Yusuf Nazım
T24 | 22 Ocak 2025Dile kolay, tam 417 gün!
Sokağa çıkma yasağı kısmen kaldırılmıştı.
Duyar duymaz çadırdan dışarı fırladı.
Bir anda, etrafta heyecanla toplanan çadır kalabalığının
arasında buldu kendini.
Aylardır uzak kaldıkları şehirlerine bir an önce yetişme,
mahallesinden, evinden, eşyasından bir haber alma telaşıydı bu.
Üzerine atladığı pikap, şehrin girişine kilometrelerce kala
kolluk kuvvetlerince durduruldu.
Yüreği yerinden fırlayacakmış gibiydi.
Uzaktan, üzerine kümelenen siyahi bulutların altında hiç
olmadığı kadar gri gözüküyordu Gazze.
Asfalt yolu tüketip şehre vardıklarında, yol birden toprağa
dönüşmüştü.
Araçtan inmek zorunda kaldılar.
Üzerinde yürüdükleri inişli çıkışlı toprak yığınının, bir
zamanlar Gazze’nin ana caddesi olduğuna inanmakta zorluk çektiler.
Kalabalık bir anda dağılmış, herkes kendi mahallesinin
yolunu tutmuştu bile.
İlk saptığı yoldan bir süre sonra geri döndü, önü kapalıydı!
Sonra, iş makineleriyle açılmış başka bir toprak yola girdi. Biraz ilerledi,
sağa sola hamle yaptı, çevresini tanımaya çalıştı. Kafası karışmıştı. Bastığı toprak
altında dalgalandı, başı döner gibi oldu. Yönünü çıkaramadı, tekrar gerisin
geri yürümeye başladı.
|
Şırnak 2016 Gazze 2025 |
Birçok denemeden sonra uzakta, taş ve toprak griliğinin
ortasındaki camii siluetine takıldı gözü.
Delik deşik olmuş duvarları, parçalanmış kubbeleri, yara
bere içindeki haliyle Agit Uğur Camii, bunca griliğin ortasında, depremde ayakta
kalmayı başarmış yegâne bir anıt gibi duruyordu! Çifte şerefeli minaresi nasıl
olmuşsa sapasağlamdı.
Camiye göre yön bulmak, işini kolaylaştıracaktı. Düşündüğü
gibi de yaptı. Kısa sürede istediği yere varmıştı bile.
O güne dek hayatında, görmüş ve göreceği en büyük
şaşkınlığın onu beklediğindense habersizdi.
Tanınmaz halde, bir moloz yığınından ibaret mahallesini inanmaz gözlerle süzdü.
“Sokağı bulmalıyım!” diye geçirdi içinden. Sağa sola
çaresizce koştu, moloz yığınlarından oluşan irili ufaklı birçok tepeciği,
onların arasındaki çukurları aştı.
Nihayet, bir süre sonra evinin bulunduğu sokağın başındaydı. Yalnızca silik bir
iz kalmıştı sokağından geriye!
İçinde, ölmeye yüz tutmuş bir umudun cılız beklentisiyle önünde
kıvrılan taşlı toprak izini takip etmeye koyuldu...
* * *
|
Şırnak 2016 Gazze 2025 |
Birden “Evim, evim!”
diye bağırdı!
Sonunda bulmuştu onu!
Yıllardır, harcına emeğini katarak, çimentosuna terini akıtarak yaptığı evinin
kapısındaydı.
Yorulmuştu. Ama olsun, sonunda değmişti buna!
Dış kapı aralıktı, sessizce süzüldü içeri.
Merdivenleri bir solukta çıktı.
Gözü, merdiven boşluğunda yan yatmış, tamir edilmeyi
bekleyen, küçük oğlunun kırık bisikletine takıldı.
Dudaklarından acı bir gülümseme düştü.
Ayakkabılarını çıkardı, köşedeki rafa özenle yerleştirdi.
Karısının kapı pervazına astığı mavi nazar boncuklarına
ilişti gözleri.
Bakışları onu, 22 yıl öncesinden kopup göçtükleri o dağ
köyüne götürdü.
Zemheri bir kış soğuğunda, yangınlar ve alazlar içinde terk
etmek zorunda bırakıldıkları köylerine!
Sonraları, zoraki sığındıkları bu kentte, nice meşakkatlerle
sahip oldukları evin kapısında bir süre bekledi.
Nazar boncuğundaki gülümseyen bakışlarını sessizce çekip
aldı.
* * *
Birazdan, anahtarıyla kapıyı açacak, sessizce süzülecekti
içeriye.
Eve adımını atar atmaz, bedenini tatlı bir hararet saracak, yüreğindeki
sıcaklık yüzüne vuracaktı.
Biliyordu, küçük oğlu yine bisikletim
diye atlayacaktı üzerine. Yine mahcup olacak, yine kızaracaktı yüzü. Her
zamanki gibi imdadına eşi yetişecek, “Sıkıştırma
babanı, yorgundur, gelecek ay” diye arka çıkacaktı ona.
Salona açılan sofayı iki adımda geçecek, mutfaktan gelen mis
gibi kokuların baştan çıkarıcı davetine aldırmayacaktı.
Zemini, kök boyalı bir halı, duvarları şahmaran desenli
kilimle kaplı salona akacaktı ayakları.
Gözleri kucaklar gibi saracaktı, beşikte uyuyan üç aylık çocuğunu.
Soğuk kış günlerinde, kemiklerini ısıtmak için önünde
herkesin sıraya girdiği sobaya doğru yönelecekti ardından.
Sıcaktan mest olmuş anacığının pamuktan ellerini şefkatle
öpecek, yanaklarını koklayacaktı.
Oğlu, bir kış günü getirmişti onu. Tek gözü görmüyordu
kedinin. O günden beri, her daim yurt eylemişti keçi postunu. Malum yerinde,
kıvrılmış uyuyor olacaktı yine. Titreyen kulağına hafifçe dokunacak, gözünü
kaygısız bakışlarla hafifçe aralayacaktı.
|
Şırnak 2016 Gazze 2025 |
Sonra balkona çıkacak, akşamın serin havasını derin derin çekecekti
ciğerlerine. Sabah suyunu çoktan tüketmiş saksıların, pıtrak pıtrak açmış
çiçeklerine hayran hayran bakacaktı.
Yemeğin ardından, her akşam yaptığı üzere, demli bir çay
isteyecekti küçük kızından. Yüzünde apak bir gülümseme, elinde tepsiyle çıkıp
gelecekti mutfağın kapısından.
Üzerine bağdaş kurup oturacaktı el dokuması halının. Çayı
beklerken, desenleri renk renk, ilmek ilmek bezeli halının yumuşak püskülleri
arasında dolaşacaktı parmakları.
Uzaklardan, Gazze’de İsrail tarafından bombalanan Büyük
Ömeri Camii’nden belki de bir ezan sesi duyulacaktı. Çok sevdiği halı
seccadiyesini yere serecek, akşam namazına duracaktı birazdan anacığı.
* * *
Elini uzattı.
Parmaklarını ovuşturdu, uçlarındaki tozları silkeledi.
Koyun yününden dokuma, desenli halının üzerine, her gün
bağdaş kurup oturup, püsküllerini okşadığı halı yoktu!
Akşamları, çocukların borularında ellerini ısıttığı çıtır
çıtır yanan kuzine soba da yoktu; sobanın arkasındaki keçi postu, keçi postuna
kıvrılmış mır mır uyuyan tek gözlü kedi, kedinin bir dokunuşta kendinden
geçmeye hazır sevimli hali… Hiçbiri yoktu!
Peki ya oğlunun içeri girer girmez ok gibi fırlayarak
üzerine atladığı, sofaya bitişik odanın kapısı? Onu niye göremiyordu? Hâlbuki
orada olmalıydı, bakıyor ama göremiyordu.
Yorgundu. Belli ki, kötücül bir perde inmişti gözlerine. Gördüğü
hemen her şey bir bir siliniyordu.
Derken karısı da çekip gitmişti; sonra birer birer çocukları,
ona tepsiyle demli çay getirmeyi bekleyen kızı, sobanın arkasında ileri geri mürgüleyen
yaşlı anası… Hepsi gitmişti!
|
Şırnak 2016 Gazze 2025 |
Beşiğiyle birlikte üç aylık bebeği de terk etmişti evi; duvarda
şahmaran desenli kilim, yanında asılı kuran, altında namaz saatini bekleyen derli
toplu seccade… Birer birer gitmişlerdi. Hâlbuki az önce hepsi buradaydı!
Burada ve hazırdılar; sevmeye, sevilmeye, okşanmaya; sobanın karşısında
ısınmaya, karşılıklı sohbete etmeye, demli çay içmeye, bakışmaya, pıtrak pıtrak
açmaya, sulanmaya, beşikte ağlamaya, keçi postunda mırlamaya, kucağa fırlamaya…
Hazırlardı hepsi!Oysa şimdi… Oysa şimdi, pazar pazar dolaşıp, tuğla tuğla
ördüğü evinin içerisinde sessizce duruyor; şaşkın, inanmaz, anlamaz gözlerle etrafa
bakıyordu. Evin içinde kimsecikler yoktu!
Yirmi yılda ne zorluklarla tüttürmüştü bacasını! Kendi elleriyle daha yeni yapmamış
mıydı badanasını? Niye böyle her yer, kirli bir toz bulutu gibi griydi? Mesela
pencereler niye yoktu?
Karısının her sabah sevgiyle suladığı balkondaki çiçekler neredeydi, hani şu kahverengi,
kırmızı, yuvarlak saksıların içindekiler? Ya o, içinde renk renk çiçeklerle
saksıların sıra sıra dizildiği mermer küpeşteli balkon, o niye yoktu?
Evin giriş kapısına bakıyor, bir şey göremiyordu; korkuluklarla
çevrili merdiven boşluğunu, köşedeki ahşap ayakkabılığı, orada aylardır tamir
edilmeyi bekleyen kırık bisiklet… Niye yerinde durmuyordu hiçbir şey?
Üzerine şahmaran desenli kilimin çivilendiği salon duvarları,
tavanda sağlam olsun diye iki demir daha fazla attıkları kirişler, üzeri
kahverengi parke kaplı zemin, dış cephe duvarları… Hiçbiri, hiçbiri yerinde değildi, evin içi
yoktu!
Eğreti, bir beton parçasının üzerinde, ayakta öylece bekliyordu.
Yavaşça yere çömeldi, elini kederle dizine koydu. Bildiği bütün sesler, sözler,
kelimeler boğazında erir gibi oldu.
Arkasına döndü, üzerine tünediği moloz yığınına anlamsız gözlerle baktı.
İçine girdiği şey bir taş yığınından ibaretti, aslında ev de
yoktu.
Not: Bu yazı, Şırnak için kaleme alınmış ve 18 Kasım 2016
tarihinde T24’de Aslında ev de yoktu başlığıyla
yayımlanmıştır. Metinde, sadece 3 değişiklik yapılmıştır; 246 yerine 417; Şırnak yerine Gazze; Agit Uğur Camii
yerine ise Büyük Ömeri Camii kullanılmıştır.
Amaç, gerekçesi ne olursa olsun, devletlerin dâhil olduğu savaşlarda zarar
gören sivil insan kaybı ve yerleşim alanlarının gördüğü zarara ve savaşların
sonuçlarının ne kadar çok birbirine benzediğine dikkat çekmektir. Fotoğraflara
gelince; soldakiler aynı yazıdaki 2016 Şırnak’a ait olanlar ve sağdakiler 2025
yılı Gazze’nin bugüne ait fotoğraflardır.
https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/gazze-de-buyuk-geri-donus-aslinda-ev-de-yoktu,48209