19 Temmuz 2012 Perşembe

Osmanlı'nın Son Savaşı - Turan Hayalinden Sevr'e

Erdoğan Aydın'ın son kitabı

KİTAP TANITIM

OSMANLI'NIN SON SAVAŞI
Turan Hayalinden Sevr'e
Erdoğan Aydın, Kırmızı Yayınları

Bir ülke düşünün ki, varlığını sona erdirecek bir savaşa, hükümetinden, meclisinden, genel karargâhından ve devlet başkanı olan padişahından gizli girmiş olsun!

Bir ülke düşünün ki, bu oldu-bittiden sorumlu olan harbiye bakanının karar ortağı, kendi ülkesinin yetkili kurumları değil de Alman Büyükelçisi ve generalleri olsun!

Bir ülke düşünün ki, meşru yönetim organları, savaşa girildiğini, limanları durup dururken bombalanan Rusya’nın protestosuyla öğrensin!
Bütün bunlar insana inanılmaz geliyor ama Osmanlının I. Dünya Savaşına girişi, tam da böyle gerçekleşti ve İmparatorluk, tipik bir derin devlet operasyonuyla kendisini savaşta buldu.

Yaygın çarpıtmalara konu olan bu süreci aydınlatmak, tarih bilincimiz üzerindeki ipotekleri kaldırıp dünden bugüne taşınan sorunları aşmak için zorunludur. 

Bu kitapta Osmanlı’nın, yok oluşu pahasına Savaş’a sürüklenişi ve gözünü Turan’a dikmiş bir ‘Enverland’ haline getirilişinin trajik öyküsünü okuyacaksınız

Tarihçi-yazar Erdoğan Aydın'ın son kitabı hakkında Haber Türk'te Balçiçek Pamir'in Söz Sende programındaki söyleşi iki ayrı video olarak izlenebilir :

http://tv.gazetea24.com/yazar-erdogan-aydin--la------osmanli--nin-son-hayali----kitabi-konusuluyor.-04.07.2012-izle-e_7_2012-07-04_18:15:00_57528_0.html

5 Temmuz 2012 Perşembe

Roboski : Kuralına uygun bir ölüm!

Resim : Metin Atalay
Yusuf Nazım
Radikal /5 Temmuz 2012


Bilmezdim, kuralına uygun ölümler de varmış meğer, öğrendim.

Yaşadıklarından öğreniyor insan. 
Şiddetin dozu azalmak bilmiyor bir türlü. Egemen olan erkin eliyle, savaşın dili barışın diline hükmediyor. Hemen yanı başımızda; çeyrek yüzyıldan fazladır içimizde süren bir savaş, kuralına uygun şekilde sürüyor, sürdürülüyor. İnsanlar ölüyor, öldürülüyorlar! Yeni nesiller, konuşmayı unutup savaşıyorlar; silaha, ateşe, kana alışıyorlar; zaferlerini ötekinin üzerinden, sayıca çok ölümlerle hesaplayarak sokak sokak kutluyorlar.

Her şey kuralına uygun görünüyor. 
Ölüme bahşedilen değer, en az yaşamın kendisi kadar kutsal hale geliyor. Nedenleri, niçinleri, nasılları unutulan kutsama törenlerinde ortak bir yaşamın zenginliğinden giderek uzaklaşıyoruz. Gerçeğin acı dilini göğsümüze batırmayı her geçen gün biraz daha unutuyoruz.
Kurallar silsilesi içerisinde gelişiyor olaylar, ilerliyor, dönüşüyor. 
Israr ve inkar atbaşı gidiyor. 
Tarihe, sanki yalnızca bize aitmiş gibi notlar düşüyoruz. Sıfatı Kürt olana, Ermeni olana, Rum olana yönelen inkarı doğal bir hak sanıyoruz.

Yeri geliyor, kuralına uygun sözcük sözcük yasaklanıyor bir dil. Bebelerin kendi analarının dilinden öğrendiği kelimeler sakıncalı bulunuyor. İsimler yasağa boğuluyor; kanunlar yapılıyor bunun için, ceza yasaları çıkarılıyor, sürgünler veriliyor. 
Ne de olsa her şey kuralına uygun görünüyor; usulüne göre işliyor mahkemeler ve rahata eriyor devletin savcıları.

Gün geliyor, kuralına uygun boşaltılıyor köyler, yakılıp yıkılarak. Üstelik bir değil, beş değil; onlarca ve yüzlerce de değil.. Binlercesiyle boşaltılıyorlar. Geceleri, kurşun sesleri eşliğinde veriliyor talimatlar. Genç yaşlı, kız kızan, yeni doğmuş, çoluk çocuk; yollara düşüyor köylerin Kürt yoksulları… Bir gece apansız sönüyor hayatlar. 
Sürgün hayatlar öznesi oluyor varoşların.
Soruların ağlamaklı dili tutuluyor; hangi yalan yüzyılın eseri bu kural? Hangi tiranın kırılası eli yapmıştır bu yasayı? Yazsan, her biri bir tarih, bir roman her biri. Her biri insanlık adına bir utanç abidesi…
Ozanlarımız, aydınlarımız, sanatçılarımız... Bir şehrin orta yerinde güpegündüz yakılıyorlar. Elini kolunu sallayarak geziyor mezalim aramızda. Kuralına uygun şekilde aranırken failleri, ikametgâhlarında kendi eceliyle ölüyor katiller…
İşkence dersen, usulüne göre yapılıyor artık. 
Hapishanelerde, köylerde ve kasabalarda tecavüze uğruyor çocuklar, genç kızlar, kadınlar... Kirli emelleriyle sıraya giriyorlar; sivili, askeri, memuru, bürokratı... İtinayla hazırlanıyor adli tıp raporları. Kuralına uygun açılıyor davalar; celseler bir birini izliyor, bitmek bilmiyor mahkemeler. 
Failler usulüne uygun şekilde aklanıyorlar!

Hep kuralına uygun geliyor ölümler!

Doklarda, slikoziste batmış atölyelerde, gökdelenlerin naylon çadırlardan ibaret şantiyelerinde. 
Haber değeri olmuyor artık tek tek ölümlerin. Kuralına uygun çalışıyor ajanslar; yüzümüzde ölümün soğuk suretini taşıyarak topluca düşebiliyoruz ancak manşetlere.

Parasız eğitim istiyor gençler...

Birden teröre bulaşıyor sözcükler; anında bölünüveriyor ülkesi ve milletiyle devlet! Emniyet kuvvetleri tetikte, ışık hızıyla dolaşıyor gizli talimatlar. Süratle işliyor yasalarımız. Savcılar durur mu, kuralına uygun açılıyor davalar; hâkimler anlaşmalı, savcılara göz kırpıyor. Karakolda gözaltı, emniyette sorgu, hücre, hapis… Geleceği bir anda kararıyor gencecik çocukların...
Koltuk altlarında ihale-emlak dosyaları, yüzlerinde maskeleri; kuralına uygun hazırlanmış demeçler veriliyor kürsülerde. Cilveli suretleri sırıtıyor bürokratların televizyon ekranlarında. Ajans ajans dolaşıyor kınama haberleri; insan hakları aşkıyla hazırlanmış bildiriler bir birini izliyor. Ve artık yaşamayan canlar üzerinden yapılıyor cümle hesaplar…
Görüyorum; hep hararetli tartışmaların konusu oluyor ölümler. Heyecanlı konuşmaları duyuluyor vekillerin kulislerden. Araştırma önergeleri nasıl da süratle veriliyor. Kuralına uygun komisyonlar kuruluyor hemen; üst komisyonlar, alt komisyonlar, orta komisyonlar… Bunlara dahil olmak üzere hummalı bir yarış halinde milletin vekilleri; sıraya girmiş, izdiham halindeler! 
Roboski’de, ürkek bir dolunayda asılı kalmış ölü bir çocuğun bakışları. Malum, “devlet sırrı” bunlar, elbette kuralına uygun çalışacak bütün komisyonlar.
Bir ülkenin gökyüzü, bu kadar karanlık olabilir mi? Bu kadar göz gözü görmez, bu kadar zifiri… 
Oluyormuş meğer! 
Bu cennet toprakları kuşatan yapışkan karanlık... Sinsi, ağır, menfur... Bir melanet gibi yavaş yavaş vicdanlara hükmediyor.
Yeni doğmuş ay, ışıltılı ve ürkek. Korkuyla bulutlara sokuluyor. Havada kuralına uygun yaklaşan bir ölümün soğuk, uğultulu sesi. Manyetik alanlar şifreli ölümler kusuyor gökyüzüne. Telsiz sesleri, şerareler, jet motorlarının gürültüleri… Birbiriyle yarışmadalar. Talimatlar akıyor bir yerlerden bir yerlere… Ölüm emirlerini doğruluyor antenler. Gümbür gümbür yarılıyor gökyüzü, alev akıyor göklerden; zehir akıyor, duman akıyor, ölüm akıyor…
“Kuralına uygun bombaladık” demiş paşa!.. 
“Kuralına uygun!..”
Arsız bir ölümün kirli sureti dolaşıyor havada. Her yan ateş, barut, yanık et kokusu; kemik ve kan; parça parça sıyrılmış teninden bir sürü insan!.. 
Belli ki adı konulmamış daha böyle bir fiilin. Belli ki faili yok bu ölümün.
Yine de, çekincesiz beyan eyliyor paşa! Anında onaylıyor koro halinde devletlû büyüklerimiz; “kuralına uygun bombaladık” diyorlar…
Bir yanım tutulmuş, ağrıyor; bir yanım lime lime. 
Duydum ki kuralına uygun ölümler de varmış bu ülkede!
Henüz bıyıkları terlememiş gençleri, adı kaçakçıya çıkmış köylüleri; kuralına uygun öldürmüşler meğer çocukları.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1093224&CategoryID=99