T24 | 4 Şubat 2019
Aşk!
İnsanın başına gelebilecek o en güzel, en baştan çıkarıcı, aynı
zamanda en tehlikeli şey.
Okurlarımın bir kısmı soruyorlar;
"Öykülerinde
ve yazılarında neden aşka yer vermiyorsun?"
Haklılar!
Nicedir üzerimize yığılan kara bir gökyüzünün altında ışığı
arıyoruz. Ne yana dönsek acı, ne yana baksak bir savrulma hali, ne yana
seyirsek ağır bir çürüme…
Çokça nasipleniyorum ben de. Gördüğüm her resim yeni bir kederi
tetikliyor, izlediğim her video bir girdap gibi beni kendine çekiyor, okuduğum
her haber acı olup ruhuma saplanıyor. Bunca çöküntünün altından yine de umut
çiçekleri toplamaktan vazgeçmiyorum. Meramımı biraz da edebiyatın diliyle
anlatmaya çalışıyor; seslerin, sözlerin, imgelerin coğrafyasına sığınıyorum.
Bu arada, belki hiç farkında bile olmuyorum; aşka, sevdaya, tutkuya
dair ne varsa, kelebek kanadına konup uzaklaşıyorlar sanki.
Sözcüklere
zerk olmuş bir hüzün
Turgut Köyü'nde alternatif yerel yönetimler toplantısı |
Son öykü kitabımın arka kapağına editörün düştüğü bir not vardı;
"Uzaktan
bakıyor olsak da, bizzat yaşıyor olsak da bu ülkede kişi başına düşen acı
oranı, muhakkak ki boyumuzu aşıyor. Her bölgenin ayrı bir hikâyesi, derdi,
kederi var."
Düşünüyorum da acaba, bu ülkedeki
kişi başına düşen acı oranı mıdır, yazdıklarımızı bu kadar acıya, kedere, hüzne
boğan?
Kişi başına düşen acıdan daha fazlası
mıdır yoksa sözcüklerime zerk olmuş bu hüznün sebebi?
Hâlbuki aynı öykü kitabıma "Aşk, bir aldatma" adlı bir öyküyü
de koymuştum. Gelin görün ki bu öykü bile okurlarım arasında tartışma yarattı.
Kimisi, "bu bir aşk öyküsü değil" dedi,
kimisi "işte asıl aşk bu!"
dedi; kimisi de aşkın bir tuhaf hali olarak gördü anlatılanı...
* * *
Aşk!
Gazete yazılarımda ilk defa, üç yıl önceki bir Kanada
ziyaretimde yazmıştım aşka dair. "Bu sefer aşktan bahsedeceğim size"
diye başlayan yazım, "Toronto'da Dört Ayaklı Minare"
ile bitmişti.
Hiç farkında bile olmamıştım; ülkemden çok uzaklarda, başka bir
kıtada, uluslararası kongrenin akşamında, aşkla başladığım bir yazıyı, yıkılmış
bir kente dair ağıtla sonlandırmıştım.
İçine doğduğumuz coğrafyanın kaderiydi belki bu; aşk, yine yarım
kalmıştı…
Aşklaİzmir
Seferihisar'da yeniden üretilen karakılçık buğday ekmeği |
Geçenlerde gördüm. Bir politikacıdan beklenmeyecek incelikte,
duygu yüklü, naif, benzersiz bir slogandı;
"Aşklaİzmir"
Bir fotoğrafın altında yer almıştı slogan. Fotoğrafta ise
Türkiye'deki "Yavaş Kentler" (Cittlaslow)
akımını başlatarak kendi ilçesini Yavaş Kentler Başkenti yapan Seferihisar Belediye
Başkanı Tunç Soyer vardı. İki dönem ilçeyi başarıyla yönetmiş, politikanın hırsla,
riyakârlıkla, ihtirasla, tuzaklarla dolu yollarını aşarak CHP'nin İzmir Büyükşehir
Belediyesi başkan adaylığı için kendini kabul ettirmişti.
Ve çiçeği burnunda başkan adayının sarıldığı ilk sözcük
"aşk" olmuştu.
İki güzel sözcük; “aşk”
ve “İzmir”
"Aşklaİzmir"
Yukarıda bahsettiğim Kanada ziyaretimde, Toronto'daki otel
odasından Türkiye'ye yolladığım elektronik postada şunu yazmıştım;
"Sevgili
başkan, süregiden yumuşama ortamında Doğu ile Batı arasındaki kardeşliği
güçlendirmeye vesile olmak üzere Seferihisar ile Sur ilçelerini kardeş belediye ilan etmek nasıl olur
sizce?"
Yanıt, henüz Toronto'dan dönmeden ulaşmıştı bile bana;
"Sevgili
hocam, kalp kalbe karşıymış. Daha geçen hafta Sur Belediyesi ile bu konuda bir kardeş belediye olmak için ilke
kararı aldık. Önümüzdeki hafta Diyarbakır'dan bir heyet Seferihisar'a gelecek. Kardeşliğimiz
şimdiden hayırlı olsun. Selam ve sevgilerimle. Tunç Soyer."
İki ilçenin kardeşliği böylece sağlanmıştı.
Yıkılmış
bir kent, yavaş bir şehre ne söyler?
Tunç Soyer'in Diyarbakır Sur Belediyesi ziyareti |
Ne var ki bir editörün, bir kitabın arka kapağına dizdiği
kelimeler boşuna sayılmazdı. Bu ülkede kişi başına düşen acı bazen öylesine
fazla olurdu ki, ülkenin bir yanında, iki kardeş şehirden biri görülmemiş bir
yıkıma uğrarken, öbür yanındaki kardeş şehirde yaşayan bu satırların yazarına,
yıkılmış bir kentin kalbine sürüklenmek düşerdi.
Yaşadığımız zamanda coğrafya keder miydi yoksa?
Haber
Nöbeti isimli, doğudaki gazetecilerle dayanışma amaçlı düzenlenen programa
dâhil olarak gittiğim Diyarbakır 'da Hançepek'in,
Melik Ahmet’in, Lalebey’in, Hevsel Bahçeleri’nin
acı kaderini görüp; Dört Ayaklı Minare'nin,
Surp Giragos'un, Meryem Ana’nın; kısaca kardeş şehir Sur'un acısını yüreğime gömerek
dönmüştüm şehrime...
Yıkılmış bir kent, yavaş bir şehre ne söyleyebilir ki? O yavaş
şehir ki, yıkılmış bir kardeş şehrin yükünü nasıl taşıyabilir sinesinde?
Döndüğümde, sevgili Tunç Soyer'in T24'ün sayfalarına sızmış
üzüntüsüne tanık olacaktım;
"İçimiz
acıyor" diyordu başkan, “utanç
içindeyiz, içimiz kanıyor, kahroluyoruz…”
Bahar
olsun, aşk olsun
Seferihisar lavanta festivalinden |
Aşk!
İnsanın başına gelebilecek en naif, en güzel, en belalı, en
kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı şey.
Sevgili Tunç Soyer.
Politikanın rantla, çıkarla, çürüme ve ikiyüzlülükle bozulmuş çamurlu
yollarında bakalım nasıl yürüyecek?
Seferihisar'daki başarısını, İzmir’i tamamında gösterebilecek
mi?
Bir zamanlar belediyedeki odasında, başını iki yana sallayarak derin
bir üzüntüyle karşıladığı Körfez’i gökdelenlere boğan bataklıkla nasıl baş edecek?
“Barış
yerelden gelecek” diyordu o. Gelsin de, nereden gelirse gelsin!
Ulamış’ın
karakılçık buğdayını, yavaş kentin huzurunu, Turgut Köyü’nün lavantasını, yerli tohumlarının tadını; Türk’ün
Kürt’e kardeşliğini, Roman’ın Laz’a komşuluğunu, Alevi’nin Sünni’ye eşitliğini;
çalgısını, çengisini, ağıtını, stranını, kılamını ve türkülerini…
Seferihisar’da yarattığı tüm güzellikleri İzmir şehrine taşıyabilecek mi? Anadolu’dan Ege’ye doğru yayılan karanlığa İzmir’den parlayan bir ışık olabilecek mi?
Seferihisar’da yarattığı tüm güzellikleri İzmir şehrine taşıyabilecek mi? Anadolu’dan Ege’ye doğru yayılan karanlığa İzmir’den parlayan bir ışık olabilecek mi?
Bu kurtlar sofrasında zor!
Ama imkânsız değil!
Önümüz bahar. Biliyoruz erguvanlar açacak, mimozalar serpilecek;
Ege’nin zeytinleri daha bir kök salacak derinlere.
Ne diyelim, bahar olsun, aşk olsun!
Senin de yolun aşk olsun sevgili Tunç Soyer.
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/ask-olsun,21581
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/ask-olsun,21581
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com