.
Üniversite rektörlük seçimlerinde en çok oyu aldı, seçildi!
Normal bir ülkede yaşasaydık eğer, üniversitesinin rektörüydü.
Üniversitede pırıl pırıl gençleri değil, geleceği yetiştiriyor olacaktı.
Kirli bir İstanbul sabahında çaldılar kapısını, alıp götürdüler onu.
Belki utandıklarındandı, kelepçe vurmadılar.
On iki yaşındaki oğlu, “keşke ev hapsinde tutsalardı, hasret giderseydim” dedi.
Kapısında çiçekleri kaldı.
İşte böyle yazdı tarihin sayfaları!
barış istemekti tek suçu
Prof.Dr.Sinan Adıyaman |
Ankara.
Puslu bir sabahın ayazındadır.
Hava soğuktur, dona kesmiştir.
Bir adam, ülkenin yetiştirdiği en önemli el cerrahlarından biri, evde yalnızdır, yatağında uyuyordur.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi.
O bir profesör.
Adı Sinan Adıyaman.
Yaşadığı şehirde Tabip Odası Başkanlığı yaptı.
Hiçbir hastayı geri çevirmezdi.
Hayır demeyi bilmeyen bir insan tatlısıydı o.
TTB Merkez Konseyi ikinci başkanıydı.
Bel fıtığı vardı, omurgada darlık sendromu, yeni ameliyat olmuştu.
Evli, bir çocuk babası.
Bir sabah onun da çaldılar kapısını.
Alıp götürdüler.
Barış istemekti tek suçu.
Böyle geçti tarihin sayfasına.
Puslu bir sabahın ayazındadır.
Hava soğuktur, dona kesmiştir.
Bir adam, ülkenin yetiştirdiği en önemli el cerrahlarından biri, evde yalnızdır, yatağında uyuyordur.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi.
O bir profesör.
Adı Sinan Adıyaman.
Yaşadığı şehirde Tabip Odası Başkanlığı yaptı.
Hiçbir hastayı geri çevirmezdi.
Hayır demeyi bilmeyen bir insan tatlısıydı o.
TTB Merkez Konseyi ikinci başkanıydı.
Bel fıtığı vardı, omurgada darlık sendromu, yeni ameliyat olmuştu.
Evli, bir çocuk babası.
Bir sabah onun da çaldılar kapısını.
Alıp götürdüler.
Barış istemekti tek suçu.
Böyle geçti tarihin sayfasına.
insanlık her zaman öğrenilmez
Ankara’da,
yine aynı sabah.
Dr.Sezai Berber |
Bu sefer adı Sezai,
soyadı Berber.
Bir psikiyatrist o!
Uzun yıllar Dışkapı Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde hizmet verdi.
Türkiye Psikiyatri Derneğinde kurucu üyesi,
eski yöneticisi.
ODTÜ ormanlarının
arasına sıkışmış bir mahallede evi.
Eski adıyla
Karakusunlar; yani Çiğdem Mahallesi.
TTB eski II. Başkanı. Halen TTB Genel
Sekreterliği görevini yürütmekte.
Evli, iki kız çocuğu var, şimdilerde
serbest hekim.
Hayatta en çok değer
verdiği şeydir dostluk.
Konukseverdir,
sıcaktır, candır.
Eve konuklar
geldiğinde, ailecek birlikte vakit geçirmek ister.
“Çocuklar bırakın dersi falan” derdi, “bize katılın!”
Ardından eklerdi, “bilgi daima öğrenilir, insanlık her zaman
öğrenilmez.”
Savaş ve işkence
travmalarına uğramış kişilere adadı mesleğini.
Bir sabah çaldılar
onun da kapısını; eşiyle birlikte açtı.
Çevik kuvvet
polisiydi gelenler.
Götürdüler.
Taammüden barışı
savunmaktı suçu.
Ve böyle kaydetti
tarih olanları!
Kokusunu, yaşlı annesinin koynuna bırakarak gitti
Dr.Selma Güngör |
Ankara.
Yine pusluydu, yine ayaz.
Yine aynı gündü çünkü.
Bu sefer Ayrancı semtinde çaldı bir evin kapısı.
Bir kadın açtı kapıyı.
Adı Selma Güngör, bir çocuk annesi, aile hekimi.
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, İnsan Hakları Kolu çalışmalarını yürütmekte.
Kadın polisler girdi
koluna. Yine pusluydu, yine ayaz.
Yine aynı gündü çünkü.
Bu sefer Ayrancı semtinde çaldı bir evin kapısı.
Bir kadın açtı kapıyı.
Adı Selma Güngör, bir çocuk annesi, aile hekimi.
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, İnsan Hakları Kolu çalışmalarını yürütmekte.
Kokusunu, yaşlı annesinin boynuna bırakarak ayrıldı evinden.
Saçını kısa kestirmeyi alışmıştı son günlerinde, arkadan kuyruk yapardı.
Bir de glütensiz beslenmeye…
Maltepe’de işyerine vardılar. Tehlikeli şeyler aradılar masasında, çekmecelerinde.
Aile hekimliği çalışma odasındaki bilgisayarına el koydular.
Son sözü, “bilgisayarı götürmeyin!” oldu…
Haftalık aşı ve gebelik izleme programı vardı bilgisayarında.
Giderken, hasta ev ziyaretleri kaldı aklında.
Ve tarih böyle kaydetti o günü!
Zeki bir kedisi vardı, adı Mia’ydı
Dr.Hande Arpat |
Hande Arpat.
Pratisyen hekim.
İçlerinde en genç olanıydı.
Mülteci ve göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili çalışma yürütmekteydi.
Pratisyen hekim.
İçlerinde en genç olanıydı.
Mülteci ve göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili çalışma yürütmekteydi.
Ankara’da, hastaydı, sesi güçlükle çıkıyordu.
Bir hekim, bir yazardı o; sağlık politikaları üzerine kitapları vardı. İngilizce ondan sorulurdu, bir tweetter fenomeniydi; güleç, sıcak yüzlü, enerjik.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyesi.
Hayvanları severdi, insanları sevdiği gibi.
Zeki bir kedisi vardı, adı Mia’ydı. Haylaz kedi, telefonda oyun oynamayı severdi.
Lakin, yüzü karaydı o gün Ankara’nın, sisliydi.
Hande, arkadaşıyla WhatsApp’tan yazışıyordu.
“Handecim duydun mu olanları,” diye yazdı biri.
Son harfleri ışık hızında ulaştı karşı telefona:
“G-e-l-d-i-l-e-r!”
Evde yalnızdı, kimsecikler yoktu.
Sakindi.
Kadın polisler eşliğinde götürdüler onu.
Uzun bir miyaw sesi duyuldu arkasından...
Ve tarih işte böyle yazdı sayfasına!
Bir hekim, bir yazardı o; sağlık politikaları üzerine kitapları vardı. İngilizce ondan sorulurdu, bir tweetter fenomeniydi; güleç, sıcak yüzlü, enerjik.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyesi.
Hayvanları severdi, insanları sevdiği gibi.
Zeki bir kedisi vardı, adı Mia’ydı. Haylaz kedi, telefonda oyun oynamayı severdi.
Lakin, yüzü karaydı o gün Ankara’nın, sisliydi.
Hande, arkadaşıyla WhatsApp’tan yazışıyordu.
“Handecim duydun mu olanları,” diye yazdı biri.
Son harfleri ışık hızında ulaştı karşı telefona:
“G-e-l-d-i-l-e-r!”
Evde yalnızdı, kimsecikler yoktu.
Sakindi.
Kadın polisler eşliğinde götürdüler onu.
Uzun bir miyaw sesi duyuldu arkasından...
Ve tarih işte böyle yazdı sayfasına!
“annemle gurur duyuyorum”
Prof.Dr.Funda Obuz |
Funda Obuz.
İzmir’de bahara hazırlanan bir mevsim.
Evde yalnızdı. Arkadaşlarıyla WhatsApp’tan yazışıyordu o da.
İzmir’de bahara hazırlanan bir mevsim.
Evde yalnızdı. Arkadaşlarıyla WhatsApp’tan yazışıyordu o da.
Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi.
Türk Radyoloji Derneği İzmir Şube Başkanlığı, İzmir Tabip
Odası Onur Kurulu
Üyeliği, İstanbul Tabip Odası Hekim Meclisi üyeliği yaptı.
Halen TTB Merkez Konsey üyesi, bir kız çocuğu annesi.
Mesajlar yanıtsız kaldı telefonunda…
Çaldılar kapısını, terörle mücadeleden gözaltına aldılar.
Halen TTB Merkez Konsey üyesi, bir kız çocuğu annesi.
Mesajlar yanıtsız kaldı telefonunda…
Çaldılar kapısını, terörle mücadeleden gözaltına aldılar.
Psikoloji okuyordu kızı, duyunca “annemle gurur duyuyorum” dedi.
O bir radyoloji profesörüydü.
O bir radyoloji profesörüydü.
Kapısında çiçekleri kaldı.Tarihin sayfasına, işte böyle geçti onun adı.
Göçmen hastaları çoktu; İdlib’ten,
Halep’ten, Rakka’dan
Dr.Dursun Yaşar Ulutaş |
Dursun Yaşar Ulutaş.
Evli, tek çocuk babası.
Adana’da aile hekimi.
Göçmen hastaları çoktu; İdlib’ten, Halep’ten, Rakka’dan.
Klasik müzik düşkünü, bir radyo sever o.
Adana Tabip Odası Genel Sekreterliği, TTB Yüksek Onur Kurulu Üyeliği ve TTB Aile Hekimliği Kolu sekreterliği yaptı.
Halen TTB Merkez Konseyi üyesi.
Onun da çaldılar kapısını, evinde arama yaptılar; yetinmeyip işyerine gittiler.
Evli, tek çocuk babası.
Adana’da aile hekimi.
Göçmen hastaları çoktu; İdlib’ten, Halep’ten, Rakka’dan.
Klasik müzik düşkünü, bir radyo sever o.
Adana Tabip Odası Genel Sekreterliği, TTB Yüksek Onur Kurulu Üyeliği ve TTB Aile Hekimliği Kolu sekreterliği yaptı.
Halen TTB Merkez Konseyi üyesi.
Onun da çaldılar kapısını, evinde arama yaptılar; yetinmeyip işyerine gittiler.
Hastaları bekliyordu onu, muayene edemedi.
Bilgisayarına el koydular. Hastaların muayene bilgileri
vardı içinde.
Çevik kuvvet eşliğinde götürdüler onu!
Hastaları arkasından baka kaldı.
Giderken arkasını döndü; annesi Ankilozan Spondilit hastasiydı Halepli Yosra’nın. Ciğerlerini kötü üşütmüştü, seslendi; “unutma,” dedi, “günde üç defa alacaksın ilacı!”
Ve tarih işte böyle kaydetti notunu.
Hastaları arkasından baka kaldı.
Giderken arkasını döndü; annesi Ankilozan Spondilit hastasiydı Halepli Yosra’nın. Ciğerlerini kötü üşütmüştü, seslendi; “unutma,” dedi, “günde üç defa alacaksın ilacı!”
Ve tarih işte böyle kaydetti notunu.
Sabah erkenden çaldılar kapısını
Dr.Bülent Nazım Yılmaz |
Bülent
Nazım Yılmaz
Eskişehir Devlet Hastanesi’nde acil hekimi.
TTB Denetleme Kurulu üyeliği, Eskişehir Tabip Odası Başkanlığı yaptı.
Eşi Neşe ile birlikte Eskişehir’de, Tabip Odası’nın yükü onların omuzlarında.
Evli, bir çocuk babası.
Sesi de, kendisi de, yüreği de güzel; konuksever insan.
Sabah erkenden çaldılar kapısını.
Onu da götürdüler.
Tarih böyle yazdı sayfasına.
Eskişehir Devlet Hastanesi’nde acil hekimi.
TTB Denetleme Kurulu üyeliği, Eskişehir Tabip Odası Başkanlığı yaptı.
Eşi Neşe ile birlikte Eskişehir’de, Tabip Odası’nın yükü onların omuzlarında.
Evli, bir çocuk babası.
Sesi de, kendisi de, yüreği de güzel; konuksever insan.
Sabah erkenden çaldılar kapısını.
Onu da götürdüler.
Tarih böyle yazdı sayfasına.
Ankara’ya varmadan işine son verildi
Adı Şeyhmus’du.
Surlarından kanayan şehirdendi, Diyarbakırlıydı.
Bir hekim; sempatik,
yumuşak yüzlü, sevecen.Surlarından kanayan şehirdendi, Diyarbakırlıydı.
Şeyhmus Gökalp Diyarbakır Tabip
Odası
Denetleme Kurulu üyeliği, TTB Büyük Kongre Delegeliği yaptı. Halen TTB
Merkez Konseyi üyesi.
Dr.Şeyhmus Gökalp |
Dost canlısı, civanmert,
inanılmaz konuksever.
“Paşam” derdi kardeşi Ciwan’a; bir şey satın alırken hep çift alırdı. İki insan, birbirine nasıl da böyle düşkün olabilir di?
Aynı gün, aynı sabah; onun da, erkenden çaldı kapısı.
“Paşam” derdi kardeşi Ciwan’a; bir şey satın alırken hep çift alırdı. İki insan, birbirine nasıl da böyle düşkün olabilir di?
Aynı gün, aynı sabah; onun da, erkenden çaldı kapısı.
Gelen çevik kuvvetti, kalabalık girdiler eve.
Arama yapanlara Kürt aksanıyla; “sizden ricamız” dedi, “evi fazla dağıtmayınız.”
Arama yapanlara Kürt aksanıyla; “sizden ricamız” dedi, “evi fazla dağıtmayınız.”
Hep öyle konuşurdu Şeyhmus.
Diyarbakır’da işyeri hekimiydi.
Ayrılırken, içine çeker gibi sarıldı, kokladı; eşini, kardeşini ve çocuklarını.
Daha Ankara’ya varmadan işine son verildi.
Tarih böyle kaydetti işte o günü.
Ayrılırken, içine çeker gibi sarıldı, kokladı; eşini, kardeşini ve çocuklarını.
Daha Ankara’ya varmadan işine son verildi.
Tarih böyle kaydetti işte o günü.
buradayım, gelin alın beni
Dr.Ayfer Horasan |
Ayfer Horasan.
Van’da Aile hekimi.
Havalar soğuk olur bu mevsimde, buz tutar Muradiye Şelalesi Van’da.
İnce, uzun boylu, sevgi dolu Ayfer.
Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Onur Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Van Referans Merkezi’nde hekim.
Halen TTB İnsan Hakları Kolu üyesi.
Haberler peş peşe gelince, oturduğu evden çıktı, meslek odasına gitti.
Van Tabip Odası’nda oturup bekledi; “buradayım, gelin alın beni” dedi!
Ve tarih böyle kaydetti onu.
Odasında bolca Karadeniz fıkrasına rastladılar
Prof.Dr.Taner Gören |
Bir süredir betona boğulmuş ağrılıdır.
Bu semtte bir ev.
Hava sisli, soğuk, alaca karanlık.
Kapı çalınır, önünde çevik kuvvet beklemekte.
Kapıyı açan bir kardiyoloji uzmanıdır; aynı zamanda iç hastalıklarında ikinci ihtisas.
İstanbul Tıp Fakültesi Kardiyoloji kürsüsünde öğretim üyesi.
Öğrencilerine daima “Bolca hastalık öyküsü alın” diyen, 62 yaşında bir öğrenci sevgilisi o.
Evli, bir çocuk babası.
Türk Kardiyoloji Derneği, Avrupa Kardiyoloji Derneği, TTB Merkez Konsey üyeliği görevlerinde bulundu, İstanbul Tabip Odası Başkanlığı yaptı.
Halen TTB Merkez Konsey üyesi.
Adı Mustafa Taner Gören, bir profesör.
Laz’dı.
Şaka gibi başladı güne.
Yaşamak her daim bir gülmeceydi onun için. Fıkra anlatmayı severdi.
Onunla vakit geçirmek mi?
Kaçırılmayacak bir zevkti, gülmekten kırardı dinleyeni.
Ne hak yedi, ne yalan söyledi, ne rüşvet aldı.
Hep sevdi insanları ve yaşatmak istedi onları.
Bir sabah onun da çaldılar kapısını.
Grubun en yaşlısı, belki en delikanlısıydı.
Hastanede aldılar onu, kardiyak problemi vardı.
Eşiyle kucaklaştı, “haklıyız, kazanacağız” dedi.
Polisler kollarına girdiler.
İçlerinden biri boncuk boncuk terlemişti, güçlükle soluyordu.
Göz ucuyla baktı ona, “sağ koroner arter tıkalı olmalı” diye geçirdi içinden, “bir an önce efor testi yaptırmalı!”
Odasında, bolca Karadeniz fıkrasına rastladılar.
Arama esnasında, bir kadın; hocasıydı, duyunca koştu.
Polis, “dur, giremezsin, kimsiniz?” dedi.
“Öğrencisiyim” diye girdi içeri.
Sarıldı hocasına; sardı, sarmaladı onu; ama ağlamadı.
Lakin hocası da ona sarılamadı!
Yürürken kolları önündeydi, kırmızı bir hırka taşıyordu ellerinin üzerinde.
Altında kelepçesi vardı!
Gözlerinde, kimsenin görmediği bir gülmece.
Kapısında çiçekleri kaldı.
İşte böyle yazdı tarih kitapları!
http://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kapisinda-cicekleri-kaldi,19068
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com