Yusuf Nazım
Özgür Gündem/15 Mayıs 2012
Amida! Seni hiç görmedim ama biliyorum. Hikayelerini duydum ama sana hiç  gelmedim. Hep kitaplardan okudum tarihini. Adını her duyduğumda kokunu  hissettim. Kalbimin diğer yarısı sende atıyor şimdi Amida.
Kulaklarımda sana haykırdığım aşkın çığlıkları var. Kalbinin surlarını  aç yüzüme Amida. Dağkapı’nı, Urfakapı’nı, Mardinkapı’nı... Aç  Yenikapı’nı gireyim. Kalbin derinlerdedir, biliyorum. Kapılarını aç bana  ne olur. Bak sana geliyorum, biliyorum Dicle’nin aşkı sende saklı, bunu  bilerek geliyorum.
İstanbul’un viranelerinde tiner çeken çocuklar senin çocukların mı?  Slikozis’ten ciğerleri pare pare gençlerin ömrü neye bedel? Senin  evlatların mı üç günde bir tersanelere sağ girip ölü çıkanlar.  Hangi asrın dolarıyla ölçülebilir çocuk yüzlü bir ölüm. Adını senin  koyduğun çocuklar, benim de çocuklarımdır, bilesin. Kardeşlerin  kardeşlerimdir; oğulların oğullarım; büyük kentin inşaatlarında, izbe  karanlıklarında yaşayan. Benim de çocuklarımdır onlar duy beni ve sen de  bunu bil... İşte bunun için geliyorum sana Amida!
Sen hangi ömrün geride kalanısın, hangi düşün kaybolmuş parçasısın? Son  kuşların son yuvası Hevsel, aç bahçelerini geliyorum. Kanatları  kırmızı, yeşil sürmeli gözlü, gagaları sedeften bir kuşum. Bak benim de  neslim tükenmekte, bas bağrına, yuva ol bana. Çok acılar çektin  biliyorum ve hâlâ yıkılmadın, sapasağlam ayaktasın Amida! Burçların hâlâ  sağlam, başın dik ve gururla bakıyorsun Dicle’den Karacadağ’a. İşte ben  bunun için geliyorum sana! Çok şükür, çok şükür, tarih sana boyun  eğmeyi yasaklamış Amida!..
Genç yaşta ölülerin dolduruyor mezarlıklarını şimdi neden? Niye böyle  kimsesiz gömülüyor ölülerin. Sen hangi kavmin unutulmuş çocuğusun, kimin  kimsen yok mu senin Amida?
Sana verilmiş bir sözüm var. Ben ki düşler kervanıyla geliyorum sana,  eğer ki yorulursam, bırak Dicle’nin suyundan içeyim, izin ver bir durak  Deliller Hanı’nda dinleneyim. Sen ki henüz çıkılmamış yolculuğumsun  benim. Bazalt kayalarında senden önce yürüyen 27 kavimin ayak izi var.  Kapılarına birer birer el sürmüşler; sen ki Rumlara, Ermenilere,  Keldanilere yurt olmuşsun; Kürtlere, Türklere, Yezidilere yar  olmuşsun... Sen ki eski taş ustaları, duvar ustalarının gözünde bir  güzel diyar olmuşsun. İşte sen böyle bir diyarın eserisin. Sen tarihi  tarih yapanların alın teri, göz nuru, emeğisin Amida.
Bak, ben şimdi sana geliyorum. Bu gelişim hasretliğin sonu olacak.  Yıllardır içimde taşıdığım özlem bitecek. Surkapı’ya çıkacağım.  Dağkapı’nın, Yenikapı’nın, Mardinkapı’nın en yükseğinden haykıracağım.  Duy beni Amidaaa! Marmara’nın, Ege’nin meltemini getiriyorum sana. Sen  de Hevsel’in serin rüzgarlarını bana sunacaksın. Kavruk alnımdan  saçlarım dalga dalga savrulacak, Hançepek’in çocukları çığlıklarımı  duyarak koşup gelecekler. Derin derin içime çekeceğim kokunu. Yüzümü  süreceğim duvarlarına, toprağını avuçlarıma alacağım. Surlarının en  yükseğinden dört bir yana savuracağım. Dicle’nin suları bile şaşıracak  sana olan hasretliğime...
Dikranagerd, güllerin kenti, "sırrını sularına fısıldayan şehir." Sen ki  gülistan diyarıydın bir zamanlar, gül mevsimi gelince 24 envai açardın,  neden açmıyor güllerin şimdi? Anto Dayı sen hâlâ iyileşmedin mi? Bak  sana konuk olmaya geliyorum, yak mumlarını yüreğinin. Biliyorum acının  belleğinden eser yok artık sende. Ama olsun rahat ol, bil ki senin  eserin var artık yaşayacak geride.
Hava serin, Suriçiínin çocukları gibi şimdi yüreğim. Öylesine sessiz ve  masum, öylesine kimsesiz. Kimliğini saklama benden, başını dik tut  Amida, bak sana geliyorum. Yedi Kardeşlerin en yükseğine çıkacağım.  Kırklar Dağı beni bekliyor. Yüzümü Dicle’nin sularına, Hevsel  Bahçeleri’ne, Karacadağ’a dönüp ciğerlerim çatlarcasına haykıracağım.  Çayönü’nün köylüleri, Meryemana, Surp Grogyan, Selahaddin Eyyübi  duyacaklar beni. Ulu Cami ve Keldani Kilisesi birlikte kulak  kesilecekler, Dört Ayaklı Minare’den yankılanacak sesim.
Göğsümde alev alev yanan bir özgürlük ateşiyle koşup geleceğim...  Kalbimde hiç dinmeyen bir kardeşlik kokusu taşıyarak; yüzümü alnına  sürüp tarihi yapar gibi yaşayarak, tek başına ama bir ordu gibi  şahlanarak geleceğim. Ciğerlerimdeki son nefes kırıntısını sana  bahşetmek üzere yola çıkıp, soluk soluğa kalmış olarak kalbinin o  görkemli surlarına dayanacağım.
Ve sen! Ve sen Amida! Kalbimin bahçesinin güzel diyarı! Yıllar yılı  ateşli bir sabırla göğsümde taşıdığım kent; İşte geldim ve kapılarına  dayandım. Kardeşliğinin kabulü olarak aç kollarını bana Amidaaa!...
Yusuf Nazım
http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=39490&haberBaslik=Amida,%20sana%20geliyorum!..&action=haber_detay&module=nuce 

Gören göze, hisseden duygulara, dokunan yüreğe teşekkürler..
YanıtlaSilSır yırtıldı
YanıtlaSilAileler evler çırılçıplak
Sur yıkıldı
Sadece bizim üstümüze
Bozguncular, yıkıp yakanlar
Elinize, emeğinize, yüreğinize sağlık. Amida’nın bir evladı olarak sizi en asi duygularımla selamlıyorum.
YanıtlaSil