T24 | 6 Eylül 20018
Ege’de bir cumartesi günü. Dolmuş, Ulamış Köy Meydanı’nda durdu. Kadın, telaşla dolmuştan indi. Gecikmiş
olduğunun endişeli izlerini taşıyan alnındaki çizgilere öğlen güneşinin sıcaklığı
sinmişti. Elinin tersiyle alnını sildi. Acele ve küçük adımlarla geldiği fırından
eli boş dönen insanları görünce endişesi bir kat daha artmıştı. Tezgâha
yanaştı, “Oğlum iki ekmek!” dedi.
Yoktu! İki ekmek değil, tek ekmek dahi yoktu! Karşıyaka’dan
yola çıkıp önce vapur, sonra dolmuşla yaptığı yolculuktan sonra eli boş dönecek
olmanın sıkıntısı, gri bir bulut olup yüzüne yapışmıştı. Bir süre ne yapacağını
bilemez halde ayakta öylece bekledi. Sonra, köy meydanındaki gölgelik ağaçlardan
birinin altına yürüdü. Sandalyeye oturdu, çantasındaki suya davrandı…
Anadolu köylüsünün toprağa olan borcu
Karakılçık buğday başağı |
“Al” dedi yaşlı adam. Çeyizlik sandığa benzeyen kutudan çıkardığı el
büyüklüğündeki çıkını yanındakine uzatarak.
Ardından, “Evladım”
diye ekledi, “dedelerimizden, atalarımızdan
bize mirastır bu; evlenen kızlarımızın çeyizi, oğullarımızın en değerli
sermayesidir. Kıymetini bil, sakla, yapabilirsen çoğalt…”
Bu tembih, Anadolu köylüsünün toprağa olan borcu, kalan
ömründen geriye bıraktığı vasiyeti gibidir.
Genç adam, çıkını yavaşça açtı. İçindekileri tane tane avucuna
boşalttı. Bez torbadan boşalan kahverengi buğday tanelerine, sanki birer inci
tanesiymiş gibi baktı…
* * *
Olay 2011 yılında yaşanır. Seferihisar Belediyesi’nin tarım görevlisi adam, elindeki çıkınla,
köylünün evinin önüne çıkar. Ağustos sıcağı, tepelik bir yerdeki Gödence’de etkisini nispeten hafif
hissettirmektedir. Gölcük Köyü ile Gödence arasındaki derin vadiden yol
alan rüzgâr Gödence eteklerini
yalayarak köyün sokaklarını dolaşır, genç adamın yüzüne dalga dalga çarpar.
Elindeki çıkında bir avuç tohum bulunmaktadır. Yüzyıllar
boyu Ege toplumlarının sofrasına katık olmuş, zamanla ekim alanları daralmış,
2006 yılında çıkarılan bir yasadan sonra üretim alanlarından tümüyle yok olmuş Karakılçık buğdayının tanelerinden
başka bir şey değildir bu çıkındaki...
Yerli tohum ticaretinin yasaklanması
Karakılçık buğday tarlası |
29 Ağustos 2018. İzmir’in Seferihisar ilçesi. Bu küçük içe, Türkiye Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odası’nın 17.Yaz Kampı’na ev sahipliği yapmaktadır. Turgut Köyü’ndeki panelde ‘Alternatif
Yerel Yönetim Modelleri ve Tohum Politikaları’ tartışılmakta. Seferihisar, Ovacık ve Menteşe Belediye
başkanları Mustafa Tunç Soyer, Fatih Mehmet Maçoğlu ve Bahattin Gümüş konuşmacı olarak
paneldeler.
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İnanılmaz ama
gerçek, 2006 yılında
hükümet, yerli tohum satışını yasakladı!” diye çığlık atıyor. Bu yasağın, dünyayı bir ahtapot gibi saran
yabancı tohum tekellerinin, Türkiye’deki iktidar erkine nüfuz etmesinin bir
sonucu olduğu konuşuluyor panelde. Dünya çapındaki bu kuşatmaya karşı, her üç
belediye de tohum dernekleri ve bankaları kurmaya yönelmişler. Her sene tohum
takas şenlikleri düzenliyorlar.
Seferihisar
Belediyesi 31 Mart’ta gerçekleştirdiği 8.Tohum
Takas Şenliği’nde yüzbinlerce yerli tohumun birbiriyle takas edilmesini
sağlamış. Menteşe Belediyesi ise 21
Nisan’da 6.Tohum Şenliği’ni
gerçekleştirmiş durumda.
Tunç Soyer, “Belediyenin tarım görevlisi, getirip masama
koyduğunda, bir avuçtu” diyor. “İşte
bu bir avuç Karakılçık tohumuyla yola
çıktık. Sevdik onu; tane tane çoğalttık, çimlendirdik, birkaç yıl sonra bu
tohumlardan 20 ekmek üretmeyi başardık.”
Karakılçık buğday
ekmeği, içinden kepeği alınmamış unla ve ekşi maya ile yapılan, katkısız,
küflenmez, bayatlamaz bir ata ekmeği. Geçenlerde ikincisi düzenlenen “Ata Ekmeği ve Armola Şenlikleri’nde Ulamış Köyü’ndeki taş fırında pişirilen 4000 ekmek tüketilmiş.
28 Kasım 2009 tarihinde Türkiye’nin Citlaslow kentler (Yavaşkent)
birliğine üye olan ilk belediyesinin başkan Tunç Soyer vahşi kapitalizmin dizginlenemeyen saldırısına karşı
yerellerdeki mücadelenin önemine vurgu yapıyor. 8 tezgâhla başlayıp 400 tezgâha
ulaşan bedelsiz köylü pazarlarından, tüketiciye aracısız ulaştırılan ürünlerden,
kooperatifçilik deneyimlerinden bahsediyor…
Alternatif Yerel Yönetim Modelleri ve Tohum Politikaları, Turgut Köyü, Seferihisar, 29 Ağustos 2018 |
Ovacık Belediyesi’nin komünist belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun konuşmaları ise
esprilerle dolu. Bu küçük ama hayalleri büyük beldenin başkanı, popülaritesini belli
ki, biraz da sıcakkanlılığı ve samimiyetinden alıyor.
Seçildiği günden beri makam odasının kapısı herkese açık. İlk
iş olarak Ovacık’a kurduğu çocuk kütüphanesine, sonradan iki kütüphane daha
eklemiş. Çocukları bir saat kitap okumaları karşılığında bir saat bisiklete
bindiren, mercimek ve nohut ekerek geliriyle öğrencilere burs veren; makam
aracı kullanmayıp toplu taşımayı ücretsiz yapmak suretiyle bir ilke imza atan
ülkenin tek komünist belediye başkanı o.
Ülkede en ucuz su, onun ilçesinde satılıyor. Organik nohut,
kuru fasulye ve patates, ilçesinin adıyla bir markaya dönüşme yolunda hızla ilerlemekte.
Maçoğlu, 1979’daki Terzi Fikri Sönmez’in Fatsa’sındaki yönetim modelini örnek
almış. Önemli kararları, kurmuş oldukları halk
meclisleriyle birlikte alıyorlar. 45 günde bir toplanan halk meclislerinin amacı, olabildiğince ortak bir akıl ve emekle ilçeyi yönetmek.
Maçoğlu
topraklarındaki söndürülemeyen yangınlardan bahsediyor, “üretim, emek, mücadele, inanç” sözcükleri yayılıyor meydana...
Yaralı bir ülkenin ağır yaralı coğrafyası
Dolmuş, Ulamış tabelasını arkasına alarak İzmir yönüne
dönüyor. Yolun sol tarafında, birkaç kilometre içeride, Turgut Köyü Meydanı’nda maviye çoğalmış bir kalabalık. Haritacılar,
mühendisler, köylüler, belediye başkanları. Hummalı bir tartışmadalar. Dünyayı bir
ahtapot gibi saran canavarın kollarından kurtulmanın yollarını arıyorlar.
Yüzlerce kilometre uzaklarda, Dersim’de, Şırnak’ta Beyaz
Dağı’nda ve başka başka yerlerde toprağın üstü için için yanıyor. Ne ışık
hızında yayılan imdat çığlıkları, ne itfaiye araçları; ne arazözler, on beş dakikada
havalanan yangın söndürme helikopterleri... Burası, yaralı bir ülkenin ağır
yaralı coğrafyası. En ince yanından ağır ağır kanıyor...
Dolmuş Düzce Köyü’nü
geride bırakarak Güzelbahçe’ye doğru yol alıyor.
Kadın, kucağında bir demet buğday başağı, başını cama yaslamış
dışarıya bakıyor. Dolgun, iri, kahverengi başakları her okşayışında, gözlerinde
geçmiş anıların izleri parıldıyor. Sağ tarafta, bir zamanlar Gödence Köyü’nden yola çıkmış bir avuç
çeyizlik buğdayın hikâyesi; dönüm dönüm Karakılçık
buğday tarlaları halinde uzanıyor…
Yaşamsa, her şeye rağmen içten içe coşku dolu. Bir süredir,
derin hüzünler yurdu ülkemin bu küçük coğrafyasında, sabırsız bir inatla, yeni
baştan doğmuş gibi hilesiz, cesur ve direngen. Hele bir dokunsan toprağına bin
vermeye hazır, biraz sokulsan nasıl da cıvıl cıvıl, hele bir dinlesen nice hikâyeler
saklı…