Seni vurdular!
Balıkçılar Çarşısı’nda Dört
Ayaklı Minare’ydin sen, ayaklarından vurdular.
Dört Ayaklı Minare’nin
başucunda Tahir Elçi’ydin sen, seni bir kez daha vurdular.
Çocukların vardı senin Sur Kapı’da,
Dağ Kapı’da, Mardin Kapı’da.
Oyunlar oynarlardı Urfa Kapı’da;
Lalabey’de, Melikahmet’te, Hançepek‘de.
Çocukların vardı senin fedai, qırıq,
serseri!
Kimi İstanbul’da tinerci, ciğerleri
slikozis dolu, kimi birkaç kilo kalmış, kemik.
* * *
Sur diplerinde çocukların vardı
senin.
Telaş içinde koşarlardı.
Yüzlerinde yorgun suretleri, sanırsın
ağır bir dünya yükü.
Sabahları, siftah yapmak olurdu
biricik hayalleri.
Kaşları çatık, bakışları tedirgin,
hayal içinde hayal satarlardı.
Senin ki surlarında Yedi Kardeşler’in,
Keçi Burcu’n vardı, Kırklar Dağı’yla
göz göze, Hevsel’in Bahçeleri’yle
komşuydun.
Sen ki bir zamanlar Rumların,
Ermenilerin, Süryanilerin yurduydun.
Kürtlere, Türklere, Yezidilere yar
olmuştun.
Sen ki taş ustalarının, duvar
ustalarının elinde büyümüş, güzel bir diyar olmuştun.
Şimdi söyle bana, nedir bu halin?
Sur içi, 21 Mayıs 2016 |
Dicle’nin kıyısında bir
büyük mezara gömmüşler seni.
Görüyorum.
Taşlarına, duvarlarına, hanlarına
kıymışlar senin!
Seni surlarından vurmuşlar!
Bazalttan yapılarına kıymışlar senin
ey şehir!
Bütün kapılarını kırmışlar!
Paramparça olmuş kapılarından
girmişler, kalelerini zapt etmişler.
Taşını, toprağını almışlar, etini
tırnağından ayırmışlar senin!
Seni kürek kürek, kamyon kamyon
taşımışlar!
Dicle’nin
kıyısında bir büyük mezara gömmüşler seni.
Sana her gün, her geçen gün biraz
daha kıymışlar…
* * *
Biliyorum.
Sokaklarında simit, selpak satan karakaşlı,
kara gözlü çocukların var.
Kayıplarının peşinde diyar diyar
dolaşan bağrı yanık anaların var.
Burçların, nasıl da tedirgin bakıyor
şimdilerde Dicle’nin vadisine.
Korku dolu, ürkek, huzursuz; kaderine
terk edilmiş sürme gözlü Hevsel
Bahçeleri’n var.
Uzak diyarlardan nice hayallerle
gelmiş kavimlerin, bütün kapılarından yürüyerek geçmişler.
Onlar ki Deliller Hanı’nda atlarıyla, develeriyle konaklamışlar.
Demiri bükmüşler, bakırı dövmüşler,
altını ilmek ilmek işlemişler.
Surlarını dövmelerle süslemişler.
Onlar ki vakit olmuş, Sülüklü Han’ın şarabından içmişler.
Kocatepe’de,
Çanakkale’de, Conkbayır’da yedi düvele karşı birlikte vuruşmuşmuşlar.
Sen ki kavimler diyarısın, bazalttan
yapılmış duvarlarında 27 kavmin izi var.
Bugünlerde niye böyle boynun bükük?
Söyle bana şehir, o güzelim
bahçelerinde başka kimin gözü var?
Dört Ayaklı Minare, Ekim 2016 |
Mimberlerde okunan dua, kiliselerde
ayin!
Şimdi eğil de bir surlarına kulak
ver.
Dinle!
Harap duvarlarının, bazalt
kayalarının sana diyecekleri var.
İnanma, senin için söylenenlere, hep
yalan!
Sana verilen vaatler, senin için
söylenilen ilahiler hep yalan!
Camilerde ezan sesi, mimberlerde
okunan dua, kiliselerde ayin!
Hepsi yalan!
Nasıl anlayacak şimdi seni kalbim?
Nasıl inanacak bunca yalana, nasıl
kanacak?
Seni nasıl anlatacaklar bu şehrin
tarihine?
Çocukların, surlarına bakıp da neleri
hayal edecekler?
Hangi yüzle sığacak bu ülkenin vicdanına bunca riyakârlık?
Gelenler, yemişlerini toplar olmuş
hep sofrandan.
Sen kendi çocuklarına niye böyle
haramsın?
Söyle bana ey şehir, sen hangi
yüzyıla kanayan yaramsın?
* * *
Duyuyorum.
Ezan sesleri eksilmiş semalarından.
Yerine, dalga dalga anonslar yükseliyor
artık minarelerinden.
“Ali Paşa, Veli Paşa Mahalleleri yıkılacak!”
diyorlar...
Surlardan bir görünüm |
Seni surlarından, minarelerinden;
seni tarihinden yıkmak istiyorlar ey şehir!
Elimden bir şey gelmiyor, laikin sana
bir çift sözüm var…
Taşköprülerin de onlarca gözün var
senin.
Onun akışına karşı gelenlerin
mezarlığı olmuştur hep tarih.
Boyun eğmeyecek surların, her devirde
başı dik kalmış kalelerin, binyıllardır
taşlarına el sürmüş kavimlerin var
senin.
Biliyorum, belki güç, belki
bağışlaması yok tanrıların!
Bırak o zaman, kalmasın içimde, söyleyeyim!
Aman dilemiyor, dilemeyecek bu şehir
kimseden.
Aman dilemeyecek yıkılan surlar.
Aman dilemeyecek kimse!
Çünkü senin, kapılarına hayat veren
dokuz bin yıldan eski bir tarihin var.
Amed’sin, Amida’sın, Dikranagerd’sin
sen!
Bil ki, yalnız değilsin.
Sana nasıl diz çöktürebilirler?
Surlarının ötesinde aklı sende olan
kardeşlerin var.
Lakin söyle bana, hangi kardeşin,
hangi kardeşe ahısın sen?
Sana, zulümlerden zulüm beğen diyen
nasıl tanrıların var?
Söyle, niçin çocukların senden böyle uzakta?
Ocakları sönmüş, yurtları tarumar,
aşları eksik.
Kimi pancarda, fındıkta, tütünde,
pamukta…
Çocukların neden gurbet yollarında şimdi
senin?
Niçin böyle tersanelerine sağ girip,
üç günde ölü çıkan evlatların var?
Diyarbakır Surlarından Hevsel Bahçeleri, Kırklar Dağı ve On Gözlü Köprü |
Görüyorum, Surp Sarkis zor durumda.
Anto
Dayı mezarında huzursuz, Surp
Giragos’tan ise haber yok.
Çanı düştü mü, duvarı yıkık mı,
bahçesi temiz mi?
Paramparça olmuş şimdi bazalt
taşların.
İş makineleri sabırsız, üç vardiya
birden çalışmada.
Biteviye betonla dolduruyorlar kalbini.
Şimdi nasıl atacak bu yürek, nasıl
yaşayacak; tarihine neler yazacak bu şehir senin?
Kubbelerin delik deşik olmuş, kiliseler
çansız, minareler ezansız.
Duvarların neden böyle yıkık,
semtlerin harap, çocuk sesleri azalmış sokaklarında.
Söyle bana, Dicle’nin kıyısında zaman, nasıl böyle nankör, nasıl böyle vefasız?
* * *
Haberin var mı?
Kırklar
Dağı bir süredir zaten yaralı.
Sana nasıl kıymışlar böyle ey şehir!
Dicle’nin
kıyısında, kanın tarihe karışıyor, sen şimdi Dicle gibi yaralı bir nehirsin.
Suları yetmiyor Dicle’nin yıkamaya.
Hevsel’in
bahçeleri örtemiyor yaralarını.
Diline mühür, ayaklarına prangalar
vurulmuş, duvarlar içinde kalmış bir esirsin sen.
Etrafı bazalt kayalarla çevrilmiş bir
bekirsin.
Amed’sin,
Amida’sın, Dikranagerd’sin.
Yedi veren güllerinin diyarısın.
Diyarbakır’sın
sen!
Söyle!
Nasıl bir kardeşliktir bu sana reva
görülen?
Hangi yüzyılda, hangi kardeşin, hangi
kardeşe zulmüsün?
Neden minarelerinden vurulmuş, niçin kiliselerin
yaralı?
Niye böyle surlarından kanamalı
bir şehirsin şimdi sen?
Not: Sur, 9000 yıllık şehrin merkezinde bulunan ve etrafı surlarla çevrili ilçedir. İlçenin etrafını saran 5000 yıllık surlar, dünyanın ikinci büyük surları olup UNESCO tarafından Dünya Tarihi Listesi’ne alınmıştır. Aralık 2015’te başlayan çatışmalar sonucunda Suriçi’ndeki 595 tescilli yapıdan 89’u tamamen yıkılmış, 48 yapı da hasar görmüştür. Uydu fotoğraflarında bazı mahallelerin büyük oranda ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. İlçedeki bazı mahallelerde ise “kentsel dönüşüm” adı altında yıkım ve yeniden yapılaşma sürmektedir.
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/surlarindan-kanayan-sehir,17727
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/surlarindan-kanayan-sehir,17727
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com