21 Şubat 2014 Cuma

Anadil insanın yurdu gibidir

Yusuf Nazım
Özgür Gündem /21 Şubat
2014


Anadil insanın yurdu gibidir. İnsanoğlu bu yurttan alır besinini; gelişmesini bu yurdun toprağına borçludur, en çok buradan kazandıklarıyla gelişir, zenginleşir. İnsanın anadilinden kopması, yurdundan uzaklaşması gibidir. Köksüz, susuz, besinsiz…

*
Her taraftan kurşun yağıyordu. Gaz bombaları patlıyor, ortalığı kaplayan zehir bulutu içinde, kalkanlı polis ordusunun zırhlı araçlar eşliğinde dayandığı üniversite kapıları birer birer kırılıyordu. Pakistan kolluk kuvvetlerinin saldırılarında dört öğrenci ölüyor, onlarcası yaralanıyor, yüzlercesi tutuklanıyordu. Üniversite meydanı adeta kan gölüne dönüyordu…

Tarih 21 Şubat 1952 dir. O gün, onbinlerce Bengalli öğrenciyi, Dakka Üniversitesi’ni işgal etmeye götüren şey dünya tarihin görmüş olduğu en büyük anadil eylemidir. Polisin Dakka Üniversitesi’nde anadil hakkı için yapılan eyleme saldırısından sonra üniversite binası, savaş alanına döner. Olaylar kente yayılır. Bu kadar saf, temiz ve insani bir talebe dahi acımasızca saldırılması Bengal halkı arasında infiale yol açar. Protestolar, izleyen saatlerde eyaletin tümüne yayılarak bir genel greve dönüşür. Sokaklar Bengalce’ye özgürlük!” diyen milyonlarla dolup taşar. Aslında, Dakka Üniversitesi’nde, anadil hakkına tahammül edemeyen hegemonik bir devletin saldırısıyla yakılan bu ateş, başka ve daha büyük bir yangının fitilini ateşleyecektir. Bu, 1948 yılında İslam kardeşliği adına Pakistan’la birleşmeyi tercih eden Bengal halkının Pakistan’dan ayrılarak bağımsız Bangladeş ülkesinin doğmasına sebep olacak ateşten başkası değildir.

Pakistan devleti, 1947’de Hindistan’dan ayrılarak kurulmuştur. O zamana dek Hindularla aynı dili konuşan Müslüman Bengaller, İslami birlik adına genç Pakistan İslam Cumhuriyeti’ne katılmış ve Doğu Pakistan Eyaleti adını almıştır. Çok değil, bir yıl sonra Bengal coğrafyası, Bengal toprağı” gibi ifadeler suç sayılacak, 44 milyon Bengallinin kullandığı Bengalce dilinin konuşulması yasaklanıp Urduca tek resmî dil ilan edilecektir.

Dakka'daki Dil Şehitleri Anıtı
Bengal halkının Anadil Hareketi

Bu asimilasyona tepki olarak 1948’de Bengal Dil Hareketi kurulur ve “tek tipçi” politikalara karşı başta eyalet başkenti Dakka olmak üzere, Doğu Pakistan’ın belli başlı büyük şehirlerinde binlerin, onbinlerin katıldığı kitlesel gösteriler başlar. Daha bir yıl önce İslam kardeşliği” söylemiyle Bengalleri yanına çeken Pakistan devleti bu gösterileri kanla bastırır. Günlerce süren katliamda yüzlerce gösterici öldürülür. Dil Hareketi, Pakistan devletinin birçok baskı, aldatma ve oyalamalarına karşında büyük bir halk desteğiyle yıllarca sürer. 

İşte, Bengal halkının Anadil Hareketi olarak başlattığı kendi öz yurduna kavuşma eylemlerinin Dakka Üniversitesi’nde yaktığı ateş böyle bir tarihe sahiptir. 1956 yılına kadar dinamizminden hiçbir şey kaybetmeden süren anadil hareketi 2 Şubat 1956 da başarıya ulaşır. Pakistan devleti yeni anayasada Bengalce’yi 2.resmi dil olarak güvence altına alır. Ne var ki, iki yıl sonra yapılacak askeri darbe, ülkedeki hak ve özgürlükleri bir çırpıda ezeceği gibi yeni anayasayı da askıya alacak, eski tek tipçi ve asimilasyoncu politikalara geri dönecektir. Bu durum, 17 Aralık 1971 tarihinde Bangladeş devletinin kurulmasıyla sonuçlanacak bir dizi yeni ve daha güçlü toplumsal hareketin de başlamasına neden olacaktır.

*
Bir kız çocuğu Dil Şehitleri Anıtı'na çiçek koyarken
Anadili, insanın yurdu gibidir. Anadilinden kopartılmış bireyler yurdundan kovulmuş gibidirler. Bengal Dil Hareketi’ni kuran öğrenciler, 21 Şubat 1952’de Dakka Üniversitesi’nde anadillerini savunmak uğruna yurtlarını kanlarıyla suladılar. İşte bu önemli gün UNESCO tarafından 1999 yılında, Uluslararası Anadil Günü olarak ilan edilmiştir.

Bugün Hindistan’da anayasa tarafından kabul edilmiş 22 resmi dil mevcuttur. Bu sayı Çin’de 51, Rusya’da 34, Irak’ta 4, İran’da 8, İtalya’da 11, İngiltere’de 10, ABD’de 8 ve Bolivya’da 37'dir.

Bunların dışında İsviçre'de 4, Kanada'da 2, İrlanda'da 2, Pakistan'da 2, Finlandiya'da 2, Belçika'da 3, İspanya 4, Slovenya'da 3, Singapur'da 5, Lüxemburg'da 3, Malta'da 2, Hollanda'da 2, İtalya'da 4, İsrail'de 2, Bosna Hersek'te 3 dil, bu ülkelerin anayasalarında resmi dil olarak tanımlanmıştır. (*) 

Bir diğer ilginç örnek G.Afrika Cumhuriyetidir. Burada en büyük yerli halkını oluşturan Zuluların dili Zuluca’dır. Beyaz azınlık rejimi tarafından siyahlar üzerinde yıllarca ırkçı baskı rejimi hüküm sürmüştür. 1990 yılında Apertheid rejimi yıkılınca 28 yıl zindanda tutsak olan Nelson Mandela özgürlüğüne kavuşur. Siyah ırkın üzerindeki baskı son bulur. Anayasalarına, Zuluca’yla birlikte kaydedilen resmi dil sayısı 11 dir. Bunu yapmakla ne dünyanın sonu gelir, ne de ülke bölünür. Bugün bu ülkede her etnik grubun kendi dillerinde eğitim alacakları okulları vardır. Bu açıdan bakıldığında sömürgeci ırkçı rejimin zincirlerinden kurtulan G.Afrika tam bir halklar ve diller mozaiğidir.

Anadil hakkı anne sütü kadar haktır
Anneannem, Kürtçe kalbin dilidir derdi

Dört ana parçaya bölünmüş Kürtlerin nüfusu, yaklaşık 30 milyon olarak tahmin edilmekte. Bunu doğru varsayarsak, dünyadaki 199 bağımsız devletten ancak 39 tanesinin nüfusunun Kürtlerden daha kalabalık olduğu anlaşılır. Bugün Türkiye’de, ana dillerinde eğitim olsun mu olmasın mı diye tartışılan böylesine trajikomik/sosyolojik bir gerçekliğin içindeyiz. Dünyadaki ülkelerin 113'ünde, birden fazla dilin resmi dil olarak kullanılması da ayrı bir gerçeklik olarak anımsanmalıdır.

*

Anadil insanın yurdu gibidir. Anadolu ve Mezopotamya toprakları birçok kavme ve ulusa yurt olmuş, bu topraklarda birçok halk kendi anadilinde kendini var etmiştir. Bu diller bazen dostluğun, komşuluğun, dayanışmanın, kardeşliğin dili olmuş; bazen de acının, nefretin ve bastırmanın diline dönüşmüştür. 1900'lü yılların başlarında köklerini Bitlis’te bırakarak Kaliforniya’ya göç etmiş, dünya edebiyatının büyük öykücülerinden, kendisi de bir Ermeni olan William Saroyan’ın sözleri bunu çok iyi ifade eder:

“Anneannem, Kürtçe kalbin dilidir derdi. Türkçe ise müziktir; bir şarap deresi gibi akar, yumuşak, tatlı ve parlak.. Bizim dilimizse acının dilidir. Ölümü tattık hep; dilimizde nefretin ve acının yükü var.”

Evet, bastırılan bütün dillerde bugün ölümün kokusu duyulur. Hep ölüm tadındadır bu dillerdeki ezgiler. Hep acının ve nefretin hikâyesi vardır. Bu yüzden anadilin özgürleşmesi insanın yurduna kavuşması gibidir. Bu, Kürtlerin de, Rumların da, Ermeniler ve Süryanilerin de; tüm diğer halkların da en doğal, en saf, en insani ve en vazgeçilmez hakkıdır.

Yeryüzünde, acının dilsizleştirdiği tüm halkların, bir gün kendi yurtlarına kavuşması dileğiyle.

(*) Resmi Dil ve Anayasalarda Düzenlenişi, Yrd. Doç. Dr. Olgun AKBULUT, 2012/3 Ankara Barosu Dergisi


Twitter : @yusufnazim

http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=98892&haberBaslik=Anadil%20insan%C4%B1n%20yurdu%20gibidir&action=haber_detay&module=nuce

5 yorum:

  1. görüyor musunuz bir dil bir bağımsızlığı getirmiş..dilleri için savaşmışlar ve kısa sürede başarıya ulaşmışlar..oysa benim ülkemde çok uzun yıllardır süren bir mücadele var,ölümler var..ama ne yazık ki çok yazık ki henüz bir başarı olmadığı gibi umut da çok değil..dilini konuşmak isteyen tüm insanlığa bir gün bunu başarabilmelerini diliyorum,umuyorum,istiyorum

    YanıtlaSil
  2. Dünya ana dil günüyle ilgili yine bizi en iyi siz aydınlattınız öncelikle çok teşekkürler. Yazınızı okuyunca babaannem geldi aklıma. Babaannem kürttü biz küçükken yeğenleri, kuzenleri bize geldiğinde kendi aralarında bizim bilmediğimiz, anlamadığımız bir dili konuşurlardı şaşkınlıkla onları izlerdik :) anlayamadığımız içinde biraz tuhaf karşılardık. Bir gün anneme neden böyle konuşuyorlar diye sorduğumda onların kendi dili, kendi dillerinde konuşuyorlar demişti önce tabi ki çok anlayamamıştım daha büyüdükçe babaannemin akrabaları geldiğinde onlarla sohbet ederken ne kadar akıcı hiç susmadan konuştuğunu, mutluluğunu ve gözündeki ışığı fark etmiştim. Çocuk aklımla gerçekten bu durumun ne anlama geldiğini bilmeden onu öyle görmek soru işaretleri başlatmıştı demek ki başka dillerde var ve onlar kendi dillerinde konuştuklarında daha mutlu oluyorlar, kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar diye düşündüğümü anımsıyorum. Büyüyüp te bu topraklardaki farklılıkları, haksızlıkları öğrenip anladığımda, babaannemin çok küçük yaşlarda evlenip başka bir dilin içinde kendi dilini yaşatmaya çalışma çabasını, akrabaları geldiğinde istese Türkçe konuşabileceği halde kendi dilinde konuşmayı seçmesi onları, tutumlarını sevgi ve coşkuyla karşılamama neden olmuştur. Bir gün gelecek ve çok uzak değil bu topraklarda Türkçe dışında da herkes kendi ana dilinde istediği eğitimi alacak ben buna inanmak istiyorum.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Çiğdem Oymak,

    Bu uzun ve dokunaklı yorum için teşekkürler. Anlattıklarınız çok tanıdık şeyler. Benim de tıpkı sizin gibi babaannem Kürt'tü. Çocuk aklımla anımsıyorum; Kardeşleri bize geldiklerinde, yanımızda "nedense" ağızlarında dilleri şişmiş gibi güçlükle konuşurlardı. Sonra "dillerinin pasını açmak" için çıkıp terasta aralarında bir süre Kürtçe konuşurlardı.

    Bu konuyu işlediğim Vesilenin çaresizliği" başlıklı yazımı öneririm:

    http://ebrulidusler.blogspot.com.tr/2012/12/vesilenin-caresizligi.html

    Aklına, yüreğine, duygularına sağlık.

    YanıtlaSil

yusuf.nazim1@gmail.com