T24 | 1 Mayıs 2019
Eynesil.
Karadeniz’in sessiz, sakin bir kıyı kasabası. Ekmeğini
fındıktan, çaydan; rızkını taştan, topraktan, gündelik işlerden çıkaran
insanların beldesi…
On bir yaşında bir kız çocuğu. Okuldan henüz çıkmıştır.
Dersi Türkçe ya da matematik; belki din kültürü de olabilir. Malum, hayat
bilgisi öğretilmiyor artık okullarda.
Kız çocuğu, birkaç arkadaşıyla bir markete girmiştir. Ardından,
eczanede çalışan annesine uğramış, sonra yola koyulmuştur. Elinde dondurması, evine
doğru yürümektedir…
Zaman, kameradan kameraya hızla akmış, bir sokağın ortasında
saat 17.15 ‘i bulmuştur bile.
Hava kapalıdır. Nisan serinliğindeki Eynesil evleri akşam
ıssızlığındadır.
Gümüşçay Mahallesi, Dedeli Semti, Ören Yolu üzerinde bir
apartman. Sanki umarsız, kötü talihine hazırlanmaktadır. 52 Numaralı evin önünde,
sırt üstü bir çocuk uzanmaktadır.
Çocuk yaralıdır! Elinde dondurması yoktur. Yanında, koyu
pembe desenli çantası da… Üstünde kereste, saman talaşı; atardamarı
parçalanmış, bir ayağı, ha koptu kopacak, bileğinden sallanmaktadır. Üzerinde
yara ve bere izleri, çizikler vardır. Yerde kan izleri yoktur!
Biraz ileride, bir sokağın birkaç on metre içerisinde, zemin
katında saman ve talaş parçaları, metruk bir evin ıssızlığı sırıtmaktadır.
* * *
Savcılık kayıtlarında “düşme
ya da intihar” diye geçmiştir olay.
Oysaki 6 ay sonra, Hacettepe Üniversitesi’nin raporu
alınacak; muayene bulguları ve adli tıp otopsi incelemesine dayanılarak, “trafik kazasına bağlı çarpma sonucu”
olabileceği yazılacaktır.
Adı Rabia Naz’dır.
Giresun’un Eynesil ilçesinde, ömrünün ilk çağında, 11 yaşında
bir çocuktur.
Ölüsü, hala yatıyordur evlerinin önünde.
Yerde kan izleri yoktur!
* * *
Sonra iddialar, karşı iddialar sıralanacaktır peş peşe.
Babaya göre, bir bürokratın çarptığı çocuğunun, evininin bulunduğu
apartmanın önüne, terastan düşme görüntüsü verilmek suretiyle gelişmiştir olay.
Yaralı bulunan Rabia, hastanede kan kaybından ölmüştür.
Önce bürokrasi, sonra devletin çarkı harekete geçecektir.
Anne Atika Vatan’a, polisler tarafından kızının intihar
ettiği çoktan söylemiştir bile.
Müfettişler gönderilecektir Eynesil’e.
Küçük kızın, yaralı halde üstündeki saman ve odun talaşları,
bir anda temizlenmiş olur. Savcılığın ivedilikle yıkımın durdurulması kararından
3 gün sonra, içinde saman ve talaş kalıntıları olan metruk ev yıkılmış, yerinde
yeller esmektedir…
Bir de “hatırlı
insanları” vardır ilçenin, yanına kolayca yaklaşılamayan…
Malum bir hikâyenin mükerreridir, bir süredir Eynesil’de
yaşanan.
Öyle ya, sırtını devlete dayamışsan eğer bu ülkede, ya “iyi çocuklara” çıkabilir adın, ya da “hatırlı insanlara.”
Kazara müfettişler gönderilir, ifadeler alınırsa eğer, bir bakmışsın,
belediye bürokratının oğlu “hatırlı
insanlardan” çıkabilir. Elden gelse semtine bile uğranılmaz, ifadesi en son
alınabilir.
Ola ki müfettişler gider de, kolluk tarafından inceleme
yapılırsa, olay yerinde inceleme yapan polislerin hakkında soruşturmalar bile
açılabilir.
* * *
Olaydan sonra yıkılan metruk bina |
Ne de olsa, “iyi
çocukları” vardır bu ülkenin. Bir de “iyi
çocukları” yakından tanıyan; yeri geldiğinde en yüksek mertebeden onları taltif
eden devletlû büyükleri…
Örneğin, bir Mehmet Ağar’ı vardır. Susurluk çetesiyle, faili
meçhullerle anılmıştır adı. Söylemeye gerek yoktur, her devrin efendisi, hatırlı
bir insandır.
12 Eylül 1980 Darbesi’ni hatırlayalım. Darbeci suç örgütünün
elebaşlarından Kenan Evren, hatırlı değil midir? Bakarsanız eğer, Çankaya
Köşkü’ndeki bir duvarda, 7.sıradaki yerini hala koruyor olabilir…
Kadir Mısırlıoğlu’nu hiç söylemeyelim. Eli öpenleri çok
olsun. Canlı yayınlarda cumhuriyete ve kurucu değerlerine küfretmekle nam
yapmıştır. Üstelik en yüksek mevkilerden, en yüksek derecede el üstünde
tutularak…
Sedat Peker’i de söylemeden geçmeyelim. O da, hatırlı insan
olmayı hak ediyor! Hem de nasıl; bir gün barış isteyen akademisyenlerin kanlarında
banyo yaparak, başka bir gün yakaladıklarını ipe çekip ağaçlarda, bayrak direklerinde
sallandırarak.
* * *
Bir de hatırlı olmayan insanları vardır bu ülkenin.
Örneğin ömrünü cüzzamla mücadeleye adamış, LEPRA’nın kurucusu; ÇYDD’ni kurarak yoksul kız çocuklarını
okumasını sağlayan Prof.Dr.Türkan Saylan.
Hiç hatırı olamaz, müfettiş sorgusuna bile gerek yoktur onun! Bir tarikat
liderinden alınan talimatlar yeter. Bir sabah vakti polis, hasta yatağında bile
olsa, erkenden evini basabilir.
Ya da 47 yıllık gazeteci, İlhan Selçuk... Uydurma gerekçelerle hakkında suçlamalar yapıp gözaltına
alınabilir. Sabahın 04.30’unda kolluk, 83 yaşındaki yazarın, evinin kapısına
dayanabilir.
Ülkenin en saygın halk sağlığı uzmanlarından Prof.Dr.Onur Hamzaoğlu’nun da pek hatırı
yoktur. 8 tezin yöneticisi, 16 projede görev almış, 5 bilimsel kuruluşun üyesi;
uluslararası alanda 1, ulusal çapta 9 ödül sahibi; 18 kitap yazmış,
ulusal/uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış sayısız makalesi olmasının
da hiç önemi yoktur! Hatırsızdır! Çünkü o da barış istemiştir. Bir sabah vakti,
onun da kapısı çalabilir, tutuklanıp 5,5 ay hapis yatabilir.
TTB Merkez Konsey
üyesi 11 hekim de hatırlı insanlardan sayılmazlar. Keza, sayısı binleri bulan
“barış akademisyenleri” de öyle. Çünkü barış istemek gibi, büyük bir suç
işlemişlerdir! Konsey üyesi saygın hekimlere, sabah operasyonları yapılarak
ellerine kelepçe vurulabilir, akademisyenler için eşi benzeri görülmemiş bir
cadı avı başlatılabilir.
Cumhuriyet’in yazarları ise hiç hatırlı değillerdir. Çoğu, hayatlarını
cemaatlere karşı mücadeleyle geçirmişlerdir; Kadri Gürsel, Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu, Bülent Utku,
Mustafa Kemal Güngör, Musa Kart, Güray Öz, Turhan Günay, Önder Çelik ve Hakan Kara… “Cemaate” destek olmak
suçundan tutuklanıp yıllarca hapis yatabilirler.
Yeniden cezaevine giren Cumhuriyet Gazetesi yazarları |
Bir de ülkenin 3.büyük partisinin lideri Selahattin Demirtaş vardır; bir de
diğer 9 HDP ‘li, 2 CHP’li vekil… Örneğin bir Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan…
Yeter mi? Yetmez tabi; bir de Leyla Birlik, Selma Irmak, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Sırrı Süreyya
Önder; bir de CHP li vekiller; Enis
Berberoğlu ile Eren Erdem tabii…
Hiçbiri, ama hiçbiri hatırlı insan sayılmaz bunların!
Dokunulmazlık da neymiş? Birer birer tıkarak cezaevine, yıllar yılı hapislerde
çürütebilirsiniz!
Gültan Kışanak ‘ı
anmadan geçmeyelim. Elbette, 77 seçilmiş belediye başkanıyla birlikte. 12 Eylül
darbecilerinin Diyarbakır zindanlarında, bir köpek kulübesinde 6 ay
ağırlanmıştır kendisi...
Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanlığına büyük bir oy
oranıyla seçilmiş olması onu hatırlı insan yapmaya yetmez! 17 yıl sonra, bu
sefer evine baskın yapıp başka bir zindana tıkabilirsiniz.
Kısacası, say say bitmez yani. Adını söylemediklerim ise
cabası…
Hep aynı devlet çarkının marifeti, hep aynı çarkın dişlileri
arasında adaletin sınanması.
* * *
Şimdilerde, ölü bir çocuğun arkasından dönüyor dümen, belki
de yine aynı “hatırlı insanların”
eliyle sınanıyor çark.
Baba Şaban Vatan.
Demirden, çelikten bir zırha bürünmüş devlet çarkının karşısında, bir yıldan
çoktur, sadece adalet için çırpınmakta.
Çark ağır ağır gıcırdıyor; ilerliyor, hızlanıyor, geriliyor,
duruyor. Hatırlı insanların marifetli ellerinde mütemadiyen dönmeye devam
ediyor çark.
Adı Rabia Naz.
Giresun’un Eynesil ilçesinde 11 yaşında bir çocuktur.
Etrafta, hatırlı insanlar çoktur.
Dedeli Semti, Ören Yolu üzerinde, evlerinin önünde ölüsü
hala yatıyor. Yarası, ılgıt ılgıt kanamaya devam ediyordur…
Yerde kan izleri yoktur!
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/yerde-kan-izleri-yoktur,22399
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com