20 Ocak 2025 Pazartesi

Şeytan’la muhabbetler!

Yusuf Nazım
T24 | 20 Ocak 2025

Şeytan’la dokuz yaşımda tanışmıştım.

Babamı kaybettiğim 1970 yılı yazında, Adana’nın Haruniye kasabasında gittiğim Kur’an kursu vesile olmuştu buna.

Annemin, ölmüşlerime daha çok sevap kazandırıp bizlerin de erken yoldan Cennet’e gitmenin kestirme yolu olarak gördüğü bu kurs, önemli bir yaşam tecrübesi sağlamıştı bana.

Birkaç günde Elifbayı sökmüş, on beş günde Kur’ana geçmiş; sonrasında birkaç kez hatim indirmiş, kurstaki öğrencilere hocalık yapmış; ezan okumuş, cemaate namaz bile kıldırmıştım…

*  *  *

İnternet ilginç bir mecra.

T24 yazılarımın, dünyanın her tarafından okurları var. Zaman zaman hiç ummadığım yerlerden, hiç tanımadığım insanlardan mesajlar alıyorum. Bireyin, toplumum, doğanın ve insanlığın geleceğine duyarlı, naif, duygudaş insanlar…

Yazıştığımız oluyor onlarla.

Asya, Avrupa, Amerika ve Avustralya kıtasından okurlar. Aralarında ilginç ülkeler de oluyor; Yeni Gine, Venezüella, Meksika, Letonya, Güney Afrika, Suriye vb…

*  *  *

Geçenlerde Türkiye’den bir okurumla yazışıyorduk.

"Yapay Zekâ’ya bir soru sordum." dedi.

"Ne sorusu?" diye, merakla yazdım.

"Eğer sen bir ülkeyi yöneten şeytan olsaydın o ülkenin günden güne bataklığa düşmesini sağlamak için neler yapardın?"

Şaşırmıştım!

Hiç aklıma gelmeyecek bir soruydu bu. Ne de olsa gençlerin kıvrak zekâsı.

Soru ilginçti ama yanıtı dehşete düşürecek gibiydi.

Bu yanıta geçmeden önce, Şeytan hakkında biraz araştırma yaptım.

*  *  *

“Şeytan” kavramı, ilk olarak İbranice’de Satan sözcüğüyle, yani “karşı çıkan”, “suçlayan” veya “düşman” anlamında yazılı hâle getirilmiş. Buna karşılık, bu tür kötülük ve karşıtlık kavramları Mezopotamya, Zerdüştlük ve Mısır gibi antik medeniyetlerde de farklı adlar ve bağlamlarla mevcut olduğu görülüyor. Teologlar, Mezopotamya’daki Lamashtu ve Pazuzu figürlerinin, bu kavramın kültürel öncüllerinden sayılabileceğini söylüyorlar.

Şeytan, günümüzde olduğu gibi tarihte ve mitolojilerde de farklı ad ve özelliklerde ortaya çıktığı görünüyor.

Antik Yunanda hem iyi hem kötü anlamında Daimon kavramıyla; Mısır Mitolojisinde kaosun ve karanlığın sembolü Apophis ile; Hinduizm’de metin olarak asura ve rakshasa adıyla Rigveda’da (MÖ 1500-1200) geçiyor.

Ve son olarak geç Hristiyanlık dönemi ve İslamiyet’te Şeytan kavramlarıyla tanışıyoruz.

İslam’da Şeytan, özellikle İblis adıyla Kur’an’da geçer. İlk defa insanın yaratılışı sırasında Tanrı’ya isyan eden varlık olarak anlatılır (Bakara Suresi 34. ayet).

*  *  *

Bense dokuz yaşında tanışmıştım onunla.

Kur’an kursu hocamızın, bizleri kötü şeylerden uzak tutmak için her fırsatta hatırlattığı korkunç, karanlık, baştan çıkarıcı bir ucubeydi o.

Korkuyordum ondan!

Her yerde ve her an karşıma çıkıyordu. Şeytanı demlemek amacıyla, sabahın dördünde koşarak gittiğim camii yolundaki çalıların arkasında, evden çıkarken adım attığım eşikte, su içtiğim çeşme başında, odama giderken geçtiğim holün zifiri karanlığında hep o vardı. Her türlü aykırı düşüncede, aklıma gelen sorularda, merak ettiklerimde, kuşkularımda daima onun korkusuyla yaşıyordum…

*  *  *

Okurumun, Yapay Zeka’ya sorduğu soruya gelince.

Şeytan’ın verdiği yanıtı olduğu gibi aktarıyorum:

Eğer bir şeytan olarak bir ülkeyi yönetip onu bataklığa sürüklemek isteseydim, şu stratejileri kullanırdım:

1. Eğitimi Zayıflatmak

Taktik: Eğitim sistemini yozlaştırarak eleştirel düşünmeyi engellerdim.

Örnek: Müfredatı gereksiz bilgilerle doldurur, bilimsel temellere dayanmayan dersleri zorunlu hale getirir ve nitelikli öğretmenlerin yerine liyakatsiz kişileri atardım. Böylece genç nesiller bilgi yerine dogmalarla büyürdü.

2. Adalet Sistemini Bozmak

Taktik: Hukuku taraflı hale getirir, güçlü olanın zayıfı ezmesine göz yumar, yargıyı siyasi kontrol altına alırdım.

Örnek: Mahkemelerin bağımsızlığını ortadan kaldırır, haksızlık karşısında vatandaşların adalet arayışını sonuçsuz bırakırdım. İnsanlar hukuka olan güvenini kaybedince kaos başlardı.

3. Ekonomiyi Çökertmek

Taktik: Üretimi azaltıp ithalata bağımlı hale getirirdim. Para politikasını kötü yöneterek enflasyonu artırır, zengin-yoksul uçurumunu büyütürdüm.

Örnek: Tarımı ve sanayiyi desteklemek yerine, gereksiz projelere büyük bütçeler ayırırdım. Yerli üretim durunca işsizlik artar, halk fakirleşirdi.

4. Medya ve Bilgi Akışını Kontrol Altına Almak

Taktik: Medyayı propaganda aracına çevirir, özgür haberciliği bastırırdım. Gerçekleri çarpıtarak insanları yanlış yönlendirirdim.

Örnek: Eleştirel gazetecileri susturur, sosyal medyayı sansürlerdim. İnsanlar yalnızca benim istediğim bilgileri duyar ve gerçeklerden uzaklaşırdı.

5. Toplumu Kutuplaştırmak

Taktik: İnsanları farklı kimlikler üzerinden birbirine düşman eder, birlik yerine ayrışmayı teşvik ederdim.

Örnek: Din, mezhep, etnik köken veya siyasi görüş gibi farklılıkları abartır ve her grubu diğerinden nefret etmeye iterdim. Böylece iç savaş potansiyeli oluşurdu.

6. Liyakat Yerine Sadakati Ödüllendirmek

Taktik: Yönetimde ve devlet kademelerinde uzman kişilere değil, kendime sadık ama yetersiz insanlara görev verirdim.

Örnek: Önemli pozisyonlara liyakatsiz kişileri atar, nitelikli bireylerin sistemden dışlanmasına neden olurdum. Böylece kurumlar işlevini kaybederdi.

7. Doğal Kaynakları Talan Etmek

Taktik: Ülkenin doğal kaynaklarını kısa vadeli kazançlar için tüketir, çevreyi tahrip ederdim.

Örnek: Ormanları yok eder, madenleri kontrolsüz şekilde işletir ve çevre felaketlerine neden olurdum. Bu, uzun vadede hem ekonomik hem de ekolojik yıkım getirirdi.

8. Ahlaki Çöküşü Teşvik Etmek

Taktik: Yolsuzluğu, rüşveti ve dürüst olmayan davranışları normalleştirirdim.

Örnek: Kamu ihalelerini şeffaf yapmaz, haksız kazancı ödüllendirirdim. İnsanlar dürüst çalışmanın anlamsız olduğuna inanırdı.

9. Sağlık Sistemini İhmal Etmek

Taktik: Halk sağlığına yeterince bütçe ayırmaz, sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştırırdım.

Örnek: Hastanelerde doktor ve malzeme yetersizliği yaratır, ilaç fiyatlarını yükseltirdim. İnsanlar en temel hakları olan sağlık hizmetine ulaşamazdı.

10. Geleceğe Umutsuzluk Aşılamak

Taktik: İnsanlara hiçbir şeyin değişmeyeceği, her şeyin kötüye gideceği hissini verirdim.

Örnek: Her fırsatta "Bizden sonra tufan" zihniyetini yayar, gençlerin ülkeden kaçmasını teşvik ederdim. Beyin göçü hızlandığında ülke tamamen zayıflardı.

*  *  *

Şeytan’ın yanıtlarını okuyunca elbette ki hemen kuşkulandım.

Acaba okurum abartmış ya da başka bir rivayetten alıntı yapmış olabilir miydi?

Kısa bir araştırma yaptım; özgün bir metindi, hiçbir yerde yoktu!

Üşenmedim, internette bulduğum bir yapay zekâ programına aynı soruyu, kelimesi kelimesine olduğu gibi sordum…

Cümleler farklı, yanıt tamamen aynıydı!

*  *  *

Dokuz yaşımda başlayan Şeytan’la olan tanışıklığım uzun sürmedi.

Çukurova’dan memleketim Ardahan’a döndükten birkaç yıl sonra, on üç yaşımda, onunla olan ilişkime son vermiştim.

Tipili bir kış gecesi, uzun bir süre korku ve kaygılarımla koşut giden meydan okumalarımın ardından, sonsuza kadar hayatımdan çıkarmıştım onu.

Daha doğrusu, çıkardığımı sanmıştım!

Yanılmışım!

Sonraki hayat tecrübem bana bunu acı bir şekilde gösterdi.

Şeytan, insanla birlikte var olmuş ve onunla beraber yaşamaya devam ediyordu. Yaşıyor; yakıp yıkıyor, kavuruyor, bombalıyor, öldürüyor ve gezegendeki her toprak parçasına kötülük yaymaya devam ediyordu.

Anlıyordum ki Şeytan, insanın olduğu her yerdeydi.

https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/seytan-la-muhabbetler,48189

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yusuf.nazim1@gmail.com