T24 | 13 Ağustos 2016
Küçük bir çocuk.
Çekik kaşlarının altındaki siyahi gözleriyle ürkek ürkek
bakıyor.
Bakışları, büyük bölümü yıkılmış, harap görünümlü tuhaf bir yapının
üzerinde.
Anlamaya çalışıyor…
Tarih 6 Ağustos 2016.
Dünyada, nükleer saldırıya uğramış ve 140 bin sivilin öldüğü
ilk kent; Hiroşima.
İşte bu kente adanmış Barış
Anıtı Parkı’nın uzak bir köşesi.
Saat 08.15.
Hirosima Atom Bombasi Kubbesi |
Hirosima Atom Bombasi KubbesiUzaklardan bir çan sesi işitiliyor.
Her yıl aynı saatte, Hiroşima
Barış Anıtı Parkı’ndaki anmanın başladığına işaret eden Barış Çanı’nın sesidir bu.
Bir gurup çocuğun önünde durduğu bu tuhaf bina, 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’yı yerle bir
eden cehennemden geride kalan yegâne yapı.
Amerika Birleşik Devletleri’ne ait bir B-29 bombardıman uçağından
şehre atılan atom bombasının Hiroşima’yı kül etmesinden önce Ticaret Müzesi (Hiroshima Commercial Museum) olarak kullanılıyormuş bina.
Bombalandığı haliyle aynen korunmuş.
Büyük kısmı atom bombasının ilk şok dalgasıyla yıkılmış halde.
Büyük kısmı atom bombasının ilk şok dalgasıyla yıkılmış halde.
İnsanlığa, savaşın gerçek yüzünü hatırlatan bir bellek
olarak öylece kalsın istemişler.
Adı ise Atom Bombası
Kubbesi olarak değiştirilmiş.
Japon çocukları, akıl almaz bir savaşın yol açtığı dünyadaki
bu en büyük felaketin kurbanlarını anmak üzere her sene bu anıtın önünde bir
araya geliyorlar.
Amaçları, Hiroşima’dan insanlığa kalan bu utanç anıtının
önünde tarihle yüzleşmek.
Ticaret Merkezi Binası Foto-AP,Stanley Troutman |
İnsanoğlunun güçle, rekabetle, iktidar hırsıyla beslenmiş
sınırsız ihtirasının silip süpürdüğü bir kent, ateş topu gibi esen bir fırtına,
bağırsakları karınlarından boşalan, kafatasları parçalanan, gözleri
yuvalarından fırlayan çocuklar, eriyip buhar olan insanlar…
Bir kez başlayınca sınır tanımaz bir ölüm ve vahşet tufanı…
İşte 6 Ağustos 1945 günü, saat 08.15’te Hiroşima halkına
kader olan bir yıkımı unutmamak, ölenleri anmak için önünde çocukların
toplandığı yıkıntı halinde bir yapı.
Kent, her şeyiyle yenide inşa edilmiş. Binaları, yolları,
parkları, bahçeleri…
Bunca güzelliğin arasında yarısı yıkılmış bu harap bina ise,
Atom Bombası Kubbesi adıyla insanlığın
bir utanç abidesi olarak ayakta...
* * *
Savaşa bir kez yol verilirse, her şey ama her şey yavaş
yavaş ölmeye başlar.
Sadece savaşanlar değil, eli silah tutan-tutmayan herkes
savaş girdabının içine sürüklenirler; siviller, çocuklar, hastalar; orduya
katılsın ya da katılmasın, savaşın içinde olsun ya da olmasın, hemen her şey ve
herkes!
Bir kez başlayınca savaş, ölümün nereden ve nasıl geleceği
bilinmez.
Nasıl saklanırsa saklansın, ne kadar uzakta olursa olsun ölüm
herkesi bulabilir.
Cephede barut kokan bir namlunun arkasında ya da en
korunaklı bir siperde; evinde ya da sokağında, köyünde ya da çiftliğinde;
uyurken, ya da uyanıkken; işe giderken, ya da oyun oynarken…
Ölüm herkesi bulabilir.
* * *
Şırnak, Haziran 2016 |
Başka bir resim.
Bu seferki daha yakınlardan.
Şırnak’tan.
Bir apartman.
Hani, içinde bağımsız birimleri, konutları, haneleri olan...
Hani duvarları, duvarlarında göz göz pencereleri,
pencereleri arkasında perdeleri olan...
Pencere önlerinde renk renk çiçekleri, çiçeklere su veren
kadınları; perdeleri arkasında el tutuşan, öpüşen, yemek yiyen, uyuyan,
söyleşen insanları olan…
Çocuklarına ninniler söyleyen anneleri, annelerine
muziplikler yapan çocukları…
Sıcak ya da soğuk, boyalı ya da boyasız, balkonlu ya da
balkonsuz, sevimli ya da sevimsiz, küçük ya da büyük bir apartman…
Bir apartmanın fotoğrafı bu!
Şırnak_21 Haziran 2016 |
Ancak duvarları, çatısı, bacası olmayan bir apartman;
pencereleri, pencere önlerinde çiçekleri; balkonları, balkonlarında güvercin
besleyen gençleri; boyası, badanası, renkleri; ağlaması, gülmesi duyulmayan…
Sesleri olmayan bir apartman bu!
Sesleri olmayan bir apartman bu!
Geride, sadece merdiveni kalmış bir apartman!
Yalnızca bir merdivenden ibaret apartman yani.
Beton bir merdiven!
Merdiven!
* * *
Çağdaş bir mimarın usta ellerinden çıkmış, özenle şekil
verilmiş, sert çizgilere sahip bir anıtı resmediyor sanki.
İlk bakışta seyredene hükmediyor; sarsıyor, kuşatıyor, içine
çekiyor…
Varsa yok etmenin, ayaktaysa yıkmanın, yaşıyorsa hükmetmenin,
nefes alıyorsa soluksuz bırakmanın abidesi.
Büyük bir trajedinin küçük ama basit bir resim karesine sığmış
hali gibi.
Yıkıntılar arasında öyle bir duruşu var ki…
Hakim ve kibirli olma, kendini ayrıcalıklı, üstün görme hali
içinde.
Bir şehri, bir mahalleyi, bir apartmanı ucube haline getiren
ilahi bir kuvvetin, daha az gelişmiş, yetenekleri görece kısıtlı olana;
medeniyetten nasiplenmemiş ötekine karşı sınırsız bir güç ve kudret gösterisi!
Kürt’ün tarihine dikilmiş bir anıt gibi.
İmgesi tehditkâr, görüntüsü örseleyici.
* * *
İki şehir, iki resim.
Hiroşima ve Şırnak.
Ölümün, yok oluşun, utancın resimleri.
Hiroşima, kendine bu zulmü reva gören bir savaşın hatırasını
insanlığın belleğine armağan etmiş.
Atom bombası vahşetinden zoraki ayakta kalmış bir binayı olduğu
gibi koruyarak bunu yapmış.
Şırnak’ın buna bile hakkı olmayacak, biliyorum.
Medeniyet denilen şey henüz çok uzaklarda.
Kardeşlik üzerine nice hikâyeler anlatılmış bu topraklar Şırnak’a
bir utanç abidesini bile çok görecek.
* * *
Geçen gün düşmüştü ajanslara.
Şırnak’ın tamamı riskli alan ilan edilmiş bile.
Ateşin, barutun, silahların kavurduğu bu coğrafyada, insan
aklının ve vicdanının sınırlarını zorlayacak denli bir yıkımın izleri, yakında kökünden
kazınmak suretiyle bütünüyle yok edilecek.
Geriye bir halkın yüreğine zerk edilmiş derin bir acı ile
tarih kitaplarında yer alacak bir fotoğraf kalacak.
Bir merdiven fotoğrafı olacak bu.
Derin acıların, yalnızlığın, dilsizliğin, kimliksizliğin
fotoğrafı.
Her şeye rağmen devam eden bir yaşamın, hayata tutunmanın,
direnmenin, boyun eğmemenin fotoğrafı.
Bir kenti kasıp kavuran bir fırtınadan nasılsa ayakta kalmış
bir merdivenin fotoğrafı.
Beton bir merdivenin!
* * *
Bir yüzyıl geçtikten sonra Kürtlerin çocukları, tarih kitaplarının sayfalarını çevirirken bu resme belki de rastlayacaklar.
İşte o zaman, küçük dudaklarını hafifçe buracak, atalarının
başlarına gelen o tarihsel acıyı yüreklerinin en hassas yerinde, sessiz, derin
bir bıçak kesiği gibi hissedecekler.
Tıpkı, Japon çocuklarının, her 6 Ağustos günü, sekizi on beş
geçe Hiroşima Barış Anıtı Parkı
içindeki Atom Bombası Kubbesi önünde
sessizce dururken yaşadıkları gibi.
“Hafif acılar
konuşabilir” der Seneca.
“Ama derin acılar dilsizdir.”
“Ama derin acılar dilsizdir.”