Yusu Nazım
T24 | 26 Ocak 2020
Hepiniz tanıdınız onu.
Cumartesi akşamı ana akım, tali akım, yan akım; cümle
medyanın ekranlarındaydı.
Rotatifler çalışıp, dizgiler tamamlanmadığından günlük
gazetelerin manşetlerindeki yerini almasına daha çok vardı.
Yardım görevlisi kadın, Elazığ’daki depremde yıkılmış bir
binanın önünde telefonla konuşuyordu.
Telefonun diğer ucunda, belli ki yerle bir olmuş binanın
enkazında sıkışmış biri vardı.
Enkazın üstünde hummalı kalabalık. Arkada kompresör, karot, balyoz
sesleri; telaş içinde yardım ekipleri, gayretkâr; ortalık can pazarı…
Kadın, “Xaltî, Xaltî”
diyordu; “Azize, de ki Xaltî, Xaltî”
* * *
Enkazın altında, telefonla konuşan kadının yanında başka bir
kadın daha vardı. Komşunun annesiymiş. Belli ki Türkçe bilmiyor, bilinmeyen bir
dilden konuşuyordu…
Ne tesadüftür ki yardım görevlisi ile telefonun öbür
ucundaki kadın da aynı dilden konuşuyorlardı…
Anadil, yurdu gibiydi insanın. Ona kavuştuğunda nasıl
rahatlar, nasıl da mutlu olurdu insan.
Nitekim öyle de oldu:
Yardım görevlisi kadın;
“Ben sana Türkçe
söyleyeceğim, sen de ona Kürtçe söyle, tamam mı?”
diye konuştu.
“De ki;
“Saxlixa te çito ye?”
(Sağlığın nasıl?)
“Nefesê te çito ye?”
(Nefesin nasıl?)
“Xaltî kuderê te
diêşê?” (Teyze neren ağrıyor?)
* * *
Azize’nin övgüye değer çabalarını izlerken aklıma geldi.
Geçenlerde okumuştum:
“İstanbul
Havalimanı’nda 36 dilde ve 80 lehçede yolculara 'anlık çeviri hizmeti'
verilmeye başlandı.”
İçlerinde Çince’den İspanyolca’ya; Hitçe’den Katalanca’ya;
farsça’dan Urduca’ya kadar dünyanın 36 coğrafyasının dili vardı…
Lakin bu toprakların dili olan Kürtçe yoktu!
Azize’nin, enkaz altındaki canları hayatta tutabilmek
amacıyla çırpınırken, son anda anadiline sarılışını görünce içim burkuldu.
Azize, “Xaltî (Teyze)
de”, diyordu, “Xaltî”
Mesajlar, yer üstünden yer altına ışık hızında ilerliyor,
kulaktan kulağa yayılıyordu. Ve belli ki aşağıda, enkazın altındaki kadın,
komşusuna “Xaltî, Xaltî” (Teyze!
Teyze!) diye sesleniyordu.
Bir sözcük! Tek bir sözcük… Bazen nasıl da nefes oluyor insana,
hayat kurtarabiliyordu…
Gördüm ki, yardım görevlisi kadının çabaları Azize’ye hayat
verdi. O tek bir sözcük, “xaltî” Azize’nin
komşusu “teyze” ye hayat verebildi
mi, bilmem…
Merak ettim, haber kanallarını şöyle bir dolaştım.
Gördüm ki, haber değeri olmazmış meğer bilinmeyen bir dilden
atılan çığlıkların. Ya “can kurtaran
telefon,” ya “enkazda telefon
görüşmesi,” ya da “Azize’ni göz
yaşartan gayretleri” diye geçiyordu haberler…
Kimisi “hayat kurtaran
telefon” diye başlık atmış, kimisi, “telefonda
hayat öpücüğü” nden bahsetmiş, kimisi enkaz altındaki yaralıyı konuşturan
sağlık görevlisine övgüler dizmişti...
Bazıları nedense, özellikle görmezden gelmiş gibiydi
Azize’nin konuştuğu dili.
Örneğin devletin ajansı, genlerine yazılmışçasına, videodaki
Kürtçe konuşmaları makaslayarak sunuyordu müşterilerine.
Adına uluslararası ün katmış kanalın biriyse haberinden, itinayla
cımbızlamıştı bilinmeyen dile dair sözcükleri…
* * *
Kürtçe!
Dünyanın en çok konuşulan 29. Dili.
Google’a yazsan biliyordu, Facebook desen tanıyordu; sorulur
mu, Vikipedi’nin bile Kürtçesi vardı…
Ancak kendi ülkesinde hala haramdı; “kart, kurt” gibiydi, yoktu!
O, bu topraklarda hala tabelâsı sökülendi!
Okullarda kazara konuşulduğunda, çocukları azarlanan; dünyanın
övünç duyulan “en modern” havalimanında sıralamadaki yeri Arapça, Tamilce,
Fince, Urduca, Danca ve Teluguca’dan sonra bile gelemeyen; düğünlerde, müzik salonlarında, hastanelerde ve mahkemelerde
halen hor görülen bir dildi o!
Malum, Elazığ bir deprem yeriydi, ülkeyse başka bir deprem!
Binalar yıkılmış, her yan feryat, figan, yürekler harap!
Yerüstünden yeraltına bilinmeyen bir dilden akıyordu
sözcükler:
“Azize, ses ver!”
diyordu, “Azize ses ver!”
Xaltî, Xaltî!
Azize!
Duyuyor musunuz beni?
Kimse var mı orada?
…
Belli ki, duyan yok!
Belli ki bunca çaba, bunca uğraş beyhude!
21.yüzyıldayız, yolu yok hala bu enkazı kaldırmanın.
Kim bilir, daha nice zaman, haber değeri olmayacak, bilinmeyen
bir dilden çığlıkların.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yusuf.nazim1@gmail.com