T24 | 30 Ocak 2020
Sene 1942, 7 Haziran.
İtalyan kolonisi Libya’da, Sirte şehrinin 20km güneyindeki Qasr
Abu Hadi köyü.
Çöldeki yoksul bir Bedevi çadırında bir çocuk dünyaya gelir.
Çocukluğunu, kavurucu çöl sıcağının altındaki bu çadırda, çiftçi olan babasının
anlattığı, İtalyan işgali hikâyelerini dinleyerek geçirir.
İlkokulu okumak için gittiği Sirte'de kalacak yeri
olmadığından camide yatıp kalkar, hafta sonları evine gitmek için 30 km yürümek
zorunda kalır. Bir Bedevi olarak hor görüldüğü okulunun, altı yılını dört sende
tamamlayacak olan bu çocuk, büyüdüğünde Bedevi kimliğiyle hep gurur duyacaktır.
1951 yılında ülke, batı işbirlikçisi Kral İdris yönetiminde Libya
Birleşik Krallığı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
Genç yaşta 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1952 Mısır Devrimi, 1956
Süveyş Krizi ve 1958 ile 1961 arasındaki kısa ömürlü Birleşik Arap Cumhuriyeti
gibi Arap dünyasının önemli olaylarına tanıklık etti.
Yegâne evi bir çadırdan ibaret olan delikanlı, 1961 yılında
girdiği askeri kolej ve İngiltere’deki 4 aylık eğitimden sonra, askeri
kariyerini hızla tırmanır. Etkilendiği Arap milliyetçiliğinden aldığı ilhamla, 1
Eylül 1969’da henüz 27 yaşındayken Kral İdris’e karşı yapılan darbenin içinde
yer alır. Sonraki 42 yıl içinde ülkenin tek hâkimi olacak olan bu gencin adı Muammar
Mohammed Abu Minyar Gaddafi’dir.
Çıkaracağı Yeşil Kitap’ta amacını ülkedeki sömürüyü, sosyal
eşitsizliği, yabancı egemenliğini sonlandırmak ve emperyalizme karşı dünya
çapında kurulacak bir ittifakın temellerini atmak, olarak özetler…
Kendi deyişiyle "doğrudan demokrasi" için dünyanın efendilerine meydan okuyan Albay Muammer Kaddafi |
Dünyanın efendilerine karşı
Devrim Komuta Konseyi olarak yaptıkları ilk iş, ülkedeki
Amerikan ve İngiliz üslerini kapatmak olur. Ardından hastaneler ve özel
bankalar kamulaştırılır. Bunu, yabancı petrol şirketleri izler. Bazılarının tümü,
bazılarının ise %51’i millileştirilir.
Bu ateşli subay, Mısır’ın devrimci milliyetçisi, sosyalist
Cemal Abdulnasır’dan etkilenmiştir. Gözü kara bir isyankâr, ateşli bir Arap milliyetçisi,
doğru bildiği yolda ödünsüz yürüyen biridir.
Ülkedeki bütün sarı sendikalar kapatılır. İtalyan mülklerine
el konularak bu ülkeye ait ayrıcalıklara son verilir.
Bir yandan da sahip olduğu petrol gelirlerini kullanarak
hızla ekonomik iyileştirmeler yapmaya yönelir. Yoksullara ücretsiz yemek,
herkese barınma güvencesi, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti, iş ve işsizlik
sigortası, çalışan anneler için işyerlerinde açılan kreşler, el koyulan yabancı
büyük toprak sahiplerinin topraklarının işçi ve köylülere dağıtılması… Tüm bunlar
kısa süre içinde başarılan şeylerdir.
İsrail’le savaşmak için bir cihat fonu kurar ve Siyonizm’e destek
verdiği için ABD’ye petrol ambargosu uygular. Bu arada petrol fiyatları hızla
tırmanmaya başlar. Radyo ve TV kanallarının millileştirilmesi, Kültür Devrimi’ni
andıracak şekilde tarımda, eğitimde ve kültürde başlatılan reformlar…
Bunların yanı sıra, Sovyetler Birliği ile yapılan işbirliği
anlaşması Libya’yı batılı egemen devletlerden iyice uzaklaştırır.
Onun hayali, Arap tipi yeni bir sosyalizmdir. 1977'ye kadar
Libya Arap Cumhuriyeti'nin Devrimci Başkanı olarak ülkeyi yönetirken, bu
tarihten itibaren ülkenin adı Libya Arap
Halk Sosyalist Cemahiriyesi olarak değiştirilir. Kaddafi ise bu yeni
cumhuriyetin "Kardeş Lideri" unvanını alır.
Sonraki yıllarda Libya, Türkiyeli müteahhitlerin ilk çıkış
kapısı olacaktır. Bir yandan Kıbrıs Harekâtı’nda
Türkiye’ye silah yardımı yapar, dünyadaki mazlum toplumlara ve anti-emperyalist
hareketlere yakın durur, onları destekler. Bir yandan, yeri gelir Türkiye’yi
ABD ve İsrail’le birlikte hareket etmekle suçlar, eleştirir.
Kaddafili bu yıllar, Kuzey Afrika’nın yoksun coğrafyasına
ekilen acılara karşılık, doğaya ve dünyanın efendilerine karşı çölün isyanı
gibidir adeta.
Sahra çölünde, yerin altındaki suyu dev borularla 2000 km
öteye, Libya sahillerine taşıyan Kaddafi, benzer bir projeyi Türkiye’ye de önerir.
Akdeniz’e dökülerek boşa giden bazı nehirlerin sularının dev borularla Libya’ya
taşıma projesidir bu. Karşılığında Türkiye’ye petrol ve doğal gaz önerecektir...
Türkiye’nin geleceğinde Türklerle Kürtler arasındaki
çekişmeyi de görür Kaddafi. Gelecekte Kürtlerin varlığını ve toprağını kabul
etmenin bir zorunluluk olduğuna işaret eder. Bölgedeki Türk, Kürt, Fars ve Arap
milliyetçiliklerinin birbiriyle barışarak, birlikte yaşamlarından yana bir tutum
takınır.
Tony Blair Kaddafi'nin çadırında, Sirte, 25 Mart, 2004 |
Bab al-Azizia: Bir barbarlık müzesi
Sene 1986, 15 Nisan Salı, Saat 15.00 suları, Trablus.
Şehrin semalarında, apansız, göğü yırtar gibi sesler
peydahlanır. Arkasından art arda patlamalar duyulacaktır. F-111 savaş uçakları,
füzelerini fırlatarak ses hızında uzaklaşırlar. El Dorado Kanyonu Operasyonu’nda hedef alınan yerler arasında özellikle
Trablus’un banliyösü Tropoli’deki Kaddafi’nin resmi devlet kabullerini de
yaptığı ikametgâhı, Bab al-Azizia da
vardır.
Kaddafi, son anda gelen bir telefonla ölümden kıl payı
kurtulmuştur. Amerikan saldırısında 60 civarında kişi ölür.
Dünya ajanslarına ABD devlet başkanı Ronald Reagan’ın küstah demeci düşer:
“Bugün yapmamız gerekeni yaptık. Gerekirse tekrar yapacağız.”
Gerekçe, Kaddafi’nin başta Filistin olmak üzere dünyadaki
devrimci ve ulusal kurtuluş mücadelelerine olan desteğidir. Doğal ki, bu
desteklerin tümü, kendi çıkarlarına olmadığı sürece ABD tarafından terörizm
olarak görülmektedir.
Kaddafi, ABD bombalarıyla enkaz haline gelen konutunu bir
daha asla kullanmaz. Onu, bir barbarlık müzesi olarak muhafaza eder. Bab al-Azizia’nın bahçesinde, bundan
böyle büyük bir bedevi çadırı yer alacak ve Kaddafi, ülkesine gelen batılı
devlet liderlerini burada ağırlayacaktır. Öyle ki, konuk liderler, çadırın
hemen karşısında, gözlerine sokulurcasına duran bu barbarlık müzesini görmeden
edemeyeceklerdir.
Berlusconi, Kaddafi'nin çadırında |
Bir Bedevi çadırının hikâyesi
Kaddafi’nin çadırı artık bir sembol olmuştur. Kimleri
ağırlamaz ki bu Bedevi çadırı? Kimler içine girerek Kaddafi ile el sıkışıp
kucaklaşmaz ki?
Fransız Cumhurbaşkanları Jacques Chirac ile Nicolas
Sarkozy mi dersiniz, İngiltere Başbakanı Tony Blair mi, İtalya başbakanı Silvio Berlusconi mi, yoksa Türkiye Başbakan Necmettin Erbakan mı? BM Genel Sekreteri Ban ki Moon bile bu çadırın konukları arasında olacaktır.
Kaddafi bununla da kalmaz. Gittiği her yurt dışı gezide
çadırını da beraberinde götürür. Kimi işgalci, kimi sömürgeci, kimi ilhakçı
emellerle bir zamanlar Libya sofrasına çökmüş egemen devletlerin başkentlerinde
artık bir Bedevi çadırı dolaşmaktadır.
Kâh Kremlim Sarayı’nın
bahçesinde, kâh Elysee Sarayı’nın hemen
karşısında, kâh Roma’nın Doria Pamphili
Parkı’nda, ya da Brüksel'deki Val
Duchesse Devlet Konukevi’nin önünde görürüz onu.
Bu arada devletlerarası karşılıklı özürler birbirini izler. 1999’dan
itibaren Libya ekonomideki Arap sosyalizmi uygulamalardan uzaklaşarak, daha
liberal politikalara yönelmeye başlar. ABD, Libya’yı terörist olarak
nitelemekten vaz geçer, diplomatik ilişki kurar, resmi düzeyde ziyaretler gerçekleştirir…
25 Temmuz 2007, Trablustaki 1986 ABD bombalamasında harap olan Bal al Azizadaki Sarkozy kabulü |
Çelik Yumruk önünde hazırolda bir
lider
Tarih 25 Temmuz 2007, Trablus
Bronz renginde, çelik gibi bir yumruk havadadır. Gökyüzüne
doğru uzanmış, bir F-111 avcı uçağını yakaladığı gibi, avucunun içinde sıkarak
parçalamaktadır.
Görüntü, bilim kurgu filmlerini andırmaktadır. Geri tarafta,
savaştan çıkmış, harap halinde bir binanın delik deşik olmuş duvarları
gözükmektedir. Ön tarafta ise, arka planla tam bir tezat oluşturacak şekilde, siyah
takım elbiseli, kravatlı bir adam hazırolda beklemektedir…
Adamın, önünde dikildiği bina, ABD’nin 1986 yılında
bombaladığı ve Kaddafi’nin bir barbarlık müzesi olarak dokunmadan koruduğu
Libya’nın Trablus şehrindeki Bab al Aziza
konutudur.
Binanın önünde, bir savaş uçağını yakalamış olarak
resmedilen ise Libya’nın çelikten elidir! ABD saldırısı ve sonuçları bir
heykelde böyle cisimleşmiştir. Adı ABD
Avcı Uçağını Ezen Yumruk Heykeli’dir.
Bu anıt heykel ile bina enkazının önünde ayakta dikilen
kişiye gelince. Bu kişi, çok değil birkaç yıl sonra Kaddafi’ye ölüm ateşini bizzat
kendi eliyle taşıyacak olan Fransa
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’den başkası değildir.
Sarkozy, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin yanında hazırolda
durmakta, ezeli müttefiki olan ABD’nin 21 yıl önceki barbarlığı sonucu ölenler
için adeta saygı duruşunda bulunmaktadır…
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile Kaddafi görüşmesi, Sirte, 8 Eylül, 2007. REUTERSZohra Bensemra |
Ziyaret sırasında Fransa ve Libya arasında savunma, sağlık,
terörizmle mücadele ve sivil nükleer enerji gibi alanlarda geniş kapsamlı
işbirliği anlaşmaları imzalanır. İki ülke, karşılıklı olarak stratejik ortaklık
kurma arzuları beyan ederler. Ziyaretle birlikte AB ile ilişkilerin de önü
açılmış olur.
Bu ziyaretten 4,5 ay sonra, 10 Aralık 2007’de Kaddafi, 30
yıldır gitmediği Fransa’ya ilk ziyaretini gerçekleştirecektir. 45 dakika
sürecek görüşmeye 40 dakika gecikmeli olarak gelecek olan Libya lideri, beş gün
süren görüşmeler sonucunda, 5.86 milyar dolarlık Fransız askeri ekipmanı satın
alacağı vaadinde bulunur.
Ünlü çadırını yine beraberinde getirmiştir. Elysee Sarayı’nın hemen bitişiğindeki Hotel Marigny’nin bahçesine kurulur çadır.
Kaddafi ritüelini bozmaz, ziyaretçilerini burada kabul eder, görüşmelerini çadırın
içinde gerçekleştirir.
* * *
Gelecek yazı: Kurtlar sofrasındaki Libya-2: Ömer
Muhtar’ın intikamı
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kurtlar-sofrasindaki-libya-1-colun-isyani,25391
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kurtlar-sofrasindaki-libya-1-colun-isyani,25391
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com